Paylaş
Etrafındaki ‘gürültü kirliliğinden’ benim gibi sıkılanlara, bugün sıra İstanbul sokaklarının söylemek istediklerini anlatmakta.
1. Yeni ve yeni kalan Haydarpaşa Mythos Meyhanesi... Onu yıllar sonra Sezen Aksu’nun “Yeni ve Yeni Kalanlar” klibinde görünce ilk işim eski dostun ziyaretine gitmek oldu. 110 yıllık mekânın üçüncü kuşak sahibi, dost sohbetlerini Yunan Adaları’ndan ‘ithal ettiği’ aşçıların hazırladığı Ege mezeleriyle şenlendirmeye başlamış. İstiridye sosunda piyaz, vişneli yaprak dolma ve Urla’dan gelen karideslerin tadı damağınızdan uzun süre silinmiyor. Üstüne bir de çarşambadan cumartesiye kadar popüler şarkıların da olduğu fasıl eklendiğinde mekânın tadına doyum olmuyor. Ee ne diyelim ‘selamlar olsun, çok yaşasın yaşasın yaşasın hep yenilenenler...’
2. Galata’nın müzik kutusu gibidir Zuhal... Benim gibi iyi müzik dinlemenin dışında hiçbir şey yapamayanların bile saygı duruşunda bulunurmuşçasına kapısını eskittiği bu masalsı dükkan, şimdi de Maslak’taki Uniq’in içine duvarları boydan boya müzik aletleriyle dolu yeni bir şube açmış. Bana yine tek bir şey alamayacağımı bile bile ‘müzik müzesi’ gibi bu yeni şubenin yolları düşer...
3. İstiklal Caddesi’ni terk eden ilk kitapsever dost oydu... Ardından ona uyup Robinson Crusoe da düşmüştü yollara. Neyse ki hasrete daha fazla dayanamayıp önce Robinson Salt’a demir attı, şimdi de Pandora Valikonağı’na... İsminden midir bilmiyorum ama orada kitapların hepsi sihirliymiş ve her an canlanabilirmiş gibi geliyor bana. Hele ki Nişantaşı’ndaki yeni şubenin ihtişamlı vitrini, daha ilk bakışta ‘haydi içeri gel artık’ diye insanı hayaller dünyasına çağıran binlerce karakterle dolu... Yazılı kahramanları sevenlere duyurulur.
4. Onunla ilgili size daha bir sürü şey anlatmak isterdim ama ne yazık ki karnımı doyurmak için kurduğum bütün düşler sadece Can Oba’nın kapısına kadar sürebildi. Restoranın sahibi, methini duyduğum lezzetlerin tadına bakmak için çektiğim trafik çilesinden bihaber önce beni bir güzel baştan aşağıya süzdü. Sonra da “Üç ay doluyuz. Çok istiyorsanız bir cuma günü gelin, belki yer bulursunuz” dedi. Bana da o güzel yemekler yerine arkadaşlarımın söylediklerini nakletmek düştü. Sirkeci’nin bu ufacık mekânında bahsettiklerine göre Michelin yıldızlı şeflere taş çıkaracak cinsten tatlar varmış. Üstelik fiyatlar da el yakmıyormuş. Ama siz yine de başlangıçlar öncesi patronun size ezik yapmasına hazır olun. Giremezseniz hiç de üzülmeyin, hemen yanı başındaki cağ kebapçılarına atın kapağı. İnanın, pişman olmayacaksınız.
5. Bir kadın düşünün; opera şarkıcısı, ressam, şair, aktris hatta dişi savaşçı, diva... Üstüne de aşkla dolu bir hayat ekleyin. Bu kelimeler tabii ki yetmez Semiha Berksoy’u anlatmaya… Onun denizinde bir kez daha boğulmayı arzulayanlara bir müjdem var. Berksoy’un mıknatıs gibi bakışları kendine çeken çalışmalarını görmek için 10 Ocak’a kadar Galerist’i mutlaka ziyaret edip hayatı gerçek bir sanat eseri bu kadının yaşamında zevkli bir yolculuğa çıkın.
6. İstanbul’un yeni misafiri ta binlerce kilometre öteden New York’tan gelmiş. Serafina, doğduğu şehir gibi, İstanbul’a da çok yakışmış. Akmerkez’deki restoranın kapısından girer girmez taş fırından burnunuza gelen kokular bu serüvenin ne kadar lezzetli olacağının habercisi gibi... Bu arada sol duvardaki graffiti’lerin mekânın beyaz örtülü ağırlığını hemen dağıttığını da fark edeceksiniz. Pek ucuz olmasa da Limoncellolu Farfella ve Nutellalı Foccacia ağzıma bayram ettirdi.
Bana sorarsanız İstanbul’un en iyi İtalyan lezzetlerinden biri olan Serafina, merhaba dediği bu şehirden daha da gitmez...
7. Bu şehir hayata kafa tutanları çok sever. 26 yaşındaki Nil Nuhoğlu da galerilerin neslinin tükendiğine inanlara Elhamra Pasajı’nda yeni açılan Gaia’yla en güzel cevabı veriyor. Bu dumanı üstünde tüten sanat mekânının ilk konuğuysa 26 Aralık’a kadar Deep Fried Dreams’iyle Arda Yalkın... Sergiyi ziyaretten sonra üst kata çıkıp insanın içini açan İstiklal Caddesi manzarasıyla siz de hayata kafa tutmayı unutmayın.
8. Karaköy’ün o her köşesi bir filmden fırlamış gibi görünen sokaklarında 10 Numara bir değişiklik olmuş. Mimar Sinan Kafadar’ın 19. yüzyılda hastane olarak kullanılan Büyük Balıklı Han’ın ‘birikmiş hikâyelerine’ dokunmadan yeniden canlandırdığı bina, dünyanın sayılı butik otel zincirlerinden Morgan Group imzasıyla yeni öykülerini bekliyor. Ünlü mutfak şefi Rudolf Van Lunen’in açtığı restorana da ev sahipliği yapan otel, kelimenin tam anlamıyla ‘ye de yanında yat’ tadında...
9. Artık hiçbir şeyin hatırının kalmadığı bu günlerde, şehrin büyülü mekânlarından Galata Rum Okulu’nda, sinema ve müzik festivallerine alışan İstanbullular için ‘kırk yıl hatırı’ olan yeni bir alışkanlık başlıyor. Tasarım ürünlerinin de satılacağı İstanbul Coffee Festival’in ilki, 25-28 Aralık’ta ‘ruhunda baristalık yatanları’ bekliyor. Herkes için çok iyi bir kahve molası olacağı kesin.
10. ‘Hava bedava su bedava’ demiş ya şair, aynen öyle ‘bedava’ bir müzikal yolculuk var yanı başımızda. 7 Cihan Kadınları, şehirdeki ilk konserleriyle cuma akşamı Cemal Reşit Rey’de bize bir Osmanlı coğrafyası turu attıracak. Züleyha’nın sesinden Kürt, Eda Karaytuğ’dan Arap, Mehtap Demir’den Kafkas ve İmran Salkan’dan duyacağımız Balkan ezgileriyle yüzlerce yıllık ‘birlik’ tarihimizin içinde ‘İstanbul’u dinleyeceğim gözlerim kapalı...
11. Evlerinden çıkıp sokakların hazırladığı senaryonun akışına kendilerini bırakmakta zorlananlar için, şehirde yeni bir macera serisi başladı. Yapmanız gereken tek şey, karanlıkta üzerinize kilitlenen kapıları, ipuçlarını takip ederek açmanız ve ‘gerçek hayattaki’ gibi evi terk etmeniz. Bu yeni nesil oyunların bir parçası olmak için sadece bir saat boyunca tuvalete gitmemeyi göze almalısınız. Galata’da Senin Maceran, Beyoğlu’nda Odadan Kaçış, Asmalımescit’te ISTrapped, Caddebostan’da Exist, Galatasaray’da Cage 404 seçebileceğiniz alternatif oyun mekânlarından bazıları... Ama ne yapın edin ‘kilitleri açıp çıkın artık şu evden’!
Paylaş