Paylaş
1972 güzünde, üç arkadaş İsviçre'den Paris'e gitmiştik. Volkswagen ile yaptığımız bu gezi, gerçekten çok keyifliydi. Hiç unutamadım.
O gezide, Paris'te gittiğimiz bir barı da hiç umutamadım. Champs Elysees Caddesi'nde yürürken, sağda Eiffel'e giden bir sokağa saptık. Bar oradaydı.
Arkadaşımız Artin, yerine bile oturmadan seslenmişti: ‘‘Viski sek!’’
Ben de, sürekli viski içermiş pozuna bürünmüştüm: ‘‘Viski soda!’’
Solumdaki kırmızı yüzlü, kızıl saçlı, iri yapılı bir adam kadehini hızla ve hırsla dikip sormuştu: ‘‘Nerelisiniz siz? Yunan mı, Arap mı?’’
Türk olduğumuzu öğrenince, bir İskoç olarak uzun uzun nutuk çekmişti:
‘‘Eğer viski soda ile içilecek olsaydı, biz fıçıda öyle hazırlardık.’’
Çok utanmıştım. Ve o barı hiç unutamamıştım.
Bu gezimde, bir akşam aynı bara gittim. Elimle koymuş gibi buldum.
Barmen çok gençti. Kasada, yaşı hayli ilerlemiş, yüzünde güller açan bir bayan oturuyordu. Bu kez viski istemedim. Barmene, tavsiye edeceği şaraptan bir kadeh vermesini söyledim. Hemen bir şişe açtı: ‘‘Medoc... Enfes!’’
İlk geldiğimde tanıdığım babacan barmenin oğlu imiş. Babası yaşlanmış ve zor yürüyormuş. Kasada oturan annesi imiş, tanıştırdı. Kadın duygulandı:
‘‘Bu gece bizim misafirimiz oldunuz.’’
İşte Paris... Sanata, tarihe, anılara ve insana saygılı kent. Paris bu!
100-150 yıllık binalar aynen korunuyor. Bıraktığınız gibi duruyor.
12 Mart'ta yurtdışına kaçan, ardından vatandaşlıktan da çıkarılan, eski Harbiyeli sınıf arkadaşım Ümit Şen'le buluştuk. Birbirimizi çok özlemişiz.
Bir dönemde devleti yönetenler, Ümit'i sakıncalı ve tehlikeli görüyordu. Ümit'in yüreğinde ise her zamanki Türkiye sevdası hálá alev alev yanıyor:
‘‘Devletin 85 milyar dolar dış borcu varmış. Yurtdışında 5 milyon Türk çalışıyor. Böleriz borcu, adam başı 30-35 bin dolar düşer. Üç yıla yayınca herkes bunu öder ve Türkiye'yi rahatlıkla düze çıkartırız.’’
Bir yönetenlerin mantığına bakın, bir de şu yurt sevgisinin yüceliğine!
Bana, turizm rehberi gibi, Paris'in en güzel yerlerini gezdirdi. Sahkre Kör Kilisesi, Eiffel, Noterdam Kilisesi, Panteon Anıtı, Monpernas Tepesi, Luvr Müzesi... Ve Sen Nehri'nde vapur turu. City ve Sen Lui adaları...
Jean Paul Sartre'ın sürekli gittiği cafe'de oturduk. Tam karşıdaki LIPP Restoran'da akşam yemeğimizi yedik. Yunanistan Başbakanı Simitis de eşiyle geldi ve tam çaprazımızdaki masada oturdu. Selamlaştık!
Büyükelçi Sönmez Köksal ve Filiz (Akın) Hanım, CHP heyetine bir akşam yemeği verdiler. Sosyalist Enternasyonal gibi önemli bir kuruluşun ikinci başkanı olan Prof. Erdal İnönü, CHP Lideri Altan Öymen ve Büyükelçi İnal Batu'nun yer aldığı heyeti, havaalanında sıradan bir memur karşılayınca doğrusu üzülmüştüm. Ama, ev sahibi olarak yemekte çok sıcak davrandılar.
Yemeğe, CHP'den Şule Bucak ve Demet Işık, Büyükelçi Prof. Orhan Güvenen, uluslararası onurumuz İdil Biret, tiyatro sanatçıları Tilbe Saran ve Cüneyt Türel, Kültür Ataşesi Sedef Eser ile gazeteci olarak Meral Tamer, Osman Ulagay, ben ve Millennium Konseri ile yarın Paris'i sarsacak Zülfü Livaneli de davetliydi. Güzel, hoş bir yemekti.
Zülfü'nün konserini kimler sunacak biliyor musunuz? Gregory Peck, Sidney Poitier, Peter Ustinov ve Robert Hossein. Hayatta olmaları bile ayrı tat!
Büyük usta Zubin Mahta'nın yöneteceği bu konser gururumuz olacak. Zülfü de, ‘‘Türk halkının desteği, burada uluslararası alana taşındığı için bunu aydın ve demokrat tüm insanlarımızın başarısı ve zaferi sayıyorum’’ diyor.
Son gece Gökşin Sipahioğlu, dostları Aysel ve Altan Öymen onuruna, ünlü La Closerie des Lilas'ta bir yemek verdi. Yahya Kemal de buraya gelirmiş.
Ve Erdal İnönü, Sosyalist Enternasyonal'e yine ikinci başkan seçildi.
Paylaş