EVDEN çıktım, 50 metre ya gitmiş ya gitmemiştim kaldırımda durup sohbet eden iki kişi dikkatimi çekti.
Aralarında Kürtçe konuşuyorlardı. Belli ki demokrasiye ve Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına karşı suikast hazırlığı içindeydiler. Ürktüm. Yolumu değiştirdim hemen.
Şaka bir yana, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’in sözleri gerçekten çok yadırgatıcı. Ve açıkçası, benim tanıdığım Ömer Çelik’e pek de yakıştıramadığım sığlıkta sözler bunlar. Önce ne demişti Ömer Çelik, bir hatırlayalım: “Türkiye demokratik bir toplumdur, her şey tartışılır. Bu tartışmaların hangi zamanlama ile gündeme getirildiği, nasıl sevk ve idare edildiği önemlidir. Maalesef Demokratik Toplum Kongresi, ona yakın duran siyasi parti, temel birtakım kavramları, demokratik kavramları Türkiye’deki demokratikleşmeyi yaralayacak, Türkiye’deki demokrasi sürecini sakatlayacak şekilde işlevselleştiriyor. (...)Türkiye’de gerçekten demokrasi, diyalog isteyenler, bu özerklik tartışmasıyla, bu resmi dilin iki dil olması tartışmalarıyla demokratikleşmeye ve açık toplum düzenine karşı son derece zararlı bir pozisyon almış oluyorlar. Son özerklik tartışmalarını, resmi dilin iki dilli olması tartışmalarını, gerçek demokratikleşme sürecine, gerçek açık toplum arayışlarına suikast teşebbüsü olarak görüyorum.” Vay vay vay... Eskinin ‘Memlekete komünizm lazımsa onu da biz yaparız’ diyen Kemalistleri, Ömer Çelik’in sözlerini duysalar pek bir sevinirlerdi herhalde. Ülkeye demokrasi getireceklermiş ama her şeyin bir sırası varmış, sırayı bozanlar ‘demokrasiye karşı suikast teşebbüsü’nde bulunmuş olurlarmış. Affedersiniz başöğretmenim, bilemedi çocuklar işte.
İki resmi dil istenip istenmediğini ben bilmiyorum ama velev ki istenmiş bile olsa bütün ana dilde eğitim ve ana dilin gündelik hayatta yaygın kullanılması tartışmasını ‘gördünüz mü resmi dilimizi değiştirmek istiyorlar’ cümlesine hapsedip boğmak için eskiden taşıdığınız ilkeli aydın gömleğinizi çıkarıp o bildik politikacı gömleğini giymeniz yeterli oluyor demek. Memlekette olup biten her aykırı tartışmayı AK Parti açısından bir beka, bir hayatta kalma meselesi haline getirme mantığını ve buradaki derin paranoyayı ayrıca konuşmak lazım.
İktidara reformist, değişimci olarak gelirsiniz, bir sürü iyi şey de yaparsınız ama sonunda o değişimin hızının gerisinde kalır, birden düzen partisine dönüşürsünüz. Turgut Özal’ın zamanında yaşadığı dramı anlaşılan bugün AK Parti yaşıyor. Hayırlı olsun, bir düzen partimiz daha oldu. Hoca, ‘Düzenin yabancılaşması’ derken bunu da kastediyordu.
Meteorolojide eksen kayması
BİRKAÇ gün önce bir gazetemizde hava durumuyla ilgili bir haber başlığı okudum: Sıcak Arap havası, dondurucu Avrupa soğuğunu Türkiye’ye sokmuyor. Belki dış politikadaki eksen kayması tartışmalarımıza bir katkısı olur bu meteorolojik durumun.
CHP heyecanı bir hafta süremedi
GEÇEN hafta sonu haber televizyonları bangır bangır Cumhuriyet Halk Partisi’nden söz ediyor, bu parti kurultayından canlı yayınlarla ‘yeni’ CHP’yi anlatmaya çalışıyorlardı. Kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu uzun sayılabilecek bir konuşma yaptı, konuşmasında da seçim programı ilan eder gibi 41 tane vaatte bulundu. Bu vaatler sadece bir gün konuşuldu, sonra bitti. Yani ‘Kurultay rüzgarı’nın kamuoyundaki etkisi bir hafta bile sürmedi. CHP kendisini iktidar alternatifi olarak konumlamak istiyorsa, öyle bir günlük saman alevi misali patlamalara güvenmektense daha kalıcı, uzun dönemli iletişim stratejilerine yönelmeli. Bu partinin Türkiye’nin ana siyasi gündemi hakkında söyleyecek yeni bir şeyleri olmalı.