Paylaş
Sıfırdan demokrasi kurmuş ülkelerden biri de Güney Afrika’ydı ve pek çok bakımdan Mısır’a benziyordu.
Eve döndüm, Güney Afrika’nın demokrasi tecrübesiyle ilgili okunacak pek çok şey buldum internette, onları ‘Yarın okurum’ diyerek ayırdım ama ancak pazar akşamı bilgisayarın başına geçebildim.
Güney Afrika okumalarından önce The New York Times’ı tararken de, gazetenin eski genel yayın yönetmeni olan ve 1992-95 arasında da G. Afrika’daki bürosunu yönetmiş olan Bill Keller’ın yazısına denk geldim. Tam da benim yazmak istediğim yazıyı yazmıştı. (Bu konuda en faydalı Türkçe kaynak ise www.anayasaplatformu.net sitesinde Güven Sak ile Özgün Özçer’in kaleme aldığı yazı. Meraklısına şiddetle tavsiye ederim.)
Güney Afrika’da ırkçı Apartheid rejimi yıkılıp yerine demokrasi geleli 18 yıl oluyor. Ama aslında bu ülkede ‘normalleşme’ ve demokratikleşme süreci biraz daha önce başladı. Yönetimdeki ırkçı beyaz azınlığın siyasi temsilcileri ile başta Afrika Ulusal Kongresi olmak üzere çok sayıda siyasi parti 1994’teki seçimde Nelson Mandela’nın Devlet Başkanı seçilmesini sağlayan geçici anayasayı oluşturana kadar yıllar süren, zaman zaman çok sayıda insanın ölümüne sebep olan şiddet olayları yüzünden kesintilere uğrayan müzakereler yapıldı.
Zaten bu müzakereler sayesinde, bir ‘Arap baharı’na gerek olmadan iktidar barışçıl biçimde el değiştirdi.
Güney Afrika’da ANC, yani Afrika Ulusal Kongresi bir anlamda siyasi gücü elinde tutan bir tekel konumunda. Bu ülke aslında bir ‘tek parti ülkesi.’
Bu bakımdan Mısır’a benziyor. Mısır’da da Müslüman Kardeşler aslında siyasi bir tekel oluşturuyor; halkın yüzde 80’e yakını Müslüman Kardeşler ve onun daha radikal kolu olan Selefiler’e oy verdi.
Güney Afrika, 1994’te iktidarın el değiştirmesiyle yetinmedi, ‘devrim tamamlandı’ demedi; hemen yeni ve demokratik anayasa yazma girişimi başladı ve bu bir süreç olarak toplamda 5 yıl sürdü. Çok sayıda yaratıcı yöntem uygulandı; katılımcı bir anayasa için her yol denendi.
Bugün baktığımızda kağıt üzerinde mükemmel bir anayasa, mükemmel bir özgürlükler, denetim-denge modeli ve kuvvetler ayrılığı var Güney Afrika’da. Bu ülkede anayasa sadece ırkların kanun önünde eşitliği değil cinslerin, her türlü etnisitenin, dillerin de eşitliği anayasa güvencesi altında.
Ama kağıt üzerindeki bütün bu ‘mükemmel’liklere rağmen ülke tam bir yolsuzluk ülkesi, iktidar gücü her şeyden kendine pay çıkarıyor, Güney Afrika’nın bazı kabileleri için Apartheid rejimi hala bitmiş değil!
Mısır’ın sadece Güney Afrika’dan değil, 80’lerin sonunda ansızın demokratikleşmeye başlayan orta ve doğu Avrupa ülkelerinden de öğreneceği çok şey var.
Çünkü iyi ve başarılı örnekler de var, kötü ve başarısız örnekler de...
Mısır bunlardan hangisi olmayı seçecek? Bugünlerde bu ülke için tarih yazılıyor.
Alelacele ve muhalefetin katılımı olmadan bir Anayasa taslağı hazırlamak, bunu itirazlara rağmen referanduma sunmak ne anlama geliyor?
Referandumda hayır oyu çıkmaz, çıkamaz. İnsanlar beğenmese de anayasaya evet derler, çünkü hayır oyu herhangi bir olumlu anlam taşımaz; ülkeyi anayasasız bırakmak demek demokrasisiz bırakmak anlamına gelir aynı zamanda.
Güney Afrika kağıt üzerinde mükemmele yakın bir anayasa yaptığı halde demokrasisi ciddi sorunlar yaşıyor. Mısır ise mükemmelden bir hayli uzak bir metinle referanduma gidiyor, acaba bu ülkede bir demokrasi yeşerecek mi?
Ve Türkiye... Bizim anayasa yapma sürecimiz de tıkanmış gibi duruyor; tek bir sebeple: Herkes kendi siyasi gündemini anayasaya yerleştirmek istiyor.
Güney Afrika deneyimini daha iyi okumakta fayda var...
Paylaş