Paylaş
Cumhurbaşkanı Demirel'i dün akşam saatlerinde telefonla aradım:
‘‘Hükümet kuruluşunda mutabakat sağlanmaması kötü oldu.’’
Gülerek ‘‘Dur bakalım canım, daha büroya bile gitmedim. Dişçiye uğrayıp geldim. Televizyon haberi bitmeden sen aradın. Üstelik kapıyı tam kapatmadılar galiba’’ yanıtını verdi. İki taraflı direnç olduğunu vurguladım:
‘‘Halk makulü arıyor. Zaman içinde makul bulunacak. Halk aşırılığı tasvip etmiyor. Biri çıkar ‘Bana verirsen kurarım' der. Nasıl kurarsın?’’
Sonra Samsun gezisinden izlenimlerini aktardı.
Cumhurbaşkanı ülkeyi bir baştan öteki uca arşınlıyor; temeller atıyor, açılışlar yapıyor, umut aşılıyor.
Önceki gece Trakya’dan geldi. Dün Samsun'a gitti, vergi şampiyonlarına ödül verdi. Bir hafta önce de Balıkesirli sanayicilere ödül dağıtmıştı.
Üç yıl önce, Ertuğrul Karakılavuz, Kırklareli Sanayi ve Ticaret Odası Dergisi'nin özel sayısını yollamıştı. İşaretli sayfayı açtım:
‘‘Kırklareli Sanayi ve Ticaret Odası Kurucu Heyeti: Ali Rıza Dursunkaya. (Trakya'da Yeşilyurt Gazetesi sahibi), Kızılcıkdereli Ahmet Efendi...’’
O anda içime güneş doğdu. Ahmet Efendi dedemdi... Babamın babası. Bizler, 'Ağababa' derdik. Kocamış ıstırancaların iri gövdeli, güleç yüzlü, sevgi yüklü koca Ahmet Ağa'sı... Halk filizofu. Aydınlık düşüncenin canlı lideri... Yunanlılar'a direnişte üç kez esir düşmüştü. Babam anlatırdı:
‘‘Biz küçükken 700 baş sığırı, ikibine yakın koyun sürüleri vardı. 13 yerde mandıra çalıştırdı; yağlı beyaz peyniri, kaşkaval kaşeri meşhurdu. Balkan Harbi yıllarında, Edirneli bir Yahudi tüccarla, Fransa'ya üzüm ve şarap bile ihraç etmişlerdi.’’
Kırklareli'den Fransa'ya şarap ve üzüm ihracatı... Hayali bile çok hoş! İnanmak güç, ama gerçek bir nostalji... Vize ormanlarındaki Şarap Yolu'nu günlerce at sırtında, öküz arabalarında geçip Panayır İskelesi'ne taşınan üzüm küfeleri ile şarap fıçıları... Heyecan verici bir ticaret öyküsü!
Şimdi, ne zaman bir sanayici ve ihracatçıya ödül verilse, Ağababam'ın dünyayı sevecen gözlerle seyrettiğini düşünürüm. Türkiye'ye işte bu büyük heyecanı yeniden yüklemeliyiz...
Balıkesir dönüşü Baba'ya, 2000 yılının gündemini sordum:
‘‘İlki eğitimdir. Eğitimin hem muhtevası, hem programları. En önemlisi de öğretmendir. Sadece sayı değil, yetişme bakımından da çok önemlidir. Ne okutacaksınız, cumhuriyetin gelecek nesillerini nasıl yetiştireceksiniz?’’
- Peki, cumhuriyetin ikinci hedefi?
‘‘İkincisi üniversite programıdır. Eğitimin devamı... Üçüncüsü sağlıktır; sağlıkta en önemlisi de ebedir. Her köye doktor götüremezsiniz, ama ebe götürün. Ülke çocuklarını kendi başına doğmaya bırakamazsınız.’’
5 bin kişiye bir hekim... Olur mu? 65 milyon nüfus, 71 bin hekim; bine yakın bir hekim. Ama öyle yerler var ki, 5 bin kişiye bir hekim düşüyor:
‘‘Bunu düzeltmeye mecbursunuz... Cumhuriyetin bir diğer hedefi kültürdür. Saat 9'da yatan şehir olmaz. 200 bin nüfuslu bir şehir 9'da yatamaz. Açın salonları, insanların önüne bir program koyun. Konuşulsun, tartışılsın...’’
2000 yılının gündemi çok doluydu:
‘‘Hedef kalkınmaya devam etmek, 10 bin dolar gelir seviyesini tutturmak. Bu, sanayileşmeye devamla olur. Yolu da enerjidir. Bunun için de 150 milyar dolar sarf edeceksiniz, atom reaktörünü mutlaka yapacaksınız.’’
Sürekli enerji santralı açmasının nedeni buydu. Sırada altyapı vardı; limanlar, hava meydanları ve yolların yeni baştan yapımı... İletişim vardı. Ve bu zincire eklenen halkalar vardı:
‘‘Çabuk işleyen, adil dağıtım yapabilen bir yargı... Kırtasiyecilik ve kirlilikten arınmış bir devlet idaresi.’’
Paylaş