Paylaş
1. Deprem sonrası arama-kurtarma konusunda yetersiziz.
2. Deprem sonrası yardımların koordinasyonu ve acil barınma ihtiyacını giderme konusunda son derece başarısızız.
3. Deprem değil bina öldürür; binalarımız depreme uygun dayanıklılıkta değil.
* * *
99 depreminin üzerinden 12 yıldan fazla zaman geçti. Ve Van’da büyük bir deprem yaşandı.
Gördük ki, bu üç dersin son ikisinden hâlâ geçer not alabilmiş değiliz.
Bir tek arama kurtarma konusunda 12 yılda çok sayıda yetişmiş elemanımız, yeterli ekipmanımız olmuş, olaylara hızlı müdahale edebilir hale gelmişiz.
Ama acil barınma ihtiyacı ve yardım koordinasyonu konusunda bir arpa boyu bile yol gitmemişiz. Depremin üstünden onca değerli gün geçtiği halde, ne barınma ihtiyacı yüzde 100 karşılanmış durumda ne de yardımlar koordine edilebiliyor.
Binalarımız konusu ise çok acıklı. Özel kişilere ait binalar zaten berbat durumda; kimse de kendi binasını adam gibi kontrol ettirip gerekirse onu güçlendirmeye kalkışmıyor.
Ama daha da vahimi kamu binalarının hali. Özellikle okul ve hastane gibi gün boyu içinde çok sayıda insanın olduğu binalar güvenilmez durumda; bu binaları düzeltmek için bir girişim de gözükmüyor.
Türkiye’nin önceliği, bir büyük İstanbul depremi de beklendiğine göre, sınıfta kalınan bu iki dersten bir an önce geçer not alabilir hale gelmek için çalışmak olmalı.
* * *
Meclis ve hükümetler bunun için vardır biraz da... Keşke Meclis bu iki konuda birer araştırma komisyonu kursa ve hükümete öneriler getiren raporlar hazırlasa.
Kim bilir, belki hükümet de bu raporların gereğini yapmaya kaynak ve eleman ayırır.
Seveyim derken boğarak öldürmek
VAN’daki depremin üzerinden daha birkaç saat geçmemişti ki, sosyal medyada Van için yardım kampanyaları düzenlenmeye başlanmıştı.
Yardımseverlik elbette güzel bir şey. Ama böyle durumlarda hep bir otorite ihtiyacı beliriyor: Biri bize nereye nasıl yardım yapacağımızı söylemeli. Bu söylenmeyince, herkes her önüne geleni yardım diye Van’a göndermeye başlıyor ki, bu yardım türü depremin kendisi kadar sorun çıkarabiliyor.
Nitekim sorunla ilgili çarpıcı bir haber ve fotoğraf dünkü Radikal’in kapağını süslüyordu.
* * *
Van’a her gün Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından tam 150 TIR dolusu yardım ulaşıyor.
150 TIR. Dile kolay. Bu kadar yükü kim indirecek TIR’lardan? İmkansız ya, hadi indirdiniz, kim tasnif edecek? Diyelim tasnif işi de yapıldı, kim nasıl dağıtacak?
Van’da acil yiyecek-içecek-giyecek-barınma-temizlik yardımına ihtiyaç duyan yüzbinlerce vatandaş var.
Öteki tarafta da, bu ihtiyaçları karşılamak için geniş gönlünü ortaya koyan milyonlarca başka vatandaş.
O milyonların yardımını düzenli ve doğru şekilde ihtiyaç sahiplerine ulaştıracak organizasyon ise yok.
Panik halinde bebek maması yollayanlar, panik halinde battaniye, kışlık giyecek eşyası yollayanlar... Yollayalım elbette ama bunlar nasıl dağıtılacak?
Benim sorduğum bu soruyu soranlar da oluyor. Vazgeçecek değiller, kendileri gelip kendi yardımlarını dağıtmak istiyorlar.
Alın size bir karışıklık daha.
* * *
Bizim ihtiyacımız olan şey, kendisi belki yardım yapmayan ama yardımı organize edip dağıtan bir kurum, bir kuruluş. Gönüllü de olabilir, resmi de. Yeter ki kabul edilmiş bir otoritesi olsun, güvenirliği olsun, o ne derse herkes de onu dinlesin, yardımını ona göre yapsın.
Yardımı sadece kendi vicdanımızı temizlemek için yapmıyoruz, bir de işe yarasın istiyoruz.
Bu organizasyonu becerebilmemiz lazım artık.
Yoksa seveyim derken yavrusunu boğanlar gibi oluruz, ki şu an durum bu.
Çadırı evinin önüne kurmak istemek
DEPREM şehri sarsıyor, yıkıyor ve yüzbinlerce insan sokağa dökülüyor. Çoğunun binası şu veya bu kadar hasarlı. Sağlam olsa da, insanlar evlerine girmek istemiyorlar.
Tabii bu sebeple acil barınma ihtiyacı büyüyor. Büyüse de bu ihtiyacı karşılayacaksınız, başka çaresi yok.
Ama her zaman her yerde olduğu gibi bir ihtiyaç daha ortaya çıkıyor: İnsanlar evlerinden çok da uzağa gitmek istemiyorlar.
Benzer bir durum Amerika’da New Orleans’ı vuran Katrina felaketinde de ortaya çıktı. Evlerini bırakamadı insanlar, yağmadan hırsızlıktan korktukları için.
Van’da da bu yaşanıyor günlerdir. Tam da bu sebeple çadır kent kurulamıyor, yardım düzenli biçimde ulaştırılamıyor. Çünkü herkes çadırını kendi evinin yakınına kurmak istiyor.
Dediğim gibi bu Türkiye’ye özgü bir sorun değil, bu çeşit felaketler dünyanın neresinde yaşansa benzer bir kaygı ortaya çıkıyor. Bu kaygıyı gidermek ve insanları çadır kentlere çekebilmek gerekiyor.
Nasıl olacak bu iş? Elbette şehrin güvenlik ihtiyacının karşılanmasıyla, insanlar evlerini kapadıklarında onların soyulmayacağına, yağmalanmayacağına dair kendilerini güvende hissetiğinde olacak bir şey bu.
Sınıfta kalınan derslerden
biri de bu maalesef.
Paylaş