Paylaş
Konu nedense hep hapisteki 100’ün üzerindeki gazetecinin sorunuymuş gibi konuşuluyor ama aslında bundan ibaret değil Türkiye’de ifade özgürlüğü sorunu.
Barışçıl gösteriye katılan ve orada pankart açan da, bir müzik grubunun konser biletini satan da, poşi taktığı için gözaltına alınan da, beğenilmeyen kitaplar yayınlayan yayıncı da, dekana ‘herif’ dediği için hakkında suç soruşturması başlatılan da aslında ifade özgürlüğünün bir türlü bu topraklara gelememiş olmasının mağduru.
Bugün ifade özgürlüğünü kullandığı için bölücülükle, bölücü örgüte yardım yataklıkla, bölücü örgüt propagandası yapmakla, terör örgütü propagandası yapmakla vs suçlananların ve hapiste olanların sayısı bir hesaba göre 3 binden fazla.
Onların 100’den fazlası gazeteci.
Geri kalan? Geri kalanı akademisyenden yayıncıya, öğrenciden sade vatandaşa kadar pek çok kişi.
Bu durum gizlenemez bir gerçeklik ve eğer rakamların diliyle konuşacak olursak, ifade özgürlüğünün tam olmaması nedeniyle bugün hapiste olanların sayısı 90’lı yıllardaki sayılardan çok da farklı değil.
Taa 90’lı yıllarda, bir insan eline silah almıyorsa, şiddet çağrısı yapmıyorsa, şiddet çağrısı yapmış olsa bile bu çağrı yakın ve açık bir tehlike oluşturmuyorsa, söylediği veya yaptığı şey ifade özgürlüğünü kullanmaktır ve bunun için suçlanmamalıdır, diyorduk.
Ne acıklı ki, yıl oldu 2012 ve biz hâlâ aynı şeyi söylemek zorundayız.
Bir fark var ama 1990’lı yıllara göre, bugün maalesef ifade özgürlüğünün kısıtlı olmasını alkışlayan, hatta bunu gazetelerde televizyonlarda yapan ciddi bir kalabalık da mevcut.
Amerikalı yazar Paul Auster’ı Ergenekoncu yapan, kitapları silahlar kadar tehlikeli bulduğunu uzun uzun ve gerekçelendirerek yazan, bunu da bize demokratlık diye yutturmaya çalışanlar var.
Bakın hükümet, ‘ifade özgürlüğünün sınırlarını genişletecek yasa değişikliği’ hazırlığı içindeymiş.
Bilmiyorum bu özgürlüğü olduğu gibi sağlamak dururken hala neden ‘sınırları genişletmek’le uğraşıyoruz ama galiba hükümet de sorunun farkında.
İfade özgürlüğünü sağlasanız, Paul Auster’la didişmenize de gerek
kalmaz.
Karaköy, Taşkızak, Sirkeci ve Haydarpaşa’nın geleceği...
HATIRLIYOR musunuz, bir ‘Galata Port’ projesi vardı, mahkeme kararıyla yarım kaldı. Şimdi bir de Haydarpaşa projemiz var. Üstünde pek konuşulmayan Sirkeci projemiz var. Ve kimsenin bilmediği bir de Taşkızak Tersanesi projemiz var.
Bu saydıklarımın hepsi, İstanbul’u İstanbul yapan tarihi merkezin ya göbeğinde ya da çok yakınında olan devasa araziler. Eski işlevlerini yitirdiler. Şimdi onlara yeni bir işlev kazandırılacak.
Peki kim kazandıracak? Bu yeni işlevler hakkında son kararı kim verecek?
Taşkızak’ı bilmiyorum ama Galata Port, Haydarpaşa ve Sirkeci konusunda son kararı İstanbul Belediyesi değil merkezi hükümet verecek. Buralar aynen belediyeler gibi kendi başına imar planı yapma yetkisi olan TOKİ eliyle projelendirilecek, büyük ihtimalle de merkezi hükümetin bütçesine para kazandırma amaçlı rant projeleri olacak.
Bence uygulanacak yöntem sonuçta yapılacak olandan daha önemli. Bir demokraside yaşıyorsak, her dört alan konusunda da nihai söz söyleme yetkisinin İstanbul halkında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde olması gerekir.
Önce Karaköy bölgesindeki eski liman, Haydarpaşa ve liman arazisi, Sirkeci ve garın arazisi ile eski Taşkızak tersaneleri kompleksinde ne yapılacağını planlama yetkisi belediyeye devredilmeli.
Sonra arazi sahipleri o plan uyarınca işlevlendirilmiş ne yapacaklarsa yapmalı.
İstanbul’un bu son derece kıymetli bölgeleriyle ilgili karar verme yetkisi İstanbul’un olmalı.
Olmalı ama belediye bu hakkını savunmak için yeterince cevval davranmıyor, Ankara’daki hükümete tahmin etmesi zor olmayan sebeplerle ilkeler düzeyinde karşı çıkmıyor, çıkamıyor.
Egemen Bağış da ifade özgürlüğü mağduru olma yolunda
AVRUPA Birliği Bakanı Egemen Bağış, geçenlerde İsviçre’de bile isteye bir yasayı çiğnedi, ‘Ermeni soykırımı yoktur’ dedi.
Şimdi Bağış hakkında soruşturma açılmış. Dün, AK Parti’nin dışilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik de bu durumu twitter’da ‘Zürih Savcısının sadece fikrini söylediği için Egemen Bağış’a soruşturma açması engizisyon kafasıdır’ diyerek eleştirdi.
Haklı mı? Haklı.
Peki ama bir gazeteciyi kitap yazdığı için ve kitabına da ‘Örgüt dokümanı’ diyerek hapse atmak ne kafasıdır?
‘Niye kitap yazan insanı hapse atıyorsunuz’ deyince de, ‘Kitaplar, bombalar kadar tehlikelidir’ demek, o yetmeyince ‘Onlar aslında terörist’ demek ne kafasıdır?
Dünyanın sağını solunu eleştirirken insanın biraz da kendi evinin içine bakması gerekmez mi? Hiç değilse, tutarlılık adına, biraz da kendi evini eleştirmesi, düzeltmek için çaba sarfetmesi gerekmez mi?
Acaba Egemen Bağış hakkında soruşturma açılmasını nasıl değerlendirecek?
Paylaş