Paylaş
1995 seçimi de böyle olmuştu. Erken seçim kararı, zaman ve zemin hazır olmadan, bir garip yarış sonunda alınıvermişti.
Bazıları ‘‘Kaçarsan namertsin’’ derken, bazıları da ‘‘Namert sensin. Ben mertim’’ diye bağırıyordu. O sırada Ecevit ile Samsun-Tokat gezisine katılmıştım ve RP'nin dışında seçime hazır parti olmadığını gözleyerek, yazmıştım:
‘‘Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete...’’
KAFALAR KARIŞIK
Gene öyle oluyor. Önümüzdeki nisan ayında yapılacak seçimin kararı şimdiden alınıyor. Üstelik, Meclis tatile sokuluyor, yeniden açılıp Yerel Yönetimler Yasası'nın çıkarılacağı ilan ediliyor.
Demek ki kafalar karışık. Ortamı görmeden seçim kararı almanın akıl kârı olacağını kim savunabilir?
Bir arkadaşım MESS İşveren Gazetesi'nin haziran sayısını önüme koyuyor. Birinci sayfanın sağ üst kısmında bir karikatür yer alıyor. Mesut Yavuz'un harika çizgileri; boş bir resim çerçevesinin bir ucundan Mesut Yılmaz tutuyor, öteki ucundan Deniz Baykal... İki lider müthiş keyifli gülüyorlar. Çerçevenin altında birbirlerini olanca güçleriyle tekmeliyorlar.
Ve karikatürün altında şu cümle yer alıyor: ‘‘Altı kaval, üstü şişhane...’’
Hemen altında çerçeve içinde ‘liderlere çağrı’ yapılıyor:
‘‘Türk insanı başarı için liderlerine bakmakta. Bir ülke bunalımla karşı karşıya kaldığı zaman insanlar, liderlerinin kendilerini ileriye çekmesini bekler. Eğer liderseniz, toplum sizden kendi geleceğini yaratmanızı bekler. Gözlerinize bakar ve orada güç ve vizyon görmek ister. Günümüzde liderler, toplumun bir bunalıma girmesini bekleme lüksüne sahip değildir. Liderlerin eğilimi eğer doğru bir strateji ile desteklenmiyorsa, yeni tarzda yürümek, başarıya giden yol değil, çıkmaz sokağa yönelmektir.’’
68 kuşağında ünlü olan arkadaşım bu çağrıyı okuduktan sonra ekliyor:
‘‘Liderlerimiz şu anda başarıya giden yola mı girdiler? Çıkmaz sokağa mı yöneldiler? Ama dikkat et dostum, kimse onlara, ‘Uğurlar olsun' diyemiyor. Çünkü, hepimiz aynı geminin içindeyiz.’’
Gözleri dalıyor, sanki çok uzaklara gidiyor. MES’in gazetesini okuyan 68'li bir dost acı acı gülüyor:
‘‘Geriye doğru bakınca, ülkemizde demokrasiyi doya doya, içimize sindire sindire ne zaman yaşadığımızı arayıp durdum ve sonunda buldum. Ne zaman biliyor musun? Biz meğer demokrasiyi 1965-1969 döneminde yaşamışız da farkına varamadan ezip geçmişiz.’’
Bir zamanlar, DGM yasasını çıkarmamak için kitleler ayaktaydı. O dönemin CHP'si Meclis'te olağanüstü engeller yapıyor ve başarıyordu ve herkes bağırıyordu:
‘‘DGM'yi ezdik, sıra MESS'te.’’
68'li dostum, acı acı tebessüm ediyor:
‘‘Çok bağırdık. Ama bir sabah kalkıp baktık ki, DGM'ler kurulmuş... Birkaç gün sonra yine gördük ki, o bağırdığımız dönemdeki MESS başkanı (Turgut Özal), başa geçmiş oturuyor. Dünya bu!’’
MESS Gazetesi'nin orta sayfasında Yeni Yönetim Teknikleri'yle ilgili panelden alıntılar var:
‘‘Dünya, Türkiye'den daha hızlı değişiyor. Eğer değişemezsek, birileri gelir, bizi değiştirir.’’
SUYU DÖVMEK...
Ve, bir yetkilinin yinelediği çarpıcı sözler göze batıyor:
‘‘Değişime direnmek, suyu dövmeye başlar. Bu da sizi tüketir.’’
Bizim liderlerimizin ders alacağı çok önemli sözler bunlar. 68'li dostum, benim 1995 seçimi öncesi yazdığım yazıyı hatırlatıyor:
‘‘Yine bindiler bir alamete...’’
Bakalım nereye varacaklar?
Paylaş