Paylaş
ÇOK değil, 5-6 yıl önce hem dünyada hem Türkiye’de en parlak günlerini yaşıyordu “sanat piyasası.” Dünyada Ruslar ve Çinlilerin yeni koleksiyonerleri piyasaya çıkıyor, klasik ve özellikle çağdaş sanat eserlerinin fiyatları hızla yükseliyordu.
Wall Street Journal’da 2009’da yayınlanan bir yazıda, Türkiye çağdaş sanatı “yükselen piyasa” olarak niteleniyordu. Bu piyasa, yabancı yatırımcıların da ilgisini çekiyor Sotheby’s Türkiye’de şube açıyor, Türk sanatçılara odaklanan müzayedeler düzenliyordu.
Yerli bankalar yatırım değeri gördüğü için kendi resim koleksiyonlarını oluşturuyor, ünlü işadamı Murat Ülker, Burhan Doğançay’ın Mavi Senfoni isimli eserine servet ödüyordu.
Bugün artık bu parlak günler geride kalmış gibi görünüyor. Dünyada da Türkiye’de de sanat piyasasında sıkıntılı günler var. Alıcılar azalıyor, fiyatlar düşüyor, galeriler kapanıyor.
Türkiye’de ekonomide başlayan belirsizlik, siyasetteki tartışmalı ortam bu piyasayı nasıl etkiledi? Soruyu sanat alanının önemli isimlerine yönelttim.
ESER FİYATLARI DÜŞTÜ
Tayfun Poyraz küratör. Ekonomik krizin her sektörde olduğu gibi sanat piyasasında da etkili olduğunu söylüyor. Sanat galerileri ve sanatçıların gerçekten zor bir süreç yaşadığını, eser fiyatlarının geçmiş yıllara göre çok düştüğünü ve koleksiyoner sayısının da azaldığını vurguluyor.
Özellikle sıkıntının çağdaş sanatta yaşandığını vurgulayan Poyraz, bazı koleksiyonerlerin ellerinden Türk sanatçıları çıkardığını, yabancı sanatçıların eserlerine daha fazla talep olduğunu vurguluyor.
Galeri fiyatlarıyla müzayede fiyatları arasında korkunç farkların ortaya çıktığını anlatan Poyraz, bu günlerin yatırımcı için aslında bir fırsat olduğunu da anlatıyor ve “Sanat yatırımcısı için şu anki koşullar son derece uygun. Çoğu sanatçının eserlerinin fiyatı 5-10 yıl önceki fiyatlara geriledi, böyle bir durumda alıma geçmemek büyük hata olur” diyor. Poyraz’a göre çözüm ise şöyle: “Bu konuda devlet desteği çok önemli. Avrupa ülkelerinin sanata milyar dolar seviyesinde destekleri var. Açılan ve açılacak özel müzeler de çok önemli.”
GÜCÜ OLAN AYAKTA KALIYOR
Şile’deki Anıt Atölye’de çalışmalarını sürdüren Türkiye’nin önemli ressamlarından Mustafa Ata da ekonomik krizin sanat piyasasını etkilediğini söyleyerek, “Bugün dünyanın geneli kapitalist sistemin ekonomik riskleriyle uğraşıyor. Sanat da bu sistemin içindeki bir tüketim nesnesi” diyor. Ata, şöyle konuşuyor: “Kriz döneminde her insan yaşamak adına nelerden vazgeçebileceğini düşünür doğal olarak. Sanat da bir üst yapı tüketim zincirinde yer alıyor. Alıcı kesim, sanatı vazgeçilebilir görmüyor ama tüketimdeki öncelik sırasını değiştiriyor. Zaten krize aşina olan sanatçı da, gücü varsa ayakta kalıyor.” Yine önemli ressamlardan Ertuğrul Ateş’e göre ise henüz Türkiye’de hukuk düzenlemeleri yapılmış, telif hakları gerçek anlamda sağlanmış bir sanat piyasası yok. “Bu nedenle Türkiye gibi ülkelerde sanat bir yatırım aracı olamadı ama şahane bir manipülatif piyasa oluşturdu. Bu bir insani gelişmişlik sorunudur” diyor Ateş. Krizin etkisi ile koleksiyoner sayısının azalmasını ise şöyle yorumluyor: “Koleksiyoner sayısının azalmasında hatalar da var. Sayının artması ancak gerçek bir piyasanın oluşması ile mümkün. Bu bir ‘yanlış düğme ilikleme’ meselesi. Temel sorunluysa, sonuçta sorunlu olacaktır. Ancak Türk koleksiyoneri öncelikle kendi sanatçısına sahip çıkma sorumluluğundan kaçınmamalıdır. Bu hepimizin birlikte halledebileceği bir sorunsal. Devletin her türlü katkısı da mutlaka sağlanmalı. Bu milli bir meseledir ve var olmak ya da olmamak meselesidir.”
Sanatın krizde ilk feda edilecek alan olması hiç hoş değil. Sanatçı gözüyle piyasanın durumu bu. Sanatçılar ve koleksiyonerler için yeni bir yol ayrımında mıyız, piyasa nasıl güçlenir? Bu soruların da yanıtını arayacağız.
‘KİRAYA KIZDIM MAĞAZAYI BOŞALTTIM’
TÜRKİYE’nin markalaşma heyecanında 40 yıllık geçmişe sahip bir gömlek üreticisi Bisse. Kendisiyle birlikte yola çıkan Abbate, Dufy, Cottonbar gibi markalar çeşitli nedenlerle piyasadan çekilirken Bisse üst ve orta gelir grubuna yönelik üretim ve ihracat faaliyetleriyle sektöründe önemli bir yere sahip.
Yılda 1 milyon adetten fazla üretim yapan Bisse’nin ağırlıklı pazarı ise Avrupa. Bisse’nin yurtdışında 17 franchise, yurtiçinde ise 36 kendi mağazası var. Türkiye’deki mağazaları ağırlıklı olarak alışveriş merkezlerinde (AVM). AVM’lerde dövizle kiralama sorunu malum. Daha önce de bu sütunlarda değindim. Doların 4 TL’ye yaklaştığı bu günlerde kira sorununda bazı AVM’lerde tartışma hala sürüyor. Özellikle de yabancı işletmecilerin olduğu AVM’lerde yoğunlaşıyor. Bisse’nin sahibi Mustafa Kefeli de bu soruna tepki gösteren patronlardan biri. Carrefour Maltepe’deki mağazayı tartışmalı bir şekilde boşaltmış.
Kefeli’yle bir araya geldik, hem sektörü hem de Bisse’yi konuştuk: AVM işletmecilerinin yüzde 30’unu yabancıların oluşturduğunu söylüyor Kefeli. Yerli işletmecilerin Türkiye ekonomisinde yaşanan olağanüstü durumu gördüğünü ve hemen hemen hepsinde doların 1.70 ile 2.80 TL arasında sabitlendiğini söylüyor. “Yerli yatırımcılar bizi anladı. Ancak yabancılar durumu okuyamadılar” diyor.
Carrefoursa Maltepe mağazasından örnekle devam ediyor Kefeli: “O mağazaya girdiğimde kira TL olarak 11 bin lira idi. Şimdi 27 bin lira. Ciro bu kadar artmadı ki. Bunu anlatmakta zorlanıyoruz. Muhatap bulamıyoruz. Hemen avukat yolluyorlar. Ben de boşalttım. Mahkemeliğiz” diyor.
AVM’ler ortak bir noktada buluşmadıkları müddetçe markaların hiçbirinin ayakta kalamayacağını da ekleyen Kefeli, bu şartlarda bu mağazaları terk edeceklerini anlatıyor.
Hükümetin ise henüz piyasanın oturmasını beklediğini ancak yakın zamanda önlem alınmasını beklediklerini söyleyen Kefeli, “Bu kiralarla artık AVM’lerin cazibesi kalmadı. Bence sonunda ciroya göre kiraya dönülecek” diyor.
Bu arada Bisse olarak üretimden hiç vazgeçmediklerini, ihracat sayesinde ekonomideki zorlu süreçleri atlattıklarını söyleyen Kefeli, “İhracatımızın ağırlığı Avrupa’ya. Katma değer her yıl yükseliyor. Türkiye modayı öğrendi. Ciddi bir bilgi birikimimiz var. Bu sorunlar bittiğinde Türkiye uçmaya hazır bir kuş” diyor.
REKLAMDAN ‘FÜTÜRİST İLETİŞİM’E GEÇİYOR
TÜRKİYE’de reklamcılık sektörünün duayenlerinden Osman Uslu’nun 40 yıl önce başladığı reklamcılık serüveni yıl sonunda sona erdi. Yorum Ajans ve 3 şirketinin yüzde 49 hissesini de Fransız reklam devi Publicis’e sattı. Bu gelişmeyi geçen ay yazmıştım. Ancak reklamcılık sektörünün merak ettiği “Uslu, reklamcılığı bırakacak mı?” sorusu yanıtsız kalmıştı. Osman Bey aradı, merak edilen sorulara cevap verdi:
NEDEN SATTI?: Yorum Ajansı bir hayalin gölgesinde kurduk. Ben son 5 yıldır bu reklam yolculuğundan ayrılmayı planlıyordum, iki yıl önce de kesin kararımı verdim.
REKLAMCILIK SEKTÖRÜ DEĞİŞİYOR MU? Reklamcılık sektörünün bugünkü yapısı ile eskidiğini düşünüyorum. Karlılıklar tıkandı. Çoğu ajans da reklamverenlerin taleplerini karşılayan hizmetkarlar durumuna geldi. Dünyada teknoloji çok hızlı değişiyor. Yaratıcılık her yerden esinlenebilir hale geldi.
REKLAMI BIRAKIYOR MUSUNUZ? Ben daha çok fütüristik çalışmalar yapmak istiyorum. Dünya 4. Sanayi devrimini yaşıyor. Bu dönemin kendi ihtiyaçları var. Biz de bu global teknolojik devrime hazırlanmak zorundayız.
ŞİMDİKİ HEDEFİNİZ NE? Fütüristik Projeler şirketi kuracağım. ‘Geleceği kucaklayacak şirketler kurma dönemine geçmeliyiz’ diye düşünüyorum. Bunu tüm Türkiye iş dünyasının benimsemesi gerektiği kanısındayım. Yılda 12 proje üretip, 6’sını hayata geçireceğim. ‘İnsansız uçağa’ bineceğiz. Şirketin kadrosu olmayacak, toplanacak yapacak, paylaşacak. Adı (SeaGullCommunications) Martı Ajans. Kadrosunda özgür dolaşan kuşlar martılar, kargalar olacak...
ABDÜLCANBAZ MÜZESİ Mİ KURACAKSINIZ? Yer arıyorum. Turhan Selçuk ve Abdülcanbaz’a yakışır yerde olması gerekiyor. Karaköy, Balat, Feriköy gibi. Bir de satın alınabilir sanat üzerine online store kurma projem var. Yurtdışında Londra’da da bir sanat galerisi açmak istiyorum.
Paylaş