Ben bu hikayeyi daha önce ikinci elden dinlemiştim, birkaç hafta önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından da duydum.
Başbakan Erdoğan, ‘Bize sürekli ‘OHAL’i kaldırın, başka da bir şey istemeyiz’ dendi. Kaldırdık. Ne oldu?’ dedi.
* * *
Uzun süren karmaşık sorunlarda hep böyle olur. Kendini sorunun merkezinde gören aktörler bile, çoğu zaman ağaçlara bakmaktan ormanı göremez hale gelirler, veya ortada duran bir büyük ağaca fazla bakmaktan gerideki koca orman unutulur gider.
Ama orman kendini hiç unutturmaz.
Doğrudur, bir zamanlar Güneydoğu Anadolu’da gündelik hayatın en büyük meselesi OHAL rejimiydi.
OHAL kalkınca her şey düzelir sanıldı ama hayır, aslında hiçbir şey değişmedi.
* * *
Bugünlerde yeniden ön planda gözüken büyük ağaçlar fazla göze batıyor. O yüzden ormanı yeniden hatırlamakta fayda var.
Orman, sadece 2012’de binden fazla elemanını kaybeden PKK’nın sanki hiçbir şey olmamış gibi eleman bulmaya devam etmesini sağlayan ekosistemdir. ‘Ekosistem’ lafını ‘Kürt sorunu’ diye okursanız bu dar bir okuma olur; çünkü ‘ekosistem’ aynı zamanda bugünlerde Devlet Bahçeli’nin yüksek sesle dile getirdiği ‘Türk sorunu’nu da içerir.
Bu ekosistem ortadan kaldırılmadığı müddetçe, genel af da ilan etseniz, PKK yurt dışına da çıksa, Öcalan ev hapsine de alınsa bir şey değişmez.
Bu ekosistemi ortadan kaldırmak için müzakereye, İmralı’ya, MİT’e ihtiyaç ikinci plandadır. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın söylediği gibi, ‘Terör demokratikleşme adımlarının atılmasını geciktirmekte, engellemekte’dir, o kadar.
Ekosistemi ortadan kaldırmak için bu ülkenin geleceğine karar veren siyasilerin birbirleriyle konuşması ve harekete geçmesi yeterlidir. Başkalarıyla müzakereye ihtiyaç yoktur.
Adına ‘Kürt sorunu’ dediğimiz şey, Kürtlerin kendilerini bu ülkede eşit hissetmelerinin önündeki bütün engellerdir. ‘Türk sorunu’ dediğimiz şey ise, ‘Kürtler zaten eşit’ demekten tutun da, ‘Kürtçe ilkel bir dil, öğrenip de ne yapacaklar’a kadar varan, yani empati yoksunluğundan ırkçılığa kadar varan davranışların adıdır.
Empati yoksunluğundan ırkçılığa kadar varan davranışlar sadece bireylerin tutumları da değildir bu ülkede. Devlet politikalarına, yasaların ruhuna, uygulamalara, siyasi propagandaya, kısacası resmi gayrıresmi her yere sızmış olan şeylerdir.
Bazıları o kadar içselleşmiştir ki, sırf Kürtler de yararlanacak diye demokrasiden, demokrasinin en temel unsurlarından vazgeçilmiştir. Sırf Kürtler de yararlanacak diye en temel insan haklarından birinden, ifade özgürlüğünden vazgeçmek, ‘Türk sorunu’nun bir sorun olarak bile görülmediğinin göstergesi değilse, nedir?
Evet, ‘orman’ işte bu karmaşık ‘ekosistem’dir.
* * *
Eskiden ‘Manik-Depresyon’ denirdi, şimdi ‘Bi-Polar Kişilik bozukluğu’ deniyor. Yani, iki kutup arasında gidip gelen kişilik.
Manik evrede çok ‘yüksek’ olunuyor ama ‘depresif’ evrede dibe vuruluyor.
Eğer toplum olarak bipolar kişilik bozukluğundan muzdarip değilsek, şu an yaşadığımız gelip geçici bir ‘manik’ evre değilse, daha doğrusu ileride depresyona düşmek ve yeniden sadece birkaç ay önceki gibi dibe vurmak istemiyorsak, gerçeklerden kopmamaya dikkat etmeliyiz.
Gerçek, ‘orman’ın varlığıdır, yani ekosistemin varlığıdır; PKK bile bu ormanda bir ağaçtır aslında.
* * *
Ekosistemi bir anda ortadan kaldıramazsınız veya onu bitirecek adımları sahiden atsanız bile o varlığını bir süre daha devam ettirebilir.
Sosyokültürel bir ekosistemden söz ediyoruz. Onu ortadan kaldıracak şey siyasettir. Belki büyük harfle yazmalıydım: Siyasettir.
En sonunda olacak olan da budur: Siyasetin önündeki bariyerler kalkacak, silahla savunulan şeyler siyaset yoluyla elde edilebilir olacaktır.
Ve siyasetin önünün bu biçimde açılması içe sindirilecektir. Başka türlü olmaz.
Sonrasına hazırlanmak budur. Sonrasına şimdiden hazırlanmayan, ‘şimdi’yi de başaramaz.
‘Türkiye’de hiçbir şey değişmesin, PKK silah bıraksın’ demek, gerçeklerden kopuk olmak demektir.