Paylaş
SEÇİMİN üstünden 60 gün geçti. Bu kadar zamanda hükümet ihtimalleriyle ilgili spekülatif veya temenni mahiyetinde yazı yazmamaya çalıştım, gelişmeleri izleyip gerektikçe yorumladım.
Seçimden sonra ilk söylediğim şuydu: En önce, AK Parti’yi tamamen hükümet dışında bırakacak üç partili formül ihtimali tüketilecek. O ihtimal tüketilmeden ‘rasyonel’e yaklaşmaya imkân yoktu; neyse ki çok kısa zamanda o ihtimal tüketildi.
AK Parti’siz ihtimal tükendikten sonra geriye kaldı üç ihtimal. Bunlardan AK Parti-HDP ihtimali zaten en zayıfıydı; o da hemen gitti. Derken MHP kendisini denklem dışında bırakan tutumunda ısrarcı olunca geriye tek seçenek kaldı: AK Parti-CHP.
Şimdi yavaş yavaş sahiden karar verilmesi gereken günlere geliyoruz. Siz bakmayın, zaman zaman AK Parti’den gelen ‘MHP’yle de görüşüyoruz’ laflarına veya Genel Başkan Ahmet Davutoğlu’nun Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanı sıra Devlet Bahçeli ile de ikinci tur görüşme yapacak olmasına. Bunlar pazarlıkta CHP’ye verilen ‘Seçeneksiz değilsiniz’ mesajları. Öte yandan MHP’den gelen ‘Seçim için azınlık hükümetine ses çıkarmayız’ tarzındaki çelişkili haberlere de çok bakmayın; bunlar da MHP’nin AK Parti-CHP pazarlığını dinamitleme girişimleri.
Önümüzde bir tane ciddi koalisyon ihtimali var; o da AK Parti-CHP koalisyonu.
Bardağın yarısı dolu, yarısı boş her zamanki gibi.
İki partinin de birbiriyle ortak olmamak için yeterince sebebi var; sorsanız makineli tüfek hızında anlatabilecekleri.
Ama öte yandan iki partinin de koalisyon masasını deviren taraf olmamak için sarf ettikleri çaba da var.
Çünkü iki parti de hükümeti kuramamanın ve üstüne üstlük hükümet kurulamamasının sorumlusu parti olmanın bedelinin farkında.
Ya bu bedeli üstlenecekler ve ülke seçime gidecek ya da bir hükümet kuracaklar. Ortası yok.
“Ama Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan koalisyona izin vermez; onun gönlünde seçimi yenilemek yatıyor” diye yaygın bir görüş var. Kesin bir dille söylenen bu görüş eğer doğruysa, (ki ben emin değilim) o zaman bedeli Tayyip Erdoğan ve AK Parti birlikte öderler.
Alaeddin Asna için...
DÜNYADA ‘halkla ilişkiler’ diye bir meslek dalı 100 yılı biraz aşkın bir süreden beri var.
Türkiye’de ise modern anlamıyla halkla ilişkiler mesleğinin kurucu ‘baba’sı ve ‘hoca’sı dün toprağa verdiğimiz Alaeddin Asna idi. 1974 yılında, mesleğin ‘eş kurucusu’ Betûl Mardin’le birlikte oluşturdukları A&B Halkla İlişkiler bugün Sibel Asna’nın yönetiminde hâlâ müşterilerine hizmet vermeyi sürdürüyor.
Alaeddin Asna, sadece ‘halkla ilişkilerci’ değildi. Gazeteciydi, yazardı, radyocuydu, televizyoncuydu ve en önemlisi iletişim hocasıydı; akademik unvanı Prof. Dr. idi.
Bunlar tabii Alaeddin Asna’nın ‘profesyonel’ hayatıyla ilgili bilgiler. Bir de insan, dost, abi, baba, ‘hoca’ Alaeddin Asna vardı; yakınlarının, birlikte çalışanların ve öğrencilerinin çok iyi bildiği.
Son sefer, kim bilir ne kadar zaman önce sevgili Sibel’in Armaş’taki evinde sohbet etmiştik; annemi, gelen geçenleri, sağlık sorunlarını, çocukları konuşmuştuk.
‘İyi insan’ sıfatını sahiden hak eden, dünya tatlısı bir adamı kaybettik. Çok üzgünüm.
Komplo teorisyenleri rakam bilse...
DAHA seçimin ertesi gününden itibaren bir laf dolaşıyor etrafta: AK Parti seçim sonuçlarını ayrıntısıyla incelemiş ve ‘kıl payı’ kaçan 38 milletvekilliği olduğunu görmüş; yani bu 38 milletvekilliği için ilgili yerlerde biraz fazla çaba sarf edilse yeniden tek başına iktidar olunabilirmiş.
Doğrudur, seçimlerde kullandığımız d’Hont sisteminin türlü çeşitli azizlikleri var ve olabiliyor. Sadece AK Parti’nin değil bütün partilerin ‘kıl payı’ kaçırdığı vekillikler var aslında.
Ama buna bir de tersinden bakmalı: Acaba AK Parti kaç vekilliği ‘kıl payı’yla kazandı?
Bir hesaba göre 68 milletvekili Meclis’e böyle ‘kıl payı’yla girdi AK Parti’de...
‘Kıl payı’yla gideni geri almak mümkün oluyor da geleni kaybetmek neden mümkün olmasın?
Seçim, sonucunu önceden kestiremeyeceğiniz iki tarafı keskin bir bıçak.
Paylaş