SİYASETEN Türkiye’nin en çalkantılı aylarıydı. 2007’nin yaz başı yani.
O zaman Radikal gazetesinde çalışıyordum, Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin’le birlikte Ankara’da çok önemli bir güvenlik yetkilisiyle ‘yazılmamak üzere’ kaydıyla görüşüyoruz. Bir noktada sohbet, Ümraniye’de birkaç gün önce bulunan bombalara, oradan Danıştay saldırısına, sonradan ‘Atabeyler’ adıyla anılacak olan Başbakana suikast girişiminde bulunmaya hazırlanan askeri kişilerle ilgili haberlere geldi. Görüştüğümüz yetkili, bugün artık ‘Ergenekon’ adıyla andığımız yapıyla ilgili genel bir çerçeve çizen ve bu yapıyı Susurluk dönemine bağlayan bence önemli ve hala inandırıcı bir analiz yaptıktan sonra, “Sanıyorum” dedi, “Polisin elinde bu anlattığım çerçeveyi destekleyen çok önemli bilgi ve delil birikmiş durumda ama mesele şu ki bu işileri yürütecek cesarette savcı bulunamıyor. Aslında bir savcı aranıyor.” İzleyen günlerde Murat da ben de Radikal’de, ‘Bir savcı aranıyor’ mealli yazılar yazdık. Derken o savcı bulundu. Zekeriya Öz. Seveni ve destekleyeni kadar kızanı ve hatta nefret edeni de olan bir isme dönüştü kısa zamanda Zekeriya Öz. Yürüttüğü Ergenekon soruşturmasını, onu yürütüş biçimini, soruşturmaların ilerleyiş biçiminden yazdığı iddianamelere yansıyan akıl yürütme tarzına kadar pek çok şeyini eleştirmek mümkün belki ama bir hakkı da teslim etmek lazım: Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bugüne kadar yapılmamış olanı yaptı, cesaret edilememiş olana kalkıştı ve darbe girişimlerini ceza kanunu açısından ele alıp bu girişimlerde bulunduğunu düşündüğü kişilerin hiç değilse bir bölümünü yargı önüne çıkardı. Sadece bu bile, Türkiye’de demokrasinin, hukuk devletinin kaydettiği önemli aşamalar olarak tarihe geçecektir. Ergenekon iddianamelerini; benim gibi o olayların genel çerçevesini kıyısından köşesinden öğrenebilmiş, yazının başında anlattığım güvenlik yetkilisi gibi daha içeriden bilen veya Başbakan gibi işin göbeğinden bire bir bilen bir insanın gözüyle okumaya çalışırsanız, Zekeriya Öz başta olmak üzere savcıların hem çaresizliklerini hem de bu çaresizlik içinde görevlerini yapmak için çırpınmalarını açıkça görürsünüz. Savcılar çırpınmaktadır; çünkü kendilerine polisçe verilen brifinglerde ortada apaçık suçlar olduğuna kesinkes ikna edici şeyler söylenmiştir ama bunları delillendirmekte zorluklar vardır. Aslında deliller de büyük ihtimalle ‘orada’ bir yerde durmaktadır ama onlara ulaşmak o savcının boyunu ve cesaretini çok aşacak şeyler yapmayı gerektirmektedir. Öte yandan aynı savcı, hükümetten manevi destek alıyor olsa da, polis gücünün bu işe tahsis edilmesi dışında bir maddi destek de alamamaktadır. Hükümet, bırakın kendi soruşturma gücünü savcının emrine sokmayı, kendi tanıklığını bile sunmamaktadır. Sanıyorum en önce bu tarife çalıştığım şartlar yüzünden hem soruşturma çok çok uzamak zorunda kaldı hem de soruşturmanın yapılış biçimindeki bazı vahim hatalar esasın önüne geçmeye başladı. Zekeriya Öz, büyük bir cesaretle yürüttüğü bu son derece önemli soruşturmada bir dizi vahim hata da yaptı. Bu hataların tamamı, Ergenekon’da yargılanan özden görece ikincil, hatta üçüncül önemdeki yan konulara girildiği, onlara zaman zaman çok büyük bir önem atfedildiği için yapıldı. Bazıları çok kör gözüm parmağına olan bu hatalar yapılmayabilirdi ama yapıldı. Bazıları insan hayatına malolan çok vahim hatalar hem de. Kamuoyu her konuda olduğu gibi bu konuda da karpuz gibi ikiye yarıldı. Kimileri, savcı Öz’ü salt sevaplarıyla, kimileri ise salt günahlarıyla görmek istedi. Bugün de durum değişmedi.
Savcı Öz gitti Ergenekon bitti mi?
BİZİM sistemimizde soruşturma savcısı ile kovuşturma savcısı iki ayrı insandır. Soruşturma savcısı soruşturmayı yapar, gerekli görüyorsa iddianame yazıp dava açar. O anda onun işi biter. Yerini kovuşturma savcısı alır, duruşmalara o girer, davanın sonunda esas hakkında görüşü o yazar. Bu anlamda Zekeriya Öz’ün elinde, son dönemdeki bazı yan konular dışında bir Ergenekon soruşturması zaten yoktu. Özellikle en önemli dava kabul edilmesi gereken 2. Ergenekon davası ile Ergenekon’un ana konusunun, veya ‘öz’ünün soruşturmasını zaten tamamlamıştı Zekeriya Öz. İşte bu sebeple, ‘Öz gitti, Ergenekon bitti’ denmez, denemez. Kaldı ki bu cümle zaten Zekeriya Öz’ün Ergenekon ve bağlı davalarda birlikte çalıştığı, aralarında bir amir-memur ilişkisi olmayan, hepsi eşiti 19 öteki özel yetkili savcıya ve onların emeklerine karşı da bir saygısızlık. O ekipten zaman zaman tayinler oldu, zaman zaman yeni katılımlar oldu ama soruşturmalar eskisi gibi devam etti, bundan sonra da eğer varsa soruşturulacak bir şey, aynen devam etmemesi için bir sebep yok.
Kendimi ihbar edeyim de...
KİMSENİN görmediği ama savcı tarafından aktarılan bir mahkeme kararıyla ‘örgütsel doküman’ kabul edilen Ahmet Şık’ın kitabı, dün öğleden sonra saatlerinde ansızın internete düştü, kısa zamanda çok sayıda insan tarafından ya bilgisayarlara indirildi ya da internet üzerinden okunmaya başladı. İtiraf edeyim, ben de bu ‘suç’ sayılan eylemi yapanlardanım. Hayır, bilgisayarıma indirmedim ama bilişim suçları şubesi gelip bilgisayarımı incelerse, kitabın internet adresini tıkladığımı ve o sayfayı okuduğumu tespit edebilir. Şimdiden ilan edeyim, eğer bundan ötürü suçlanırsam itirafçı olmaya da hazırım, kitabın linkini tıkladığını bildiğim herkesin adını polise verebilirim. Saygılarımla arz ederim.