Paylaş
Haber bültenlerini korku filmi izlermiş gibi tedirgin seyrediyorum.
Salıları partilerin grup toplantılarındaki o saldırgan üslup akşam ekranlara yansıyacak diye içim kararıyor. Kendimi gazete manşetlerine, televizyon haberlerine bu kadar yabancı hissettiğim bir dönem hiç olmamıştı.
17 Aralık’tan sonraki birkaç gün gözlerim fıldır fıldır, kanal kanal dolaşıp “neler oluyor” sorusunun cevabını aradı. Ama öylesine bir bombardıman vardı ki, flaş diye verilen haberler bile yarım saatte eskiyordu...
Ortalık kamplara bölünmüş, Haşhaşi’dir, ananastır, tuzluktur almış başını gidiyor... Her grup bir diğerine saydırıyor, bağırıyor, hakaretler yağdırıyor. ‘Telefonlar mı dinleniyor’, ‘sağda solda böcek mi var’, ‘hangi polise hangi hakime güveneceğiz’ paranoyası kuşatmış dört bir yanımızı.
Adam berber koltuğuna oturmuş, “Üçünü de kısa kes” demiş, berber sormuş “Hangi üçünü?” diye, “Saçı sakalı ve lafı” demiş ya, işte o misal...
Berberlerin, taksi şoförlerinin hatta siyasetle yakından uzaktan hiç alakası olmayanların bile birer siyaset uzmanı olduğu günlerden geçiyoruz.
“Taksim’de sallandıracaksın üçünü beşini bak memleket nasıl düzelir” mantığına dönüşmeye başlamışsa kurtuluş umutları, işte o zaman bu toplumsal paranoyadan korkarım arkadaş...
Kavga o kadar göz önünde yaşanıyor ki kafayı üşütmemek mümkün değil.
Tenis maçı izlerken topu takip edenlere döndük. Üstelik raketlerin kimin elinde olduğu da belli değil...
Banka kredilerinin kesilmesi, doların kafasını emme basma tulumba gibi sallaması, işsizlik, esnafın siftahsız kepenk kapaması yüzünden gayrisafi milli mutsuzluk katsayısımız her geçen gün biraz daha yükseliyor.
Belirsizlik ve umutsuzluk her zaman mutsuzluk getirir. Artık herkes biraz depresif, biraz paranoyak. Feridun Düzağaç’ın “Dipteyim, sondayım, depresyondayım, yalvarırım gel de kurtar” şarkısı geliyor aklıma ama bu kez çözüm maalesef bizim elimizde değil...
Keşke bir an için dursak ve birbirimizi anlamaya çalışsak diyorum bu manzaraya bakınca... Çünkü vazo bir kere kırıldı mı, hiç kolay olmaz yapıştırması... İşte o zaman seyreyleyin gümbürtüyü... Biz yine de gelecek güzel günlerin hayalini kurmaktan vazgeçmeyelim, kimsenin de umutlarımızı çalmasına izin vermeyelim.
“Boşverin kitap yazmayı ben sizi artiz yapayım”
Bir solukta okudum Ayşe Kulin’in anılarını aktardığı yeni kitabı “Hayal”i... Siyasetin, iş dünyasının, medyanın ünlü isimlerinin hiç duyulmamış öykülerini öyle tatlı tatlı anlatıyor ki Kulin, kapılıp gidiyorsunuz peşinden...
Yerim olsa dükkan onun ama, affına sığınarak kısacık bir alıntı ile yetinmek zorundayım.
70’li yılların başında Ayşe Kulin’in kısa hikayeler yazdığını fark eden Filiz Ofluoğlu, onu dönemin ünlü edebiyat dergisi Varlık’ın sahibi Yaşar Nabi’ye gönderir. Yaşar Bey hikayelere şöyle bir göz atar ve “İlginç şeyler yazmışsınız ama daha yazar olmanıza vakit var” diye Kulin’i geri çevirir.
O günden yayınevlerinin kapısını aşındırmaya başlar Ayşe Hanım.
Ama bütün kapılar yüzüne kapanmaktadır. Evli ve dört çocuklu bir kadının yazar olabileceğine hiçbir yayıncıyı ikna edemez.
Hatta onlardan biri “Boşverin kitap yazmayı, ben sizi artiz yapayım” bile demeye getirir işi.
Aralarında geçen bu diyaloğu kitabında şöyle naklediyor Kulin: “Yayıncı sordu; ‘Neden başka bir şey değil de yazar olmak istiyorsunuz?’
‘Yazmayı seviyorum. Onları paylaşmak istiyorum.’
‘Tiyatro’yu denediniz mi? Ya da beyazperdeyi?’
‘Hiç düşünmedim.’
‘Yani ünlü olmak istiyorsanız, hem fiziğiniz müsait hem de o alanda çok daha ünlü olunuyor da...’
‘Ünlü olmak değil, sadece yazar olmak istiyorum.’
‘Beyazperde için isterseniz yardımcı olabilirim.’
‘Öyle bir hevesim yok. Bazı teklifler aldım. Haldun Dormen’den mesela... Bakın dosyamı görmek istemiyorsanız ben vaktinizi almayayım.’
‘Rica ederim, bırakın dosyanızı bir göz atayım. Bu akşam yedi gibi Papirüs’te buluşur, birer kadeh bir şey içer konuşuruz.’
‘Ben o saatte evimde, çocuklarım ve kocamla sofrada oluyorum.’
‘Buyurun alın o zaman dosyanızı, burada kalmasın...’”
Bunun gibi onlarca anekdot ve anı var “Hayal”de...
Bu kurak günlerde bir vaha gibi geliyor insana Ayşe Kulin’in kitabı...
Biraz serinleyip, ‘oh be’ demek isteyenler için iyi ‘hayaller’...
Sevim Emre albüm mü çıkarıyor?
Star’ın en sevdiğim programlarından biridir “Yüz Yüze”... Kenan Erçetingöz yılların birikimiyle çok keyifli işlere imza atıyor.
Konuklarının bilinmeyen yönlerini, Sherlock Holmes misali büyük bir ustalıkla ortaya çıkarıyor. Bu pazar da konuğu Orhan Gencebay’dı...
Orhan Baba’yı yıllardır tanırız. Beyefendiliğinden, tavrından, üslubundan sual olunmaz... Onun hakkında her şeyi bildiğimizi sanırız ama yanıldığımızı Kenan’ın programını izleyince gördüm. Meğer Gencebay ile Sevim Emre’nin yıllardır herkesten sakladıkları bir sırrı varmış...
İlk beraber oldukları günlerde Sevim Hanım hem aşkını yaşamak hem de sanat hayatına devam etmek istemiş.
Fakat bizim mağrur Orhan Baba “Bir evde iki sanatçı olmaz. Ya beni seçeceksin ve bir ömür mutlu yaşayacağız ya da sanata devam edeceksin, arkadaş kalacağız” diyerek isteğini Sevim Hanım’ın kursağında bırakmış.
Sevim Hanım da tercihini aşktan, sevgiden yana kullanmış ama şarkıcılık da içinde ukde kalmış...
Gelelim bugüne... Söylentilere bakılırsa Sevim Emre, sonunda hayalini gerçekleştirip bir albüm çıkarmak için gece gündüz çalışmalara başlamış.
Etraftaki dedikodulara göre Sevim Hanım’ın albümünün bombası, Tarkan’ın onun için yaptığı özel bir şarkı olacakmış. Dört şarkılık albümdeki bir diğer eser de Sibel Can’ın okuduğu eski bir şarkıymış.
Ama Orhan Baba bu olaya hâlâ ‘şaka’ gözüyle bakıyor ve “Olmaz böyle şey” diyormuş. Bakalım bu gizli savaşı hangi taraf kazanacak? Benim tercihimi sorarsanız; “Orhan Baba biraz yumuşasın da Sevim Emre hayalini gerçekleştirsin” diyeceğim ama en iyisi aile içi işlere karışmamak galiba...
Ortaya karışık
Beckham donunu imzaladı!
Times Square’deki H&M mağazasına Beckham markalı iç çamaşırlarını almak için binlerce kişi akın etti. David Beckham, ilk 200 kişinin aldığı iç çamaşırlarını imzaladı.
İki koldan Russell Crowe!
Bir taraftan “The Water Diviner” filminin çekimleri devam eden Crowe, öte yandan da Super Bowl gecesi için diğer filmi “Nuh”un yeni tasarlanan afişini paylaştı. 2014, Gladyatör’ün altın yılı olacak gibi...
Filmde kesti, DVD’de yapıştırdı!
Usta yönetmen Martin Scorsese, “Para Avcısı”nda ticari zarara uğramamak için kestiği seks ve küfürlü sahnelerin orijinal hallerini, DVD’ye ekleyerek filmin dört saatlik özel versiyonunu yayınlayacağını açıkladı.
Paylaş