Paylaş
Günlerdir Birhan Keskin’in bu nefis dizelerini nedenini bilmeden mırıldanıp duruyordum. Sonunda anladım vaziyeti! Evde oturmuş zap yaparken gördüğüm Kelebek’in yeni reklamı yaratmıştı hassas bünyemdeki bu lirik yansımayı. Yaşlanıyor muydum ne...
Heyhat, her zamanki gibi kendi koordinatlarımı yine yanlış yorumlamıştım!
Bir yanda ‘Türkiye’nin en büyük magazincisi’, öte yanda şarkılarıyla, kitabıyla zirveden inmeyen Gülben, diğer tarafta ‘gece hayatının şövalyesi’ ve ‘moda dünyasının guruları’ vardı.
Gazetenin mutfağındaki bu ‘amansız rekabetten’ geri kalmamak adına, reklamı izlediğim gece vurdum kendimi şehrin sokaklarına.
Asmalı’da başlayan tur, Aksaray’ın arka sokaklarındaki pavyonlarda bitmişti.
KÜÇÜK YAŞA Kİ BAŞKALARINA YER KALSIN!
Keyfim ve kahyası, “Tamam İzzet, yeter bu kadar coştuğun... Küçük yaşa ki, başkalarına da yer kalsın” diye dürtükleyince, fabrika ayarlarıma geri dönmeye karar verdim.
Merkeze yakınlaşma operasyonundaki ilk adımım, Trump’taki Ali Poyrazoğlu’nun ‘Ödünç Yaşamlar’ oyunu oldu.
Çölde kutup ayısıyla karşılaşan bahtsız bedevi misali salona girer girmez, bir baktım yanımdaki koltukta Cem Yılmaz!
“Ee daha n’olsun be İzzet” diyenlere peşin peşin söyleyeyim, son yıllarda Cem’le aramızdaki hukuk, şu sıralardaki Türk- Rus ilişkilerinden hallice...
İşin en fena yanıysa, aynı gün köşemdeki yazının başlıklarından birinin “İftarlık Gazoz’da Ata, Cem’den daha iyi oynardı” olmasıydı. İşte o an hayat beni ‘klavye kahramanları’yla empati yapmak zorunda bıraktı.
İzzet Çapa, usta sanatçı Ali Poyrazoğlu’nu geçtiğimiz gün tiyatro kulisinde ziyaret etti ve onu David Bowie maskesiyle görüntüledi.
CEM ARI GİBİ SOKARSA SEN KELEBEK GİBİ UÇARSIN
İçimden Cem’in, “Nedir senden çektiğim, durmadan bana çakıp duruyorsun. Yeter ulan!” deyip bir uçan tekme sallayacağını geçirmedim desem yalan olur.
Ve fakat bu camiadaki boyu boyuma denk, ender adamlardan biriydi. “Korkma oğlum” dedim, “Cem arı gibi sokmaya kalkarsa, sen de kelebek gibi uçarsın...”
Zaten diken üstündeki Ortadoğu’da yeni bir çatışmaya sebebiyet vermemek adına gişedeki kızdan yalvar yakar yerimi değiştirmesini istedim. Beni beş koltuk ileriye attılar.
Tam o esnada salonun ışıkları karardı ve sahnede Ali Poyrazoğlu belirdi...
SAHNEYE SERDAR ORTAÇ ÇIKMIŞ GİBİ ALKIŞLAYIN
“Bu ne biçim alkış! Beni büyük sanatçı gelmiş gibi alkışlayacaksınız, adeta Serdar Ortaç çıkmış gibi... Yeri göğü inletin!” talimatıyla başladı usta o hepimizi adeta hipnotize eden monoloğuna...
Hamlet’ten girip siyasetten çıkıyordu ki “Bunları nereden buldunuz ya?” diye bir es verdi aniden... Gözü en önde oturan tiplerdeydi. “Yahu manavda bile malın iyisini öne koyarlar... Ay şunlara bak? Siz oyunun sonuna kadar burada duracak mısınız? Kaç paraysa verelim, arkadan ağzı yüzü düzgün birileri gelip, otursun şuraya!”
“Kan emici beleşçiler” diye tanımladığı protokole yüklendikçe yükleniyordu Poyrazoğlu.
PROTOKOLDE İKİ BELEŞÇİ OLMAYAN VAR
“Bunların hepsi bedavacı, avantacı. İllallah dedirttiniz, nedir yıllardır sizden çektiğim?”
Salon kahkahalardan inlerken “Ama bu gece iki beleşçi olmayan var” deyiverdi Ali...
Meğer Cem Yılmaz ve Ozan Güven kuliste yarımşar altın takmışlar bizimkine.
Fakat Ali bu durur mu...
“Tam altına paraları yetmemiş garibanların, devamını yarın oyunu beğenirlerse getirecekler” diye onlar da nasibini aldı ‘asi kuş’un ‘gagasından’.
Ali, röportajımızda bahsettiği ‘santim hikayesini’ de paylaştı seyircilerle...
Eski öğrencileri bir gün tam sahneye çıkacakken bizimkinin yanına gidip “Hocam sen kaç yaşındasın?” diye sormuşlar. 64 deyince de ceplerinden bir ip çıkarmışlar. Ortalama ömrü 85 diye hesaplayıp bir güzel bu ipin 85 santimini kesmişler.
Aynı parçadan 64 santim daha kesip “Al bu kadar ömrün kaldı” diye de ipi hocalarının eline vermişler.
SÖYLE BAKALIM CEM SENİN KAÇ SANTİMİN KALDI
Neyse efendim bu hikayenin sonunda Ali, Cem’e dönüp “Senin kaç santimin kaldı?” diye soruverdi.
Zaten ne olduysa o sırada oldu! Cem önüne bakarken Ozan “Abi bu ölü yatırım” diye espriyi patlattı!
Finalde Poyrazoğlu selamını verirken ayağa fırlayarak alkışlamaya başlayan ilk kişi, oyun boyunca herkesten çok gülen Cem Yılmaz oldu.
İşte böyle matrak anlarla dolu bir akşam geçirdik...
Zaten oyunun sonunda da Ali Poyrazoğlu “Bütün gece kahkaha attınız. Altmış liraya bu kadar gülünmez, çıkarken yüzer lira daha vereceksiniz” diye keyiften ihya olmuş seyircilerine yine takılmadan edemedi...
Tabii ki bu işin şakası ama hâlâ Ödünç Yaşamlar’dan bazı bölümleri hatırladıkça güldüğümü düşünecek olursak, az bile fiyat biçmiş ‘Poyrazoğlu the Great’...
İstanbul’un Top ON ve Tap’ON mekanları
Dile kolay, gazeteciliğe 38 senesini vermiş biri Kenan Erçetingöz...
Bu zaman zarfında magazin dünyasının kilometre taşlarından biri olmasına rağmen, hayatı dibine kadar yaşamayı da hiç ihmal etmedi.
Evliya Çelebi’nin ‘güncel gurme versiyonu’ gibi adamı karşımda bulunca, yükselen Top ON ve alçalan Tap’ON mekanları sormadan edemedim.
İşte Erçetingöz’ün ‘nevi şahsına münhasır’ kategorilerle şehrin ‘en’ler listesi...
Vazgeçilmezim... ‘Olmazsa olmazlarım listesi’nde birinciliği hiçbir zaman başkasına kaptırmadı. Lezzeti ve kalitesinden asla ödün vermeyen, tam bir şehir kulübü...
Sunset Mayıs’ta 22. yılını kutlayacak olan Sunset, duruşunu, tarzını, ortamını, lezzetlerini hiç bozmayıp; kendini sürekli yeniledi. Eğlence için de ideal bir mekan olduğundan favorilerim arasında...
Lucca “Bebek’te deniz görmeyen yer iş yapmaz” diyenlere inat, 10 yılı geride bırakıp İstanbul’un en vazgeçilmez işletmelerinden biri haline geldi. Açıldığından beri zirvede kalmasının nedeni çizgisini hiç bozmaması...
Spago
Spago’nun, Hakkasan, Cipriani ve Spice Market gibi ülkemize gelip ‘avucunu yalayan’ markaların aksine kalıcı olacağından eminim. Müthiş İstanbul manzarası, ferah oturma düzeni, lezzetli menüsü listemde yer almasının en önemli nedenleri...
Beyti Beyti dedin mi bir duracaksın! Dünyada bu tarz mekanlar koruma altına alınıyor. Türkiye’nin restoran tarihinin en büyük figürlerinden biri hatta restoran müzesi... Yediğim her lokmanın bu kadar özenle hazırlandığına inandığım başka yer yok!
Escale Bar ve Fine Dining bölümleriyle her kesimden müşteriye hitap eden Escale, Kanyon’un en şık ve farklı konsepti... Dekorasyonun değişik salonlar şeklinde kurgulanması, insanların sıkılmasına izin vermeyen zekice bir hamle.
The GallIard
Yükselen ivmesinde en büyük pay, kendine özgü mutfağı ve cezbedici menüsü... Özellikle Kars kazı ve parmesan tekerinde risotto’yu şiddetle tavsiye ederim.
Dragon Ona sadece İstanbul’un ‘en iyi Çin restoranı’ demek haksızlık olur. Çünkü iddia ediyorum, bu kategorideki mekanlar arasında dünyanın en başarılılardan... Dekoru, değişmeyen lezzeti ve makul fiyat politikasıyla şehrin klasiklerinden...
Salomanje
Pozitif enerjisi ve birbirinden enfes tatlarıyla daha ilk günden beni tavlamayı başarmış, Nişantaşı’ndaki huzur köşem diyebileceğim sıcacık bir mekan...
Zuma Deniz kenarından alışveriş merkezine taşınma operasyonunun ardından ‘gurme felaket tellallarının’ odağındaki mekan, onlara istediklerini vermedi. Hatta iyi ki İstinye’ye taşınmış bile diyebilirim.
TAP’ON
Alancha
Füzyon mutfağı ve farklı sunumlarıyla Alaçatı’nın lezzet abidesiydi ama o rüzgarı İstanbul’a taşımayı başaramadı. Buralar Alancha’ya birkaç beden büyük geldi.
CorrIdor
Kuruçeşme’ye geçerken Nişantaşı’ndaki o salaş ruhu yanında getiremeyince havası değişti. Ee boşuna “Taş yerinde ağırdır” dememişler değil mi Corridor’cular?
Nopa
Yazın organize ettikleri cumartesi partilerinin ardından kış uykusuna yatmışçasına sessiz kalmaları popülaritelerini tamamen kaybetmelerine neden oldu. Burcu Esmersoy’un Instagram paylaşımları bile onları hayata geri döndürmeye yetmedi...
Sardunya
Karaköy bölgesinin ilk mekanı olmasına rağmen, semtin ritmine ayak uyduramadı! Trendleri, gençliği takip etmeden, “ben ne yaparsam tutar” kafasında ilerleyince olmuyor işte! Heyecanlandırmayan bir menüyle dünyanın en güzel manzarasına ve dekoruna sahip olsan bile iş yapamazsın!
Biber
Emre Ergani zamanında İstanbul’un en başarılı ve farklı barıyken, o gidince Biber kurtlandı, çürüğe çıktı. Geçmiş olsun!
Dipnot: Mekanların eski popülerliğini kaybetmesi beni her zaman üzmüştür. Ama mekancılık, havayla, civayla yapılamayacak, süreklilik isteyen çok zor bir iştir.
Paylaş