Paylaş
Başbakan Erdoğan’ın, Mısır’ın artık devrilmekte olan diktatörü Hüsnü Mübarek’e bir anlamda ‘çek git’ demesi kuşkusuz önemli. Erdoğan bu cümleyi açık açık söylemedi, söylememesi de normal, bir diplomatik nezakete her zaman ihtiyaç var.
Erdoğan, benim burada önerdiğimi de tam olarak yapmadı. Yani, Mısır’a, bir model olarak demokrasi ve insan haklarına saygıyı, hukukun üstünlüğünü vs doğrudan önermedi ama bir çeşit ‘demokrasi çağrısı’ sayılabilecek bir şey söyledi Başbakan: “Halkın sesini dinle.”
Son kertede evet, protestocu kalabalıkların sesini dinlemek gerekir. Her zaman onların dediği ve istediği yapılmaz belki ama demokrasilerde sokağın sesine kulak vermek esastır.
Mısır bir demokrasi bile olmadığı için sokağın talebi daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi, daha fazla eşitlik.
Türkiye ise Mısır’la kıyaslanamayacak bir demokrasi tecrübesine ve olgunluğuna sahip. Burada sokağın talepleri daha farklı.
Mesela dün Ankara’da işçiler halen Meclis’te görüşülmekte olan ve artık torbadan çok büyük bir çuvala benzeyen tasarıdaki kimi maddelere itirazlarını dile getirmek istedi.
Demokratik ülkelerde, ‘ileri demokrasi’ ile yönetilen ülkelerde sokakta bir protesto gösterisi yapmak için önceden izin alınmaz, sadece bildirimde bulunulur. Biz ise bütün iddiamıza rağmen aslında hala bir yarı-demokrasi olduğumuz için, bu bildirim izin istemek anlamına gelir.
Ankara Valiliği, güvenlik bahanesinin arkasına sığınarak bu işçi gösterisine izin vermedi. İşçiler dün yine de toplandı, Meclis’e doğru yürümek istedi. Polis, son zamanlarda yaygınlaşan uygulamasını tekrarladı, işçiyle çatıştı.
Evet polis çatıştı!
Hem gaz sıktılar işçinin üzerine hem de eksi 2 derecede su sıktılar.
Daha iki gün önce başkalarına ‘sokağın sesini dinle’mesini salık veren Başbakanımız, bundan kısa süre önce halk ayaklanması ve darbeyle iktidarı değişen Kırgızistan’daydı Ankara’da işçiler gazlanır ve zatürreeye mahkûm edilirken. Aynı başbakan sokağın sesini duyurmasına izin vermeyen devletin başındaydı işte.
Sokakların sesini duymaktan kaçınmak kimseye iyi gelmez. Hoşa gitmese de, o sese hep kulak vermek, o sesten korkmamak gerekir.
Rusya’da orman yanar Mısır’da Mübarek gider!
ÇOK ilginç ve önemli bir yazı okudum, ünlü yarı akademik Amerikan dergisi Foreign Affairs’in 30 Ocak tarihli sayısında.
Evan Fraser ve Andrew Rimas tarafından kaleme alınan “The Psychology of Food Riots” başlıklı yazıda, kabaca 2010 yaz aylarında Rusya’da çıkan devasa orman yangınlarının tetiklediği olaylar dizisi hatırlatılıyor önce.
Hepimiz geçen yaz Rusya’da yaşanan, bir ara Moskova’yı bile tehdit eden, şehrin üzerini günlerce kara bulutlarla kapatan orman yangınlarını hatırlıyoruz. Bu yangınların sonuçlarından biri, Rusya’nın tahıl hasadının ciddi bir biçimde düşmesi olmuş.
Tahıl hasadındaki bu ciddi düşüş üzerine Rus hükümeti, özellikle buğday ihracatını durdurmuş, kendi iç tüketicisini düşünerek. Bu gelişmeler bizim gözümüzden kaçıyor, Rusya’nın kararı sonrası Birleşmiş Milletler acil bir gıda zirvesi düzenlemiş, hem BM hem de Uluslararası Para Fonu (IMF), dünyanın bir yerlerinde çıkacak gıda isyanlarına dikkat çekmiş.
Nitekim Rusya’nın kararı sonrası başta buğday olmak üzere tahıl fiyatları çok artmış. Bu artışların neticelerinden biri Tunus’ta ve Rus buğdayına fazlasıyla bağımlı durumdaki Mısır’daki isyanlar.
Yazı, isyanların yegane sebebinin yiyecek fiyatlarının artması olduğunu öne sürmüyor. Ortada yolsuzluğa bulaşmış, eşitsizlikleri derinleştiren, hesap vermeyen diktatörlükler var zaten. Ama tetikleyici olay gıda fiyatları olabilir.
Bana bu izah çok aydınlatıcı geldi. Arkada tuhaf komplolar aramak yerine, dünya tarihinin gıda isyanlarına bakmak yararlı olabilir.
Hatırlayın, 2008’de de Mısır’da gıda isyanları çıkmış, ülke günlerce gösteriler ve hatta yağmalarla sarsılmıştı. Ama bu sefer durum değişik; çünkü isyanın apaçık bir siyasi hedefi de var.
Twitter devrimleri mi?
SOSYAL medyanın Tunus ve Mısır’daki halk isyanlarındaki rolü ilk günden beri çok konuşuluyor. İnsanlar sosyal medya yoluyla, daha çok da twitter yoluyla seslerini duyuruyor, birbiriyle haberleşiyor. Biz de, buralarda yaşananları sosyal medya sayesinde anında takip edebiliyor, istersek tepki verebiliyoruz.
Mısır’ın devrilmekte olan yönetimi bir ara interneti kapatmayı, cep telefonu şebekelerini durdurmayı, twitter’ı yasaklamayı denedi ama Google’ın anında devreye soktuğu sesli mesaj sistemiyle tweetler akmaya devam etti. Yani sansür de çok işe yaramadı.
Bir sosyal medya araştırma sitesi olan Sysomos, Mısır’la ilişkili tweetleri analiz etmiş. İlginçtir, toplamda 52 milyon twitter kullanıcısının sadece 14 bin 642’sinin yaşadığı yer olarak Mısır, Yemen veya Tunus’tan birini gösterdiği ortaya çıkmış. (Böyle bir şart yok, Türkiyeli bir kullanıcı olup yaşadığınız yeri Mars gezegeni olarak gösterebilirsiniz, unutmayın.) Bu 14 bin 642 kişinin de yüzde 88’i Mısır’dan.
Kullanıcılar, 16-23 Ocak haftasında toplam 122 bin 139 tweet atmışlar, Mısır, Yemen veya Tunus’la ilgili. Ama Mısır’da gösterilerin tırmandığı 24-30 Ocak haftasında bir anda tweet sayısı 1 milyon 317 bin 233’e tırmanmış.
Sadece bu rakam bile sosyal medyanın o dönemde ne kadar yoğun kullanıldığını, pek çoğu için yegane haberleşme aracına dönüştüğünü kanıtlıyor zaten.
Tunus’ta, Mısır’da, Yemen’de olanlar ‘twitter devrimi’ midir bilmem ama bunların ünlü Kanadalı iletişim teorisyeni Marshall MacLuhan’ın meşhur tabiriyle ‘küresel köy’ devrimleri olduğuna kuşku yok.
Kahire’nin Tahrir Meydanı’ndan canlı yayını izlediğinizde, El Cezire’nin Arapçanın birleştiriciliğinden yararlanıp yaptığı yayınlara baktığınızda bunu çok net görüyorsunuz.
Zaten isyan dalgasının Arap aleminde yayılma istidadı göstermesinin en büyük sebebi El Cezire ve twitter.
Paylaş