Paylaş
15-20 dakikalık yol boyunca da sohbet ediyoruz. Bu aralar çoğunlukla futbol konuşmak istiyor. Ama başka bir sürü konuda da ya sorucak sorusu oluyor ya söyleyecek bir şeyi.
Geçen sabah, ‘Baba’ dedi, ‘Dünyadan daha büyük gezegen var mı?’
‘Elbette var’ diye cevapladım, başta Jupiter olmak üzere güneş sistemimizden örnekler verdim.
Ama o doğal olarak dünyamızın özel olduğunu düşünüyordu, oradan girdi, öteki taraftan çıktı, bana söyletmeye çalışıyor. ‘Dünyamız elbette özel’ dedim sonunda, ‘Bizim gezegenimizde güneş sisteminde başka gezegenlerde olmayan bir şey var, burada hayat gelişti.’
Peki hayat neden gelişmişti ve neden dünyada gelişmişti?
O an aklıma gelen en temel etken, atmosferimizin varlığı oldu. ‘Öteki gezegenlerde atmosfer yok mu’ diye sordu. Hayır, şu an yoktu. Bir zamanlar Mars’ın atmosferi vardı ama bilmediğimiz bir sebeple 5 milyar yıl kadar önce atmosferini kaybetmişti, Merkür’de su buzu bulunmuş olması, buranın da bir zamanlar atmosferi olduğunu düşündürüyordu bana.
Bir gezegenin atmosferini kaybetmesi veya etmemesi ilgisini çekti. Acaba bu neden oluyordu? Açıkçası ben de çok iyi bilmiyordum, tahminlerimi söyledim. Gezegenin büyüklüğü, kütlesi ve kendi ekseni etrafında dönüş hızı, uygun elementlerin bulunması vs atmosferin oluşumuna yardımcı olabilirdi. Büyük gök taşları vs de atmosferin kaybedilmesine neden olabilirdi. Kendimce spekülasyon yapıyordum.
‘Peki dünyamız gibi başka gezegenler olabilir mi, atmosferi olan, hayat olan?’
Küt diye sordu bu soruyu. Elbette olabilirdi. Katrilyonlarca yıldız ve onların etrafında dolaşan gezegenler vardı. Dünyada meydana gelen şey oralardan birinde de olmuş olabilirdi.
‘Ama kesin biçimde bilmiyoruz değil mi?’ dedi. Bilmiyorduk, çünkü onlar çok uzaktaydı. Mesafeleri ışık yılıyla ölçüyorduk ve fizik kanunları ışık hızını aşmamıza izin vermiyordu. O yüzden oralara gidip bakmayı beceremiyorduk.
‘Işık hızını neden geçemiyoruz ki’ deyiverdi.
O an düşündüm. Dokuz yaşındaki oğlum, dünya merkezli evren anlayışını beş on dakika içinde geride bırakmıştı bile.
Bir sabah 15-20 dakikalık yolculuk sırasında, insanoğlunun binlerce yıl içinde uğrunda onca kan döktüğü, onca kavga yaşadığı dünya merkezli evren anlayışı çöpe gitmişti bile. Oysa dediğim gibi insanlığın bu anlayışı çöpe atması hiç de kolay olmamıştı.
Bunu kendi oğlumla övünmek için yazmıyorum. Bence o yalnız değil, üç aşağı beş yukarı bütün çocuklar bu soruları soruyor, merak ediyor ve eğer doğru dürüst cevaplar alabilirlerse de hemen bir ileri aşamaya geçiyorlar.
Bugünün 9-10 yaşındaki çocukları bunu Kepler veya Galile’den daha üstün insan oldukları için yapmıyorlar. Tam tersine, Kepler veya Galile sayesinde böyleler çocuklar. Onların insanlığın ortak bilgi hazinesine eklediği bilgiler, yeni anlayışlar sayesinde.
Böyle baktığınız zaman birden bire insanlar arasındaki din, dil, ırk farklarının bir önemi kalmamaya, o farklar birer düşmanlık değil zenginlik vesilesi olarak görülmeye başlanıyor. Çünkü her şey, biz istesek de istemesek de, insanlığın ortak bilgi hazinesinden geliyor, başka yerden değil.
Bütün bu çağrışımları dilim döndüğünce oğluma anlatmaya çalıştım.
Ama o ‘Baba soruyu kaynatıyorsun, cevabı merak ediyorum’ dedi.
Okuduğu bir matematik kitabında gördüğü bir teoremin yanına, ‘Bununla ilgili çok güzel bir ispatım var ama buraya sığdıramam’ diye not alan Fermat’ı anlattım, ‘Okula geldik bile, bu soruyu cevaplamam için daha fazla zaman gerek’ dedim, onu o sabahlık atlattım.
Günümün en güzel 15-20 dakikası, sabahları yaptığım o sohbetler.
Paylaş