Paylaş
CHATHAM House Londra merkezli bir düşünce kuruluşu. 1920’de Birinci Dünya Savaşı sırasında uluslararası diyalog sağlamak amacıyla Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü adıyla kurulmuş. Yıllar sonra ise bulunduğu binanın adını alarak Chatham House olmuş.
Bu kurumun özelliği düzenlenen toplantılarda konuşulanların kamuoyuna açık konuşmacıların kimliğinin gizli tutulması. Yani kimin neyi söylediği sır olarak kalıyor. Hatta bu kural toplantılarda “Chatham House kuralı” olarak biliniyor. Kurum dünyadaki önemli sorunlar konusunda araştırmalar ve projeler yapıyor. Bu dönemdeki çalışmaları internet sitesinde “İngiliz ve Avrupa dış politikası, AB-Çin ilişkileri, göç ve mülteci krizi, enerji ve iklim politikası” olarak sıralanıyor.
TÜRKİYE PROJESİ
Türkiye’yi jeostratejik anlamda önemli bulan kurumun bir de Türkiye Projesi var. Bu projenin kurumsal destekçisi bundan önce Türkiye’den Akbank ve onun Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer idi. Geçen günlerde ise bu destekçinin kimliği değişti. Koç Holding, Chatham House’un kurumsal ortağı ve “Türkiye Projesi”nin ana destekçisi oldu.
Türkiye Projesi, ayrıca “One Belt, One Road” (Bir Kemer, Bir Yol) olarak bilinen “Yeni İpek Yolu” girişiminde Türkiye’nin konumlandırılması ve Türkiye-Avrupa ilişkileri konularını da içeriyor. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Ali Y. Koç da Chatham House’un Mütevelli Heyeti’ne katıldı.
Chatham House’da bundan önce Türkiye’yi temsil eden Suzan Sabancı Dinçer ise Temmuz 2016’da sessiz sedasız bu kurumdan ayrılmış. Dinçer neden ayrıldığını şöyle açıklıyor: “Akbank, Chatham House’la yedi sene boyunca çok başarılı ortak çalışmalara imza attı. Kurumsal ortaklığımız süresince Akbank’ın desteğiyle başlayan Türkiye Projesi’nde üst düzey akademisyenlere burslar verdik. Tüm dünyada ses getiren İstanbul Roundtable toplantılarını düzenledik. Hükümetimiz de büyük destek verdi.”
SABANCI ABD’YE YÖNELİYOR
Sabancı Dinçer, bu çalışmalar sonucunda 2011 yılında 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e de uluslararası ilişkilere katkılarından dolayı Kraliçe II. Elizabeth tarafından ödül verildiğini hatırlatıyor ve bundan sonraki çalışmalarını şöyle açıklıyor: “Ülkemizin uluslararası alanda daha sağlıklı temsili için Amerikan düşünce kuruluşu Council on Foreign Relations Uluslararası Danışmanlar Kurulu Üyeliği ve ABD eski ticaret bakanı Larry Summers’ın kurduğu Harvard John F Kennedy Siyaset Fakültesi Mossavar-Rahmani İşdünyası ve Politika Merkezi Danışma Kurulu üyeliklerini üstlendim. Görev dağılımımdaki dengeyi korumak ve kan değişimi için Chatham House’tan çıkma kararı aldık ve kurumsal ortaklığımızı Temmuz 2016’da sonlandırdık. Chatham House’ta bayrağı Koç Holding devralıyor. Büyük başarılara imza atacaklarına inanıyorum.”
Koç Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Ali Y. Koç ise yeni ortaklığın duyurusunda şunları söylemişti:
“Sağladığımız iş birliği ile Chatham House gibi uluslararası ilişkilerde etkili ve referans alınan bir düşünce kuruluşunun çalışmalarında Türkiye masasının varlığını korumayı ve araştırmaların devamlılığı için destek sağlayacak olmayı çok önemsiyoruz. Öte yandan, dış politika, iş dünyası ve sivil toplum alanlarında çok değerli uluslararası isimlerin bir arada olduğu Chatham House Mütevelli Heyeti’nde ülkemizi temsil edecek olmaktan ötürü de gurur duyuyorum. İş birliğimizin uzun soluklu ve fayda yaratan bir kapsama ulaşmasını diliyor, birlikte projeler geliştirmek için heyecan duyuyoruz.”
STRATEJİK ROL
Chatham House’un müdürü Robin Niblett, Koç ortaklığı için açıkladığı şu sözler de Türkiye’nin dünyadaki önemini vurguluyor: “Türkiye’deki köklü çalışmalarımıza dayanan bu inisiyatifi desteklemek için Ali Y. Koç ve Koç Holding’e teşekkür ediyoruz. Türkiye gittikçe önemli bir stratejik rol oynamaktadır. Chatham House bu projeyle bu alandaki analiz ve faaliyetlerini genişletebilecektir.”
Chatham House 2015’de yapılan bir rapora göre Brookings Enstitüsü’nden sonra dünyadaki en etkili ikinci düşünce kuruluşu. Türkiye’nin bu kuruluştaki temsili, ülkenin iki büyük holdingi arasında ilginç bir devir teslime sahne oldu.
BAHÇIVAN’DAN BANKALARA ŞUBE KAPATMA SİTEMİ
TÜRKİYE’de işsizlik yüzde 12’yi buldu. Genç işsizlik oranı ise yüzde 20’lerde. Türkiye uzun bir zamandır inşaat, perakende ve hizmetler sektörü ile işsizliğe çözüm buluyordu. Açılan alışveriş merkezleri, banka şubeleri en önemli istihdam kaynağı idi.
Ancak büyümenin yüzde 3’lere gerilemesi, tüketimin azalması perakende sektörünü vurdu. Alışveriş merkezlerinde, sokaklarda kapanan dükkanlar, marka zincirleri işsizliği de hızla arttırdı. Bankacılıkta ise bir yılda kapanan şube sayısı 435’i, işsiz kalan sayısı ise 4500’ü geçti.
İşsizlikte acı ziller çalınca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde bir kampanya gündeme geldi. Erdoğan, Türkiye’nin bütün büyük kuruluşlarından, yüksek sayılarda eleman istihdam ederek işsizliği bir ayda etkili bir şekilde düşürmelerini istedi. Hatta işçi almayanı deşifre edeceğini açıkladı.
Bu kapsamda 20 günde 103 bin işçinin alındığı Nuray Babacan’ın haberinde yer alıyordu. Bu kampanyaya etkin bir şekilde katılan iş dünyası kuruluşlarından biri İstanbul Sanayi Odası.
İSO, istihdam sağlayan kuruluşlarını “gurur listesi” ile internet sitesinde açıklıyor. Bu kampanya ile İSO’nun 152 üyesi bir haftada 1000 işçi almış.
Bir yandan fabrikalar kapanırken, üretim düşerken istihdam nasıl artıyor merak ettim. İSO Başkanı Erdal Bahçıvan’a şirketlerin yaklaşımını, gerçekten işçi alma ihtiyacı olup olmadığını sordum. Bahçıvan, bu kampanyayı çok olumlu buluyor. Bu yaklaşımında en önemli gerekçesi şu:
“Son yıllarda Türkiye’de istihdam artışında en önemli sektörler inşaat, perakende, hizmetler olarak sıralanıyordu. Uzun yıllar sonra ilk kez istihdam artışı sanayiden istendi. Üretimin ne kadar önemli olduğu ortaya çıktı.”
İstihdam için önemli teşvikler olması da diğer gerekçe. Şirketlerin İŞKUR teşviklerini de etkin şekilde kullandığını anlatan Bahçıvan, istihdam kampanyasının ekonomide moralleri de yükselttiği görüşünde. Bu moralle şirketlerin yeni işçi alımını desteklediklerini söylüyor. Vardiya yerine yeni işçi alımının da tercih edilmeye başlandığını anlatıyor.
Bu konuda bankalara ise oldukça sert bir eleştirisi var Bahçıvan’ın: “Bankacılık en karlı sektörlerden biri hala. Ancak en ufak krizde en hızlı işçi çıkaran kesim oluyor. Şubeler hızla kapanıyor. En çok işsizlik artışı bu sektörde. Küçük bir ilde bir banka şubesinin kapanması demek o kentin ekonomisine büyük darbe vurmak demek. Üstelik bankaya da hiçbir katkısı olmadığı halde. Bana göre bankalar moral bozuyor, haksızlık yapıyor.”
Normal zamanlarda olsak emirle ekonomi yönetilmez derdik ama iş dünyasının kampanyayı iştahla sahiplenmesine bakıldığında sevinmekten başka yapacak bir şey yok!
SAMSUN’DA ‘AĞA YİĞİT’ ARANIYOR
TÜRKİYE’nin 50 yıllık üreticilerinden biriydi Feniş Alüminyum. 1999 depremi Gebze’yi, 2001 krizi ise ekonomiyi vurduğunda krize girdi. O yıllarda zora düşen şirketleri kurtarmak için getirilen İstanbul Yaklaşımı’yla kısa süre nefes alsa da ne yazık ki kapanmaktan kurtulamadı.
2013’den beri işçi tazminatları ödenemedi. Feniş’in sahibi Sedat Aloğlu bankalardan aldığı üç yıllık müddette sorunların çözülmesi için çeşitli projeler üretti. Tesislerin satılması, çalıştırılması ya da Samsun’a taşınarak bulunduğu arazinin satılması gibi projeler üzerinde çaba harcadı. Ancak o konuda da başarılı olamadı. Arazi alacaklı bankalara geçti.
Aloğlu şimdi yeni bir proje hazırladı. Hedef Feniş Alüminyum tesislerinin Samsun’daki Terme Metal’e taşınması. Aloğlu, Terme Metal’deki yüzde 50.5 hissesini devredeceği bir girişimci arıyor.
Aloğlu durumu şöyle anlatıyor: “Fabrika ile ilgilenecek grup başta herhangi bir ödeme yapmadan şirketin 50.5 hissesine sahip olacak. Yüzde 25 hisse bedelsiz, yüzde 25 hisse ise Kamu Denetçiliği Kurumu’nun gözetiminde belirlenecek değerden işçi alacakları ve kredi borçlarını ödeme karşılığında devredilecek. Girişimciler ufak bir işletme sermayesi ile üretime başlayabilecektir. Taşınma, yatırımlar ve işletme sermayesi için gerekenler kredi ve oto finansman ile karşılanabilmektedir.”
Aloğlu bankalara getirilen zimmet düzenlemesinin de bu projenin gerçekleşmesine katkı sağlayabileceğini, bu sayede bankaların yatırımcıya destek olabileceğini söylüyor.
Samsun’daki güçlü grupların ilgilenmesi halinde hem fabrika üretime geçebilecek hem de işçi alacakları için bir çare bulunacak. Aloğlu bu projesi için AK Parti milletvekili Salim Uslu ve Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz ile temasa geçmiş.
Alaoğlu babayiğit değil “ağa yiğit” arıyor. Umarız ekonomik bir karşılığı olur!
Paylaş