Ecevit: Tutsak olduk

İsmet SOLAK
Haberin Devamı

Başbakan Yardımcısı Ecevit, Başbakan'a da ilettiği görüşünü anlatıyor:

‘‘Zamanımızı Meclis'te heba ediyoruz. Meclis'e tutsak olduk. Bu ortamda yasa çıkarmanın anlamı yok ki! Yasa çıkarsan, uygulayacak hükümet iradesi yoksa ne işe yarar? Dağlar gibi evraklar yığıldı, işler tıkandı. İki saat dışında tüm zamanım Meclis'te geçiyor. Tüm bakanlar öyle. Meclis'e tutsak olduk. Biz yasama değil yürütme organıyız. İrademizi göstermeliyiz.’’

CHP lideri Baykal'ın Nisan 1998 için erken seçim, yeni yıla girerken de ‘profili düşük hükümet’ kurulması koşullarını da eleştiriyor:

‘‘Ne demek profili düşük hükümet? Suya sabuna dokunmayan hükümet... Bu model insanın içine siner mi? Böyle bir hükümete bir insan bakan olarak girmeyi içine sindirebilir mi? Bu modelle ülkenin altı ayı kaybolacak. Bunu kimse benimsemedi. Var mı sizin çevrenizde bu işe tamam diyen?’’

* * *

Ecevit'in gerekçesi kamuoyunda daha çok destek görüyor. Vatandaşlar düşük profilli hükümet modelini anlamış değil! Son gezide bir vatandaş, ‘‘Suya tirit hükümeti olur’’ demişti. Bunu Ecevit'e söyledim, çok güldü:

‘‘Toplum hükümet değişikliği de, seçim de istemiyor. Ama, hükümetin önünü kesecek durum olursa bu yıl bitmeden seçim yapılır; seçimse seçim. Neden ülkenin dört beş ayı belirsizlik içinde yitirilsin? İrade olmasa, 8 yıllık kesintisiz eğitimde başarılı uygulamalar yapılır mı? Vergi reformu da hükümet iradesi olmadan olumlu sonuç vermez.’’

Ecevit, ‘‘Seçim için yasa teklifi versek Meclis'ten çıkar’’ diyor. Ama, ‘‘Bunun bir adabı var, koalisyon adabına uymak gerekir’’ diye de ekliyor:

‘‘Başbakan, ‘Seçime Meclis karar verir' dedi, doğru. Ama Nisan 1999'a bir yıl varken seçim için anlaşanlar da Yılmaz ile Baykal. Bu bir niyettir, kesin kararı Meclis verir. Onların istekleri de Meclis kararına sunulmadı. Sunulsa nasıl sonuç çıkar? Belli değil. O zaman ekonominin durumu ne olur? Ekonomi belki zarar görür. İşte benim itirazım bunadır.’’

Arnavutluk izlenimlerimi soruyor. Halkın sıcak, ama çok yoksul olduğunu belirtiyorum: ‘‘Tiran, benim çocukluğumdaki, İkinci Dünya Savaşı sonrasının izlerini taşıyan Babaeski ve Vize'yi andırıyor. Bizdeki Enver Hocacı ekibi bulacaksınız, iki üç ay için oraya göndereceksiniz.’’ Gülerek, ‘‘Türkiye o yörelere göre ne kadar kalkınmış ve farklı değil mi?’’ diye soruyor. Doğru!

* * *

Ecevit, Tiran’da olduğumuz sırada Fikret Bila'yı hastanede ziyaret etmişti. Ziyareti anlatırken gözlerinin içi gülüyor: ‘‘Bizi yoğun bakım ünitesine aldılar. Doktorlar elini tutabileceğimi söyledi. Birkaç kişinin elini sıkmıştım, elimi yıkamak istedim. Fikret Bey kendi gayretiyle elimi tuttu ve çekti. Çok güçlü şekilde sıktı. Bazı notlar bile yazmaya başlamış. Umutlarımız çok arttı, çok şükür...’’ Gözlerim doldu. Fikret'in sonuna kadar dayanacağına inancım tam. O içten dileklerimi yolluyorum: ‘‘Dayan Fikret. Diren kardeşim, gayret.’’

Sohbetin sonunda, CHP'den ayrılan Aydın Güven Gürkan'ın DSP'ye girip girmeyeceğini soruyorum. Ecevit bu konuda konuşmak istemiyor. Ancak ben Ecevit'in, ‘kişi olarak Gürkan’ı çok takdir ettiğini, namuslu ve dürüst bir siyasetçi olarak gördüğünü' eskiden biliyorum. Gürkan'ın, ‘siyasi anlamda başka bağlantıları’ açısından bir araya gelmeleri çok zor. Gürkan'ı izleyen CHP'lilere de DSP kapısını açmaya Ecevit hiç niyetli görünmüyor.

Kuliste İstanbul, İzmir ve İçel örgütlerinden gelen CHP'lileri gördüm. Bu istifa, önemsenmeyecek bir ayrılık değil. CHP yönetimi pek umursamıyor ama, Gürkan'ın solda önemli bir oy potansiyelini bir araya toplayabileceğini CHP'liler söylüyor. CHP'de büyük oy kaybı yaratacağını öne sürüyorlar.

Ünlü hikâyedeki gibi: ‘‘Du bakali n'olcak?’’













Yazarın Tüm Yazıları