Paylaş
Bilimcilerin, özellikle de temel bilimlerle meşgul bilimcilerin bir araya geldiği, görüş paylaştığı bir dernek.
Dünyada örneği çok. Sanırım en eskisi İngiltere’deki meşhur ‘Royal Society.’ Fransa’da, Almanya’da, Amerika’da, İtalya’da, böyle çok sayıda kuruluş var.
Kimi sadece bilimcilerin bir araya geldiği yerler, kiminin eğitim/öğretim görevleri de var, kimi yayın yapıyor kimi yapmıyor, kimi elindeki bütçeden genç bilimcilere para veriyor, kimi parasını devletten de alıyor, kimi almıyor...
Farklı farklı modeller ama işlev aynı: Bilim insanlarını bir araya getirmek, daha iyi bir bilim ortamı doğmasına yardımcı olmak, bilimsel gelişmeyi teşvik etmek.
Türkiye’de de aynı işlevi yerine getirmek üzere kurulmuş olan TÜBA var. TÜBA kusursuz bir yer değil, hatta fazlasıyla kusurlu. Geçmişte ideolojik sebeplerle çok değerli insanları arasına üye olarak almadığı da oldu, başka kusurları da...
Ancak TÜBA’nın kusursuz olmaması, hatta tersine kusurlu bir yer olması, onun ana işlevini değiştirmiyor.
Ne var ki, geçen hafta yayımlanan bir kanun hükmünde kararname ile TÜBA’nın ana işlevini hâlâ yerine getirmeye devam edip edemeyeceği konusu birdenbire tartışmalı
hale geldi.
Çünkü yeni kararname ile TÜBA üyeleri artık hükümet, YÖK ve bilim dünyası tarafından seçilecek. Yani, kimin TÜBA’ya üye olacağına bundan böyle hükümetler de karar verecek, oraya üye yollayacak.
Düşünebiliyor musunuz, Londra’daki Royal Society’ye seçilecek üyelerin üçte birini İngiliz hükümetinin belirlediğini...
Meşhur Fransız Akademisi’ne seçilecek üyelerin üçte birinin Sarkozy tarafından seçildiğini...
Evet, yeni yasamız sayesinde hükümetlerimiz sanki yeterince işleri yokmuş, başlarında yeterince dert bulunmuyormuş gibi bundan böyle bir de TÜBA üyesi olacakların üçte birini belirleyecek.
Yazık değil mi? Ayrıca hükümetleri TÜBA’ya kimin üye olduğu veya olmadığı neden ilgilendiriyor olsun?
Eskiden, ‘siyasetin alanı çok dar’ diye kızardık, şimdi de galiba siyasetten geriye boş alan kalmamaya başlıyor...
Acaba bugün ve yarın yollarda kaç kişi ölecek?
BAYRAM tatilinin başlamasından bu yana trafik kazalarında ölenlerin sayısı 100’ü geçti.
Dün itibariyle bayram tatilinden dönüşler de başladı. Esas yoğunluğun bugün ve yarın yaşanması bekleniyor. Artık iyice tuzu kurular pazartesi dönecekler.
Maalesef bugün ve yarın trafik kazalarında yine onlarca can kaybedeceğiz.
Bunu durdurmanın bir yolu da yok korkarım. Duble yollara, yollardaki olağanüstü trafik kontrollerine rağmen oluyor bu ölümler. Demek, trafik eğitimi konusunda daha fazla gayret göstermeliyiz.
Uygar Batı ülkelerinden hiçbirinde bu çoklukta ölüm yaşanmıyor trafikte, hele hele yılın böyle belli başlı günlerinde.
Bir çare, bir çözüm de öneremiyorum.
Bu hafta sonu bir yakınımı trafik kazalarında kaybetmemeyi umuyorum sadece. Hiç değilse bu kadarını...
KHK’larla yönetmenin rahatlığı...
HÜKÜMET, seçimden önce, bunca yıllık iktidarında ilk kez başvurduğu bir şeyi yaptı ve Meclis’ten kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi aldı.
Bu yetki sayesinde, hükümet kendi eliyle bazı yasalar yazabiliyor ve bu yasalar Cumhurbaşkanı’nın da onayıyla yürürlüğe girebiliyor.
Kurulacak yeni bakanlıklar ve onların teşkilatlanmalarıyla bağlı kuruluşların bu bakanlıklarla ilişkisi KHK’ların başlıca konusu. Bazı KHK’ların çıktıktan sadece 40 gün sonra yeni baştan yazıldığını veya kapsamlı biçimde değiştiğini de biliyoruz.
Yani hükümet, şimdilik Meclis’e gitmeden yasama görevi yapabilmenin rahatlığını yaşıyor.
Bana soracak olursanız bu yanlış bir yöntem. Olağanüstü dönemlerde bile meclislerin yasama yetkilerini hükümetlere devretmemesi gerekir. Nitekim Kurtuluş Savaşı sırasında da bu yetki, ‘Başku-mandanlık Kanunu’ dönemi hariç hiçbir zaman devredilmemiştir. Ama maalesef bizim anayasalarımız sürekli olağanüstü durumlar öngörür ve böyle yetkiler verir, işte bu hükümet de bu yetkiyi, bu rahatlığı kullanıyor.
Rahatça kullandığı için hata da yapıyor, hatasını 40 gün sonra başka bir KHK ile ‘düzeltiyor.’
Bunlar yanlış şeyler. Meclis’te 330’a varan bir çoğunluğu olan bir partinin Meclis’e gelmekten çekinmesini, kanunları Meclis’te tartışıp kabul etmek yerine KHK’ların kolaycılığını tercih etmesini anlamaya imkân yok.
KHK’larla yapılanların bir bölümünü anlamak ise tamamen imkânsız. Özellikle sözde ‘özerk’ kurumların iyiden iyiye özerkliklerini kaybetmesini...
Paylaş