Paylaş
Ve dün bir ilk yaşandı, Milliyet gazetesi ve onun başarılı muhabiri Namık Durukan, geçen haftasonu İmralı’da Abdullah Öcalan ile üç BDP milletvekili, Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Altan Tan arasındaki görüşmenin, bizzat Pervin Buldan tarafından tutulduğu anlaşılan görüşme notlarını ele geçirip yayınladı.
Böylece Abdullah Öcalan’ın görüşmede gerçekte neler dediğini, nasıl akıl yürüttüğünü ve nasıl iş gördüğünü aracılara ihtiyaç olmadan öğrenebildik.
Bu görüşme notları hakkında yazılabilecek çok yazı var ama bugün ‘Çözüm Süreci’nin ana kilidi üzerinde durmak ve biraz da süreç antropolojisi yapmak istiyorum.
Türkiye, İmralı’daki Abdullah Öcalan’la hedefi PKK’nın silahsızlanarak siyasete katılması olan görüşmelerin yürütülmekte olduğunu 27 Aralık 2012 akşamı Başbakan Erdoğan’ın ağzından, Taha Özhan, Mustafa Karaalioğlu ve Hatem Ete ile birlikte yaptığımız TRT 1’deki Enine Boyuna programında öğrendi.
Görüşmelerin içeriği ve durumuna ilişkin dışarı sızan ilk bilgilerden biri, Öcalan’ın bir güven arttırıcı önlem olarak önce silahların susmasını, sonra da PKK güçlerinin Türkiye sınırları dışına çıkmasını teklif ettiği idi.
Bu teklifi daha sonra Kandil’deki PKK lideri Murat Karayılan doğruladı, ‘Devlet çıkmamızı istiyor ama önce devletin atması gereken adımlar var’ dedi.
Bir süre görüşmeler bu noktada, yani PKK’lıların Türkiye’yi terk etmesi konusunda kilitlendi. Arada gerek Başbakan Erdoğan ve gerekse Başbakanın siyasi danışmanı Yalçın Akdoğan birkaç kez, ‘1999 tekrarlanmaz, eğer çıkacaklarsa Türkiye’yi güvenli biçimde terk etmelerinin tedbirini alırız’ diye açıklamalar yaptılar.
1999’da Öcalan Kenya’da yakalandıktan sonra PKK’ya Türkiye’yi terk etme talimatı vermiş ama Türkiye’den ayrılan PKK’lıların bir bölümü operasyonlara uğramış, ölmüş veya yakalanıp ömür boyu hapse mahkum edilmişti.
Fakat PKK’nın silahlı unsurlarının Türkiye dışına çıkmasına Kandil’den gelen yegane itiraz 1999 korkusu değildi. Kandil, militanların Türkiye’den ayrılmasıyla masadaki pazarlık gücünün azalacağını düşünüyordu. Sadece bu da değil: Nasıl Türkiye PKK’ya güvenmiyorsa PKK da Türkiye’ye güvenmiyordu.
Yine de Kandil’deki PKK yönetimi açısından bir sorun vardı: ‘Türkiye’yi terk edin’ çağrısını devlet değil Abdullah Öcalan yapıyordu.
Kandil, daha doğrusu Murat Karayılan bu aşamada ‘Evet Öcalan liderimizdir, evet o nerse kabul ederiz, evet müzakerelerde o tek başına bizi temsile yetkilidir, onun kararlarını sorgulamayız bile’ dedi ama yine de çekilme konusunda, ‘Devlet üstüne düşenleri yapmadan çekilme olmaz’ demeyi de ihmal etmedi.
Bu arada Başbakan Erdoğan daha iki gün önce, ‘PKK’lıların Türkiye’den ayrılmasıyla süreç başlayacak’ dedi. Yani Başbakana göre PKK’lıların Türkiye’den ayrılması müzakere sürecinin başlaması için bir önşart.
İşte bu sözler ve dolaylı yollarla yürüyen müzakereler ışığında Öcalan’ın BDP heyetine, ‘Meclis karar alacak, komisyonlar kurulacak ondan sonra çekilme olacak’ demesi, Öcalan’ın Kandil’i ikna edemediği ve aşamadığı şeklinde okunmaya çok müsait.
Bu durumda Öcalan-Kandil çizgisinin çekilme için bir önkoşulu var: Meclis’in Kürt sorunu konusunda bazı komisyonlar kurması.
Acaba Meclis ve hükümet bu önkoşulları kabul edecek mi?
Çekilme neden önemli?
Aslında çok basit bir sebeple PKK’nın eylemsizliği değil de ülkeyi terk etmesi isteniyor, o da şu: Provokasyon tehlikesini bertaraf etmek.
Mesele elleri tetikten çekme meselesi değil. Eller tetikte olmasa bile, devlet tarafında veya PKK tarafında kontrol dışı kalabilecek unsurların bütün süreci bozabilecek davranışlarının engellenmesi ancak PKK’nın Türkiye dışına çıkmasıyla mümkün olabilir.
Karayılan, ‘Çekilirsek hepimiz imhaya açık oluruz’ diyor, Öcalan ona ‘Hayır, İran var, Suriye var’ diye cevap veriyor.
İnce işler dönüyor...
Paylaş