TÜRK futbolunun geçen yazdan beri yaşamakta olduğu kaos, son olarak Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’ın bu görevinden istifa etmesiyle yeni bir aşamaya girdi.
Bütün bu olan biten ve haber yağmuru altında benim gibi neyin ne olduğunu karıştırmaya başlamış olanlar eminim vardır. Bir nevi hizmet olarak bugün geçen yazdan bu yana futbolda olan veya olmayanları özetlemeye karar verdim.
Bir nevi kronolojik rehber olarak kabul edin...
· Her şey İstanbul’daki özel yetkili savcılığın emriyle harekete geçen polisin bir sabah ansızın Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım dahil futbol dünyasından çok sayıda kişiyi gözaltına almasıyla başladı.
· Kısa zamanda suçlamaların ve gözaltıların dayanağı olan telefon dinlemeler ve bazı deliller gazetelere sızdırılmaya başlandı. Gözaltındaki şüpheliler daha ifade bile vermeden suçlu ilan edilmeye başlandı.
· Gözler hemen Futbol Federasyonu’na döndü. Basındaki haberler, Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu şaibeli hale getiriyordu ve daha da önemlisi Fenerbahçe UEFA’nın düzenlediği Şampiyonlar Ligi’ne ön elemesiz katılacaktı. O yüzden bir yandan UEFA’ya da bakılmaya başlandı.
· Bu arada basında suçlu ilan edilen gözaltındaki kimi futbolcular ve futbol adamları polis ya da savcılık ifadesinden hemen sonra salıverilirken çok sayıda isim de tutuklanıp cezaevine kondu. Yaz sıcak geçiyordu.
· Futbol Federasyonu’nun ilk kararı, ligin başlangıç tarihini ertelemek oldu. Bu erteleme, ‘Herhalde Federasyon polis ve savcılığın bulguları doğrultusunda bir karar alacak’ diye yorumlandı. Ama bu yorum yanlıştı.
· Bu arada basına yansıyan bulgular yüzünden futbolun yayıncı kuruluşu Digitürk, ‘Fenerbahçe’nin küme düştüğü ve bir ay da geç başlayan bir ligden ben yeterince para kazanamam’ demeye başladı.
· Federasyon da bu görüşe katılmış olmalı ki, ligin statüsü değiştirildi, ilk dörde girecek takımın ‘play-off’ serisi oynadığı yepyeni bir statü kamuoyunda tartışılma fırsatı bile bulamadan uygulamaya kondu. Böylece canlı yayınlanacak ekstradan 8 maç daha icat edildi, ki büyük ihtimal bunların çoğu da derbi maç olacaktı.
· Federasyon, bir an önce karar vermek istediği izlenimini yaymaya devam ediyordu. Bu amaçla savcılıkla görüşüldü. Savcılar önce soruşturmanın gizliliğini gerekçe göstererek hiçbir bilgi vermediler ama daha sonra ellerindeki delilleri (mahkemeden önce) federasyonla paylaşmayı kabul ettiler.
· Bu arada UEFA’dan, Fenerbahçe’nin durumuyla ilgili bir müfettiş geldi. Müfettiş de savcıyla ve federasyonla görüştüğü halde resmi bilgi alamadı, onun yerine basında çıkan bilgilerle yetindi.
· O müfettişin yazdığı rapor üzerine UEFA Futbol Federasyonu’na mektup yazacak, Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’ne (ŞL) katılmakta ısrar etmesinin ağır sonuçları olacağını bildirerek aba altından sopa gösterecekti.
· Tam bu dönemde, savcılıktan gelen 70 klasör belge Futbol Federasyonu Etik Kurulu tarafından incelendi, kurul bir rapor yazdı. Bu rapor bugün dahil basına sızmış değil ama içeriğiyle ilgili bol bol spekülasyon var.
· UEFA’nın mektubunu alan Federasyon korkuya kapıldı, Fenerbahçe yöneticileriyle görüşmeler yapıldı. Önce Fenerbahçe’den ŞL’ye kendi isteğiyle katılmaması istendi. Bu kabul edilmeyince de Federasyon Fenerbahçe’yi ŞL’den men etti. UEFA da, Fenerbahçe’nin yerine ön eleme turunu geçememiş olan Trabzonspor’u doğrudan lige aldı.
· ŞL’den men edilmeye Fenerbahçe’nin tepkisi büyük oldu. Kendilerini men eden federasyonu değil de UEFA’yı mahkemeye verdi Fenerbahçe.
· Tazminat davasıyla karşı karşıya kalmak UEFA’nın hoşuna gitmedi, onlar da tehditlerini sürdürdüler ama Fenerbahçe davasından dönmedi.
· Bu arada federasyon liglerin başlamasına az bir süre kala, savunma hakkının kısıtlı olması bahanesiyle, şikeyle ilgili kararını sezon sonuna ertelediğini duyurdu. Bu karar kaos atmosferinin ve belirsizliğin artmasına neden oldu.
· UEFA, mahkemeye kendini savunan bir dilekçe verdi. Bu dilekçede özetle, ‘Fenerbahçe’yi ŞL’den biz değil TFF men etti. TFF istese Fenerbahçe’yi gönderirdi ama bizim disiplin soruşturmamıza uğrardı ve bizim cezalarımızla yüzleşmek durumunda kalabilirdi veya kendisini savunurdu’ dendi.
· Kimse açık açık söylemiyordu ama hem federasyonunun Fenerbahçe’yi ŞL’den men kararının hem de UEFA’nın topu kendi üstünden bizim federasyona atan savunmasının satır aralarında söylenen Fenerbahçe’nin 2010-11 sezonundaki şampiyonluğunun şikeyle elde edildiği kanaatinin oluştuğuydu.
· Bu kanaate ilişkin açık ve gizli imalar sürekli yetkili ağızlarca yapılırken yayıncı kuruluş bir kez daha silahını çekti, ‘Ben bu şaibeler nedeniyle zaten gelir kaybına uğradım, size vaat ettiğim parayı veremeyeceğim’ dedi.
· Bu tehdit futbol dünyasının bütün paydaşlarını telaşa soktu. Bir ara formül bulundu, bu seneye mahsus küme düşme cezasının yerine puan silme cezasının verilmesi ve bu arada Digitürk’le olan sözleşmenin de ihalesiz üç yıl daha uzatılması konusunda anlaşmaya varıldı.
· Futbol Federasyonu olağanüstü genel kurul topladı ama üzerinde anlaşmaya varılan, hatta UEFA’nın bile ikna edildiği söylenen değişiklik genel kurulda kabul edilmedi.
· Bunun üzerine Mehmet Ali Aydınlar Başkanlığındaki federasyon istifayı tartıştı ama nedense istifa gerçekleşmedi. Tam ‘Eski tas eski hamam’ denmeye başlamışken ertesi gün Mehmet Ali Aydınlar pek de inandırıcı olmayan bir teknik/idari gerekçe ve son derece ikna edici olan kişisel gerekçelerle istifasını verdi.
· Federasyonun futbolla ilgili şu veya bu yönde bir karar almamış olmasının, taa geçen yıl ağustos ayında yapılabilecek olan bir şeyin bugün dahil yapılmamış olmasının bedeli, Türk futbolunun gittikçe dibe ve daha dibe vuruyor olmasından başka bir şey değil.
· Şimdi büyük ihtimalle müstafi federasyonun almadığı kararları almamaya devam edecek yeni bir federasyon yönetimi için tam gaz kulis çalışmaları yapılıyor.