Paylaş
Gazetecinin görevi, önündeki tanık beyanları veya kanıtlar ne diyor olursa olsun şüpheciliğini korumak, araştırmaya-soruşturmaya devam etmek ve hakikate ulaşmaya çalışmaktır.
‘Kabataş yalanı’ meselesinden söz ediyorum.
Bundan bir yıl önce, tam olarak 14 Şubat 2014’te Hürriyet’te çıkan yazımda da söylemeye çalıştım; vahim bir gazetecilik hatası yapmış, bir haberi yayınlamak-duyurmak için yeterli kontrol sürecini uygulamamıştım.
O zaman da öyleydi, bugün de: Bir bahane arıyor, bahanelerin arkasına sığınmaya teşebbüs ediyor veya ‘ama’lı, ‘fakat’lı cümleler kuruyor değilim; hatamın farkındayım.
Yapacağım herhangi bir açıklamanın konuyu daha da büyüteceğini düşünüp uzun bir süre sustum.
Yanılmışım.
Suskunluğum kibir gibi algılandı, bunca yıldır beni okuyan, yazdıklarımı samimiyetle takip edenler hayal kırıklığına uğradılar. Okumayanlar da.
Lafı dolandırmadan söyleyeyim: Birçok kişinin güvenini sarstığım ve onları hayal kırıklığına uğrattığım için çok üzgünüm.
Bu satırları okuyanlar da lafı dolandırmadan anlasınlar; “Aslında şunu diyor”, “Yok canım böyle demek istiyor”, “Öyle değil böyle” falan yok.
Üzgünüm.
Ve özür diliyorum.
Paylaş