Paylaş
Geçmişimizle, geleceğimizle, çocuklarımızla ilgili konuşuyoruz.
Nuri Pakdil’e ödül verilmesi, yeni çıkacak kitaplarım, günlüklerim, adı henüz konmamış ama bitme aşamasındaki romanım, “Bir Köpeğin Günlükleri” adlı hiçbir türe sığdıramadığımız henüz yarım kitabımız bu aile sohbetinin konu başlıklarını oluşturuyor.
Aile dostlarımız, Baki Kaya ile seyahatimiz; Ömer Faruk Ergezen’in, Zeki Sayılır’ın, Fatih Yurdakul, Ali Karaçalı’nın ve diğerlerinin yıllara dayanan, eskimeyen ve sürekli yenilenen dostluk birikimleri sohbetin diğer başlıkları.
Her konu, her olay, hayatımızda yeri olan herkes gündeme geliyor, yorumlanıyor.
* * *
Zaman zaman bunu yapmalıyız.
Ailenin “ortak bakışı” böyle oluşuyor.
Ortak sevinç, ortak sevgi, ortak hüzün, ortak kaygı, ortak bilinç bu şekilde belirleniyor.
Böylece, sevdiğimiz ya da mesafe koyduğumuz kişiler de, yoğunlaştığımız konu ve işler de, hayata ilişkin yol haritası da, ailede oluşması muhtemel can sıkıcı şeyler de ailenin ortak paydası, ortak hassasiyeti hâline geliyor.
Aile ortak bir yöne bakıyor, aynı hedefe yürüyor.
Aile, işte o vakit “aile” oluyor.
* * *
Bu sırada, yan masanın bitişiğindeki bebek arabasında oturan çocuk, aynı anda ikimizin de dikkatini çekiyor.
Bir buçuk, en fazla iki yaşında.
Anne babası yemeklerini yerken, o da iki eliyle tuttuğu cep telefonunda oyun oynuyor ve kıkır kıkır gülüyor kendi kendine.
Belli ki telefon, meşgul olsun, sesini çıkarmasın, biz de ağız tadıyla yemeğimizi yiyelim diye verilmiş eline.
Anne babasının bizimkine benzer haftalık değerlendirme sohbeti de, lokantaya girenler, çıkanlar da; garsonların, hafta sonu kalabalığı nedeniyle koşuşturmaları da umurunda değil.
O, sanal kahramanlarının hareketli dünyasıyla meşgul.
İnsanların içinde, insanlardan uzakta, saflığın zirvesindeki son günlerini yaşıyor.
Kalabalıkların acımasız yalnızlığı gelip yüreğine konduğunda, somut duvarlarla karşılaştığında, hiçbir şeyin seyrettiği çizgi film ya da oyunlardaki gibi olmadığını görecek.
Yalnızlığın yükü gitgide ağırlaşacak.
* * *
Bir buçuk, en çok iki yaşında.
Ortam oldukça kalabalık.
Herkes, hayatın fırtınasından arta kalan belki son güvenilir insanla, avucunda kalan son dostluk kırıntılarını paylaşıyor.
O ise oyunda gördüklerini gerçek sanıyor ve gülüyor.
On beş-yirmi yaşına geldiğinde, yalnızlığın ateşiyle karşılaşacak. Sanal aldatmacaları fark edecek. Arayış başlayacak.
Eline verdiğimiz sanal arkadaş, ruhundaki ihtiyaçlara yetmediğinde asıl kıyamet o zaman kopacak.
* * *
Çocuk, sanal oyunlardan fırlayan ve hayatta hiçbir karşılığı olmayan kahramanların bir işe yaramadığını anlayacaktır elbette.
İlerleyen yaşlarda, kendi fedakârlıkları, kendi acıları, kendi aldatılmışlıkları ve kendi serüvenlerinden sonra da, yüreğinin bütün yekinmişliklerine ortak edeceği bir tek kişi kalmışsa, bunun bir başarı sayılacağı öğretilmelidir ona.
Paylaş