Paylaş
12 Mart dönemi olmalı, Anayasada kapsamlı bazı değişiklikler yapıldı, elbise daraltıldı.
Sonra 12 Eylül’ü hatırlıyorum. ‘Elbise bol geldi’ meselesi hortladı. Darbeciler, alabildiğine dar bir elbise biçtiler Türkiye’ye.
Bu elbise bol geldi-hayır dar geliyor tartışmalarının dibinde hep aynı laf vardır: Toplum henüz demokrasiye ve özgürlüklere hazır değil.
Şimdi yeniden, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı (idari kararlarla olacak bölümlerinin hayata geçmeye başladığı) ‘Demokrasi Paketi’ için de aynı şey söyleniyor: ‘Bu bir son değil başlangıç. Daha çok paket olacak ama toplum hazır hale geldikçe.’
Ne olacak da toplum hazır olacak? Yaşımız mı büyüyecek, okuldan mezun mu olacağız, belli değil.
Toplumun hazır olmadığına kim nasıl karar veriyor, yarın öbürgün toplumun hazır olduğuna nasıl ve neye bakarak karar verilecek?
Aslında bu ‘Toplum hazır değil’ savunmasını daha çok Kemalist-Devletçilerin dilinden duyardık eskiden. ‘Tabii Batılı ülkeler gibi olmak istiyoruz ama henüz bizim toplumumuz o özgürlüklere hazır değil’ denirdi. ‘Toplum eğitimsiz, eğitimli olsalar demokrasiyi ben de isterim’ denirdi.
Şimdi aynı akıl yürütme biçimini Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarından duymak bazılarını şaşırtabilir, ben pek şaşırmıyorum.
Tabii ister istemez şöyle bir algıya yol açıyor: Demek toplum başörtüsüne kamuda serbestiyeti görmeye hazır ama ifade özgürlüğünün yüzde 100 gerçekleşmesine hâlâ hazır değil!
Böyle şeylere kim nasıl karar verme ehliyetini kendinde buluyor, sahiden merak ediyorum.
Sanki özgürlükler arasında bir hiyerarşi var, toplum hazır olana kadar önemsiz özgürlükleri vereceğiz ve toplum hazır olunca da önemlilere sıra gelecek.
Bu mantık yanlış ve kötü ancak öte yandan şöyle bir şey de var: Eksikliği hissedilen özgürlükler ve demokratik haklar konusunda toplumdan gelen aktif bir talepkarlık da pek yok.
Daha doğrusu var bu talepler ama bizim devletimiz uzun dönem içinde böyle taleplerle ortaya çıkanların tamamını ‘terörist’ ilan etmiş, talepçilerin küçük bir kısmı da sahiden ‘terörist’ olmuş, böyle olunca da bütün o talepler birden gayrımeşru hale getirilmiş, böyle bir algı yaratılmış.
Aynı oyun Gezi eylemleri için de devletimiz tarafından tertiplendi; bir ölçüde başarılı olunduğunu da kabul etmeliyiz.
Yani bir yandan demokrasi ve özgürlük taleplerini baskılayacaksın, bu talepleri dile getirenleri şiddete ve yer altına iteceksin; bir yandan da o yeraltına inen az sayıda insanı bahane edip ‘Toplum henüz hazır değil’ diyeceksin, özgürlük ve demokrasiyi korkulacak şeyler haline getireceksin.
Türkiye’de uzun yıllardır devletin oynadığı bu oyunu bugün de Ak Parti’nin neredeyse tereddütsüz sürdürüyor olması, siyasetin doğasından kaynaklanıyor olsa gerek.
Vatandaşının temel haklarını inkar etmek, o vatandaştan korkmak demektir. Bizim devletimiz halkından korkar. O devletin siyasi partileri de halktan korkar; çünkü bizde siyaset en önce devleti kontrol edecek gücü ele geçirmek için yapılır.
Bu noktada tek başına iktidarı suçlamak da yersiz. Sanki muhalefet özgürlük ve demokrasiyi bir bütün halinde istiyor da iktidar buna engel oluyor değil durumumuz. Hatta tam tersine; iktidar belki de daha çok sayıda paket getirmek için muhalefetten cesaretlendirme bekliyor.
‘Halk özgürlük ve demokrasiye hazır değil’ deniyor.
Yeniden sorayım: Kim tayin edecek halkın ne zaman hazır olacağını?
Paylaş