Paylaş
Okul bahçelerine âdet yerini bulsun diye kurulmuş, topu sürerken beton zemine çarptığınızda eliniz yerine Şam’a veya Fizan’a gitme ihtimalinin daha yüksek olduğu sahalara bile bir Spor Sergi Sarayı, bir Madison Square Garden gözüyle bakardık.
Tabii o bahçelerde “capon kale” maç yapılmıyorsa veya boy olarak bize göre Kerim Abdülcabbar gibi kalan abiler smaç fantezilerinden geriye sağlam bir çember kaldıysa...
Filesi olan bir çembere ilk atış yaptığımızda ve meşhur “Fırrp!” sesini duyduğumuzda gözlerimiz dolmuştu!
*
Basketbol oynarken giyilecek ayakkabı ise en büyük meselemizdi.
“Çinkes”i olana yüce insan olarak bakardık.
Bir nevi “atlet komple” olarak futbolun yanı sıra basketbola da meraklı olan arkadaşımızın kramponlu ayakkabıyla beton zeminde “sepettopu” maçı çıkardığını görmüşüz; ötesi yok.
En büyük hayalimiz Kapalıçarşı’da “kayıt dışı” satılan “süper” ayakkabılardı.
Üçüncü Richard misali “Bir topten! Bir topten! Bir topten için krallığımı veririm!” diye gezdiğimiz günler, hey gidi günler!
Bir bayramda rahmetli anneannemin umulmadık harçlık atağı sonrası -kesin banknotları karıştırmıştı, başka açıklaması olamaz!- bütçeyi bir tenis ayakkabısı alacak kadar büyütebilmiştim.
Adından da anlaşılacağı üzere -Ivan Lendl model- bir tenis ayakkabısıyla hem okul takımında hem de kırmızı-siyah renklerine kurban olduğum Muradiye Spor
Kulübü’nde bir sezon oynamışlığım vardır.
*
Sonraki yıllarda ithalatın serbest bırakılması, bu ayakkabıların daha ulaşılır hale gelmesi, basketbola ilginin artması, imkânların genişlemesi vesaire derken durumlar düzeldi.
Ama işin bir yılda potansiyel 38 milyon NBA oyuncusuna ulaşma noktasına geldiğinden haberim olmamıştı.
Dün sabah okuduğum bir ekonomi haberi (Cumhuriyet, Hepimiz Hido’yuz) yıllardır içimde “Dedemin mekaplarından yarımkonvers yapardık” şeklinde gezen hissin ensesine şaplağı indiriverdi.
*
Hikâye şöyle...
2006’da, özellikle Çin üzerinden gelen ucuz ayakkabı istilasının yerli ayakkabı üreticisini ezmemesi için ek vergi düzenlemesi yapılıyor.
Çift başına suni deride 1.5 dolar, hakiki deride 2.35 dolar ek vergi koyuluyor ithal ayakkabılara.
Yeni durumu destekleyici şekilde “ihtisas gümrükleri” oluşturulurken, ek vergiden de sadece “yüksek teknoloji ürünü” ayakkabılar muaf tutuluyor.
“Yüksek teknoloji ürünü” dediğimiz, mesela NBA oyuncularının kullandığı “Sen 1 zıpla, ben 2 zıplatırım; zıpla ki yerin bu parke değildir!” dedirten türden ayakkabılar.
*
Hal böyleyken 2012’de yeni bir düzenleme geliyor.
İthalat yapan şirketlere “Kendi depolarınızı kurun, gümrükleme de orada yapılır” deniliyor özet olarak.
Haliyle “ihtisas gümrükleri” kadük kalıyor, şirketler gümrüklemeyi depolarda yaptırmaya başlayınca “yüksek teknoloji ürünü” ayakkabı sayısı patlıyor.
*
Türkiye Ayakkabı Sanayicileri Derneği Başkanı Hüseyin Çetin’i “Zannedersiniz ki Türkiye’de 38 milyon NBA oyuncusu var. Sıradan ayakkabıyı ‘yüksek teknoloji’ diye kaçırarak piyasaya sunan ithalatçılar ekonomimize 681 milyon dolar zarar verdi” diye isyan ettiren hadise bu işte.
2011’de ithal edilen 52 milyon çiftin 4 milyonu yüksek teknoloji ürünüyken, 2012’de yeni sistemle gelen 50 milyon çiftin 38 milyonu yüksek teknoloji ürünü olmuş.
Türk basketbolu için hayırlara vesile olsun!
Ben de çocukluk günlerimi anmış oldum bir ekonomi haberi sayesinde, fena mı?...
Paylaş