Paylaş
Film ruh hastası bir adamın öyküsünü konu alıyormuş. “Mucize’nin başrolünde kim var?” derseniz; Mahsun ‘sosyalist’ davranıp kendine, Talat Bulut, Büşra Pekin ve Mert Turak’a eşit roller dağıtmış. Ne diyelim Özcan Deniz’in kulakları çınlasın...
Film hakkındaki duyduklarımı yazayım mı, yazmayayım mı derken Mahsun’u aradım.
Şaşırdı, kısa bir sessizlik oldu. Ne anlattıklarımı onayladı ne de sorularıma cevap verdi, sadece “Sen duyduysan doğrudur abi, istediğini yazabilirsin” dedi. Bu sebeptendir ki şimdi okuyacağınız satırların sorumlusu Mahsun’dur, bendeniz ise ‘masum’ bir elçiyim sadece...
Gelelim ilk bombamıza...
Filmde bir ruh hastasını canlandıran Kırmızıgül, rolü için saçlarını sıfıra vurdurmuş.
Yakın arkadaşlarına bile kel haliyle görünmek istemeyen sanatçı, çekimlerden sonra Amerika’ya uçmuş. Saçlar uzayınca da dönmüş kürkçü dükkanına...
Mahsun’un sıfır numara kafasını film çıkana kadar göremeyeceğiz tabii...
Ben de ‘kamuya hizmet’ amacıyla ‘photoshop’la onun bu saçsız halini hazırlattım.
Bakalım beğenecek misiniz?
Şaka bir yana geçtiğimiz perşembe “Beni yıllardır takip eden anlayışlı ve yürekli sevenlerime çok büyük bir sürprizim olacak” diye tweet atmıştı Kırmızıgül... Bu sürpriz onun saçsız hali olabilir mi dersiniz?
“Mucize” Mahsun’un beyazperdede yönetmenlikle dördüncü imtihanı...
Kars’ta ve Foça’da özel olarak kurulan platolarda çekilen film için oyunculara konuşma yasağı getirmiş Kırmızıgül.
Böylece filmin içeriğinin medyaya sızmasına engel olmuş.
Anlayacağınız Mucize’nin oyuncuları vizyona girmeden filmle ilgili tek kelime edemeyecek.
Mahsun’un telefonda bana cevap vermemesinin nedeni bu karar olmalı herhalde...
Dini bütün ateistler
SEKAM (Sosyal Ekonomik Araştırmalar Merkezi)’ın, Türkiye’nin 81 ilinde 15-28 yaş grubunda 5,541 gençle yaptığı araştırma sonuçlarına göre; ateist gençlerin yüzde 61’i Allah’a inanıyor, yüzde 59’ u düzenli oruç tutuyor, yüzde 13’ü düzenli beş vakit namaz kılıyor, yüzde 43’ ü cuma namazına gidiyor.
“İslamcı” olarak tanımlanan gençlerin ise yüzde 17,8’i hiç namaz kılmıyor.
Hastanede bebeklerin karışması gibi “Araştırmanın sonuçları mı karıştı acaba?” diye sormaktan kendimi alamadım. Ateistliğin ne olduğunu bilmeyen SEKAM’cılar mı, yoksa ateist olduklarını söyleyen gençler mi?
Bana kalırsa bu araştırmanın tek net sonucu var; o da kafası karışıkların oranı yüzde 100...
Ne çektin be Çağan
Çağan Irmak’ın “Tamam mıyız?” filmini izledikten sonra, bende ‘yarım’ kalanlar...
Bir Çağan’dan yeni bir ‘başyapıt’ bekliyordum ama maalesef içimde bir boşluk hissiyle çıktım filmden. Verilmek istenen duygu çok havada kalmış.
Güzelim konu, bir köşk gibi ihtişamlı olabilecekken sanki aceleye getirilip prefabrik eve dönüştürülmüş.
İki Sanırım Çağan, hakkında çıkan ‘ağlatma ustası’ ya da ‘sinemanın Kemalettin Tuğcu’su’ gibi sıfatlardan kurtulmaya çalışıyor.
Bu yüzden, giderken öyle peçete meçete götürmenize gerek yok...
Üç Sıla’nın film için özel yaptığı şarkıya yazık olmuş. Çünkü Çağan şarkıyı sadece final jeneriğinde kullanmış.
Kısaca, Issız Adam’daki soundtrack lezzeti bu
filmde yok.
Dört Senaryo sayfalarında güzel duran ama oyuncuların ağzından döküldüğünde afili değil ağdalı ve komik gelen replikler, 7/24 bunalımda olan Twitter fenomenlerinin attığı tweet’lerin sesli versiyonu gibi.
Beş Hakan Günday’ın Kinyas ve Kayra’sıyla paralellik kurmaya çalışırken, iş kitabın reklamına dönüşmüş. Baştan uyarıyorum “Bu filmde ürün yerleştirme vardır.”
Altı Filmde ‘yüzde yüzde tamam’ dediğim en önemli nokta Aras Bulut İynemli’nin muhteşem oyunculuğu.
Yedi Buzdolabındaki viski şişesinin üzerine iliştirilen kameranın açısı ve final sahnesindeki görüntüler Irmak’a yakışmıyor.
Ayrıca bunca yıllık dükkan sahibiyim, viskinin buzdolabına koyulduğunu ilk defa bu filmde gördüm.
Sekiz Filmi izlerken aklıma ‘Intouchables/Can Dostum’ geldi. Bu bizim millete özgü bir önyargı ama yine de Çağan’ın Can Dostum’u çağrıştırmaması için elinden gelen her şeyi yapması gerekirdi.
Dokuz Çekimlerin İncir Reçeli’ndeki aynı apartman, Kamondo Merdivenleri ve Zeki Demirkubuz filmlerinin esaslı mekanı Fındıklı Parkı’nda yapılması “İstanbul’da film çekecek başka mekan kalmadı mı?” dedirtiyor.
On “Baban, annen, deden derken sülalenle hesaplaşman bir türlü bitmedi. Ne çektin be Çağan, ne çektin!” demekten kendimi alamadım. Keşke yaşadığın kişisel hesaplaşmaları anlatırken; gerçekte olduğun kadar cesur olabilsen.
‘Tamam mıyız?’ diye sorarken; belki bizim nelerde yarım olduğumuzu görmemizi istedin, belki de bilerek yarım bıraktın yukarıda saydıklarımı...
Senden dünyanın alkışladığı filmler bekleyen bir takipçin olarak şunu söylemeliyim ki, özetle bu filmde tamam değiliz Çağan’ım...
Elif Şafak’ın pusulası hep Mevlana
Geçen çarşamba New York Times’da ‘Pusulamız’ başlığıyla yayınlanan makalede dünyadan beş etkin isme “Hayatlarını yönlendiren lider kim ve neden?” diye soruldu.
İsimlerden biri de Elif Şafak’tı.
Tahmin edeceğiniz gibi Şafak’ın kendine seçtiği lider Mevlana olmuş.
Üniversite yıllarda solcu, feminist ve pasif bir anarşist olarak Batı klasiklerine kendini kaptırmış giderken Mevlana’nın şiirleriyle tanıştığını söylemiş ve şu satırlarla devam etmiş:
“Rumi’nin barışçıl sesi bugünün İslam dünyasında her zamankinden daha fazla duyulmalıdır. Kenya’da çocuk ve kadınların katledildiğinden haberimiz olurken, Mevlana’nın kim olduğu bilinmiyorsa ayrımcılığın sesi maalesef daha yüksek demektir.”
Bunların hepsi iyi hoş da Şafak’ın her şeye cevabının Mevlana olması, Mevlana’yı kendine adeta ‘iş ortağı’ yapması açıkçası beni artık rahatsız etmeye başladı.
“Mevlana olmasa Elif Şafak ne yazacaktı?” demekten kendimi alamıyorum.
Twitter’da iki dilde onlarca Mevlana sözü paylaşan Şafak’ın “Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”ı duymamış olması mümkün değildir herhalde...
Sanırım zamanında Elif’e gönderilen “Ticari sağa çek” tweeti durumu gayet net özetliyor.
Umarım ilerleyen günlerde ‘müstakbel Nobel adayı’ yazarımız ‘Mevlana Süpermarketler Zinciri’ gibi bir projeyle karşımıza çıkmaz.
Paylaş