Paylaş
İŞ dünyasında bir süre önce konkordato furyası vardı. Son günlerde bu haberler kesildi. Ancak dikkat çeken başka bir gelişme ortaya çıktı. Gazete ilanlarında, icra sitelerinde iflas eden şirket sayısı ciddi bir biçimde artmaya başladı. Konkordato ekonomideki türbülansın yarattığı sorunlar yüzünden borçlularına karşı bir nefes alma süreci getiren bir uygulamaydı. Ancak ne yazık ki suiistimaller nedeniyle tepki çekti ve kuralları zorlaştırıldı.
Bu sürede konkordatoya başvuran mücevher dünyasının ünlü şirketlerinden Gilan gibi bazı şirketler başvurularını geri çekti. Pamukkale gibi önemli bir markanın konkordato başvurusu ise kabul edilmedi, iflası istendi. Bu durum iş dünyasının gündeminde önemli bir yer tutuyor. Sohbetlerin ana konularından biri bu.
Bu sürecin en çok zorlanan sektörleri inşaat ve bağlı alanlar, otomotiv yan sanayi ve biraz da tekstil. İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan da şirketlerin zorlu bir süreçten geçtiğini söylüyor. Bu sürece ilaç olarak düşünülen konkordatonun ise ne yazık ki istismar edildiğini hatırlatıyor. Reel sektörde bir seleksiyon olacağını da ekleyen Bahçıvan’ın gerçekten zorda olan şirketleri kurtarmak için önerisi şöyle: “Kötü kullananları ayırt etmek, samimi olanlara ise sahip çıkmak gerek. Mahkemeler komiserleri uzman kişilerden oluşturmalı. Bu kişiler de bir şirket doktoru gibi davranmalı.”
Şevket Çelik de, konkordato ve iflas konularında uzman önemli bir hukukçu. Ona da sordum gelişmeleri. Mahkemelerin başvuru için artık çok fazla sayıda bilgi ve belge istemeye başladığını söylüyor Çelik. Konkordatoya karşı kamuoyunda doğan tepkinin mahkemelerdeki kararları etkilediği görüşünde.
YÜZDE 90’INA RET
Şirketleri yaşatmak yerine kolay kararın alındığını ve iflas verildiğini anlatan Çelik, “Reddedilme ve iflas oranı arttı. Başvuruların yüzde 90’ı reddediliyor ve 100-150 kişinin çalıştığı şirketler kapanıyor” diyor.
Konkordato başvurularında suiistimallerin yüzde 10’u geçmediğini söyleyen Çelik şöyle konuşuyor: “Artık doğru dürüst inceleme bile yapılmıyor. Konkordatosunu geri çeken firmalar korkudan bankalarla yüzde 22-23 faizle yeniden yapılandırma yapıyor. Bu paraların ödenmesi kolay değil. Sıkıntı sadece ertelenmiş oluyor.” Bu süreçte bir tek devlet bankalarının olumlu bir tutum aldığını da ekleyen Çelik’in önerisi şöyle: “İncelemede 2 binden fazla şirket var. Süreler bitmek üzere. Mahkemeler 25 yaşındaki hiç şirket yönetmemiş bir kişiyi 500 milyon TL cirolu şirkete komiser atıyor. Bu koşullarda 1500 şirket nisan ayında iflas edebilir. Adalet Bakanlığı bu sürece müdahil olup hakimlere seminerler vermeli. Bana göre daha da önemlisi İstanbul Yaklaşımı gibi bir sürece ihtiyaç var.”
Türkiye istihdamı arttırmak için çareler ararken eldeki şirketleri korumak öncelikli olmalı. Bir fabrika kolay kurulmuyor!
MADO’DA SATIŞ HÂLÂ GERÇEKLEŞMEDİ
MADO 1980 yılında Kahramanmaraş’ta kurulan Yaşar Pastanesi ile markalaşma yolunda ilk adımı atan bir dondurma markası. Bugün 20 ülkede 50 mağazaya sahip. Geçen yıl ocak ayında Mado için çok önemli bir gelişme yaşanmıştı. Mehmet Kanbur’un kurucusu olduğu Mado bir yıldır görüştüğü Katarlı Al Sraiya Holding Group ile ortaklık yapma kararı almış ve yüzde 42.7’si bu şirkete satılmıştı. O günlerde yayınlanan haberlerde Al Sraiya ve Venture Capital’in Mado’yu Lüksemburg’da kurulu Turkish Cafe Company S.A.R.L adlı firma üzerinden aldığı belirtiliyordu. Ardından Rekabet Kurulu’nda yayınlanan duyuruyla da “Yaşar Dondurma ve Gıda Maddeleri A.Ş.’nin sermayesini temsil eden payların yüzde 42’sinin Turkey Cafe Company S.A.R.L. tarafından devralındığı” bildiriliyordu. Bu ortaklığın hedefi ise küresel bir şirket olmak olarak açıklanıyordu. Geçen kasım ayında ise Atilla Kanbur, ekonomi servisimizden Burak Coşan’a “Anlaşmaya yakınız. Bazı pürüzleri gideriyoruz” diyordu.
Ancak aldığım bilgilere göre bu anlaşma hala gerçekleşmemiş. Katarlı ortağın talepleri tamamlanmadığı için henüz Mado da bu şirketle ortaklığa başlayamamış. Ancak iki tarafın da satıştan vazgeçme niyetinin olmadığını öğrendim. Konuyu anlamak için Mado’nun ikinci kuşak temsilcilerini aradım ancak ulaşamadım. Anlaşmanın bu kadar uzamasında Türkiye’deki kur atağının etkisi ne kadar zamanla öğreneceğiz.
EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET
8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşıyor. Türkiye’de kadın olmak ne demek bu bir hafta içinde rakamları tekrar hatırlayarak hafıza tazeleyeceğiz.
Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliğindeki karnesinin ne kadar zayıf olduğu ortada. 149 ülke içinde 130’uncu sıradayız. Bizden sonra Nijerya, Kongo, İran gibi ülkeler geliyor.
Bu sıralama kadınların ekonomiye katılımı, fırsat eşitliği, eğitimdeki duruma göre yapılıyor.
Bu sorunlar içinde en önemlilerinden biri de ücret eşitsizliği. Çalışma hayatında cinsiyetler arası ücret farkı, dünyada yüzde 23, Avrupa’da yüzde 16 ve Türkiye’de yüzde 20.
Sevindirici olan kurumsallaşmış şirketlerde artık çeşitlilik kavramı gelişiyor. Cinsiyet, yaş, dış görünüm gibi eşitsizliklerin azalması için politikalar uygulanıyor.
Bu şirketlerden biri Philip Morris Sabancı. 8 Mart öncesi aldıkları önemli bir sertifikayı bize anlatmak için davet ettiler.
ESNEK ÇALIŞMA DESTEĞİ
Genel Müdür Filiz Yavuz Diren kadın çalışan ve yönetici açısından şirkette büyük değişim yaşandığını söylüyor. Saha temsilcilerinin yüzde 48’inin, üst düzey yöneticilerin yüzde 54’ünün, orta düzey yöneticilerin ise yüzde 35’inin kadınlardan oluştuğunu söyleyen Diren, “Kadınların doğumla birlikte kariyerlerinden vazgeçmemeleri için esnek çalışma dahil her türlü desteği veriyoruz” diyor.
Eşit işe eşit ücret ise en önemli kazanımları olmuş. Diren, İsviçre’deki uluslararası “EQUAL-SALARY Vakfı’ndan” eşit ücret sertifikasını alarak, kadın ve erkek çalışanlarına aynı iş için aynı ücreti verdiklerinin kanıtlanmış olduğunu söylüyor.
Philip Morris/Sabancı’da ilk kadın genel müdür olan Filiz Yavuz Diren aynı zamanda Philip Morris International’ın dünya çapındaki sayılı kadın genel müdürlerinden biri.
Erkek egemen bir iş kolunda kadın çalışan sayısının artmasının nedeni ise Diren’e göre kadın yönetici sayısındaki artış. Diren ilginç bir bilgi daha veriyor:
“150 bin bakkal esnafı içinde 14 bin kadın bakkal var. Kadın bakkallar bölgelerinin adeta bir mentörü. Biz de onlara çeşitli konularda eğitimler veriyoruz.”
Toplantı sonrası bir de sukulent atölyesi vardı. Gazeteciliği bıraktıktan sonra hobisini işe çeviren arkadaşım Esen Evranla yine erkek işlerinden bahçıvanlığa sembolik de olsa giriş yaptık.
Türkiye’de kadın olmak zor! Her gün 400’den fazla kadın şiddet görüyor. Eşitsizlik, çocuk gelin olmak, iş hayatında yer alamamak. Biz kadınlar için mücadele zorlu!
Paylaş