Paylaş
Bunları okurken aklımı kaçırdığımı düşünebilirsiniz, çünkü son zamanlarda ben de aynı şeye inanmaya başladım. Ama gerçekten de ayak seslerini duyura duyura geldiler!
Günlerdir bizim Semih Çalışkan’ın yeni çıkan “Bir Bar Filozofu” kitabında yazdığı gibi, aşkı bulmanın artık Şirinler’i görmekten bile zor olup olmadığını düşünüyordum...
Derken bir anda karşıma Zorlu PSM’ye ‘sadece iyi çocuk olursak görebileceğimiz’ Şirinler müzikalinin geldiğini haber veren ilan çıkıverdi.
“Haydi canım, bu kadar da tesadüf olmaz” derken, ertesi sabah kızım Revan’ın telefonuyla uyandım.
“Baba duydun mu Şirinler İstanbul’a geliyormuş. Gidelim mi beraber, n’olur n’olur?” diye dakikalarca içimdeki çocukla pazarlık etti!
Ee o ister de ben gitmez miyim hiç! Hoş o gelmese de ben gidecektim ya neyse aramızda kalsın...
Öğleden sonra bu şovu getiren ekipten “Şirinler’in yaratıcısı Peyo’nun kızı Veronique Culliford ile röportaj yapmak ister misiniz?” konulu mail’i görünce donup kaldım. Beynimde “Yoksa yıllardır beklediğim o an mı geldi?” cümlesi yankılandı. Galiba sonunda Şirinler’i görebilecektim, kim bilir belki de o kadar iyi biri olmuştum!
Hem Şirinler’i görürsem, “Bir Bar Filozofu”nu haksız çıkarıp, bu devirde hâlâ gerçek aşkın var olabileceği tezini de daha can-ı gönülden ve cansiperane savunabilirdim!
İşte küçük yaşlarımdan beri en büyük kahramanlarımdan Şirinler’i yaratan adamın kızı Veronique Culliford ile yaptığımız masmavi sohbet... Eğer bu röportajı hâlâ okuyorsanız, merak etmeyin sizin de içinizdeki o iyi çocuk hâlâ yaşıyor!
* Bu sevimli mavi şeylerin hikâyesini yazmak babanın aklına nasıl gelmiş?
- ‘Şey’ tam olarak onları anlatan kelime aslında! Bir gece babam arkadaşlarıyla yemekteymiş. Garsondan tuzluğu isterken, tuzluk diyememiş, ağzından Fransızca ‘şey’ anlamına gelen ‘schtroumpf’ sözcüğü çıkmış. Karşısındaki sandalyede oturan arkadaşı Andre, babamın bu haline kahkahalarla gülmüş. Sonra da gece boyunca yaptıkları muhabbette her zamazingoya ‘şey’ demişler. Üç hafta sonra da ben dünyaya gelmişim! İşte Şirinler’in perde arkasında aslında böyle bir hikâye var.
* Haydi ismini buldu, karakterler nasıl ortaya çıktı?
- Babam sabahtan akşama kadar evimizdeki stüdyoda çalıştığı için tüm gün yanımızdaydı. Sadece okulda olduğumuz saatlerde ayrı kalırdık. Yaptığı işleri, küçücük yaşımıza rağmen bize gösterir, annemden ise sadece renkler konusunda yardım alırdı. Son karar finalde hep onundu, açıkçası kimseyi işine karıştırmazdı. Ama bunun yanında annem onun tek ilham perisiydi.
* Ben Şirine’yi çizerken Marilyn Monroe’dan esinlendiğini duymuştum ama...
- Bunu söyleyenler de var, çünkü 60’lı yıllarda sarışın olmak çok modaydı. Ama babamın her hareketimi de dikkatlice izlediğini biliyorum. Küçükken çok uzun ve sapsarı saçlarım vardı.
ŞİRİNE BENİM FOTOĞRAFLARIMA BAKILARAK ÇİZİLDİ
* Yoksa gerçek Şirine sen olabilir misin?
- Sekiz yaşımdayken babamın benim, özellikle de saçlarımın fotoğraflarını çektiğini hatırlıyorum. Doğum günümde onlara bakarak çizimler yapmaya başlamıştı. İşte Şirine böyle ortaya çıktı!
* Vay be adamın kızına doğum günü hediyesine bak!
- Gerçekten de öyle (gülüyor).
* Hazır senin gibi gerçek bir ‘mavi kanlı’ bulmuşken, gel o mavi canlıları biraz daha yakından tanıyalım... Kaç tane Şirin var?
- Hüznün kapısından giremediği o küçücük köyde aslında 99 Şirin yaşıyordu ama dördüncü kitapla birlikte bu sayı 100 oldu!
* Peki sence milyonlarca insan bu sevimli yaratıklarda ne buldu da bu kadar vazgeçilmez oldular?
- Bütün Şirinler aynı gözükse de hepsinin farklı karakterleri var ve bu yüzden de insanlar onlarla kendileri arasında rahatlıkla bağ kurabiliyor. Bana göre
bu, başarısının altında yatan sırlarından sadece biri...
Renkleri, evrenselliği, sahip olduğu değerler, nezaketleri, yardımseverlikleri gibi onları sevimli kılan pek çok etken var!
* Bize benzeyen yanları var diyorsun ama koskoca köyde sadece bir tane kadın var; o da Şirine...
- Bunun özel bir nedeni olduğunu zannetmiyorum. Babam bir hikâye anlatmak istedi ve Şirine, ana karakterlerden biri haline geldi. Seyirciler onu hemen sevip sahiplendiler, hikâyede daha fazla yer almasını istediler. Aslına bakarsan Şirine’nin gücü de tek olmasından kaynaklanıyor. Şirinler köyünde, bütün küçük kızların hayalinin resmedilmiş hali o...
* Çocukluğumdan beri aklıma takılan soruyla devam edelim. Şirinler’le Gargamel arasında nasıl bir ilişki var Allah aşkına?
- (Kahkahalar) Bu hâlâ gizemini koruyan bir sır! Kim bilir, belki bir gün onların nasıl tanışıp, düşman haline geldiklerinin öyküsünü de anlatırız.
* Gargamel’in gerçek dünyada sembolize ettiği bir kavram ya da kişi var mı sence?
- Hiç zannetmiyorum, sonuçta Gargamel hayali bir dünyanın masal kahramanı. Kötü olması hayatımızdaki kötülerle onu özdeşleştirebileceğimiz anlamına gelmiyor!
BABAMIN EN BÜYÜK HAYALİ ŞİRİNLER’İ MÜZİKAL YAPMAKTI
* Dünya hızla değişirken, Şirinler aynı mı kalacak? Mesela ilerleyen zamanlarda hipster ya da CEO Şirin görebilir miyiz?
- Neden olmasın? Zaten yeni karakterler dönem dönem ekleniyor. Sonuçta onların hikâyelerinin de bir zamanı var. 20 klasik karakterin haricindekilerin hepsinde değişiklikler yapılabilir.
* Gelelim İstanbul’u sebeb-i ziyaretinize...
- Babamın en büyük hayallerinden biri, Şirinler’i müzikal haline getirip bir şov hazırlamaktı. Çünkü bu sevimli yaratıkların seyirciyi sahneden alıp başka yerlere götürebileceğinden emindi. Şirinler’i sinema ve televizyonda izlerken çok heyecanlanırdı, onları şimdi bu dev halleriyle müzikal sahnesinde görse büyük ihtimalle mutluluktan havalara uçardı!
MAVİ ŞİRİNLER, MAVİ ÇİNİLERİYLE ÜNLÜ SULTANAHMET CAMİİ’NİN ŞEHRİNE GELMEKTEN ÇOK MUTLULAR
* Peki ya Şirinler İstanbul’a gelmekten mutlu mu?
- Olmaz olurlar mı? Düşünsene mavi Şirinler, sonunda mavi çinileriyle ünlü Sultanahmet Camii’ni ziyaret edebilecekler. Çok heyecanlılar, çok!
* Belki severlerse burada da bir Şirinler mağazası açılır?
- Şu an sadece Belçika’da var ve diğer ülkelere açmak gibi bir planımız ne yazık ki yok... Sadece orada olması bence onu çok daha özel ve tek kılıyor!
* Son olarak, babanın sana bıraktığı her ne kadar sevimli olsa da ağır bir miras... Bazen bu duygu sende bir yük yaratmıyor mu?
- Ben babamın kurguladığı o hiç bitmeyen eğlence ve ilginin yolundan emin adımlarla yürüdüğüme inanıyorum. Şirinler markasını yönetmek asla büyük bir sorumluluk değil, aksine benim için her zaman babamı hatırlatan büyük bir onur olarak kalacak!
Dipnot: Röportajın sonunda babasını 1992’nin Noel arifesinde kalp krizinden kaybeden Şirinler’in varisi madam Veronique’e o meşhur efsaneyi sordum. Yoksa bu sevimli küçük mavi yaratıklar ütopik, toplumsal bir modeli mi anlatıyordu? Smurf kelimesinin ‘Socialist Men Under Red Flag/Kızıl Bayrak Altındaki Sosyalist Adamlar’ kısaltması olduğu iddiası doğru muydu? Büyük Şirin Ana bu konuda susma hakkını kullandı ve soruyu es geçti!
Paylaş