Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Çankaya’ya çıkıp, hükümetin ‘çözüm süreci’ adını verdiği süreci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e şikayet etmesi, üzerinde önemle durulması gereken bir dizi gelişmenin habercisi gibi duruyor.
CHP’nin Kürt sorununun bitirilmesi ve PKK’nın dağdan indirilmesini öngören süreci nasıl gördüğünü, kendisine ait çözüm önerileri veya kırmızı çizgileri olup olmadığını tam olarak bilmiyoruz. Ama bildiğimiz, başlangıçta Kemal Kılıçdaroğlu’nun sürecin sürmesi için hükümete ‘avans verdiğini’ açıklamış olması. Tabii anlaşılan CHP içindeki ulusalcılar bastırdıkça bu avans tükenmeye başladı; Çankaya Köşkü’nden randevu istenmesi en önce bunun belirtisi. Çünkü görüşmenin ardından Kılıçdaroğlu’nun sürecin ‘illegal zeminde’ yürütüldüğünü söylemesi, yani süreci temelinden eleştirmeye başlaması manidar. Esasen CHP’deki ulusalcıların etkisini arttıran başlıca gelişme, üç BDP’linin İmralı’da Abdullah Öcalan ile yaptıkları görüşmenin notlarının Milliyet gazetesinde yayınlanması oldu. Kabaca şöyle düşünüyor CHP’li ulusalcılar ve (galiba artık) Kemal Kılıçdaroğlu: PKK’nın ve BDP’nin bazı talepleri Anayasaya konacak, bu arada Başkanlık sistemi de Anayasaya yerleşecek ve böyle bir Anayasa referanduma sunulacak. CHP’nin (ve MHP’nin de) kabusu bu. Bu kabustan ötürü de, CHP iktidar partisine ‘çözüm süreci’ konusunda verdiği mahçup desteği, daha doğrusu ‘köstek olmama’ halini de geri çekiyor. CHP sahiden geri çekiliyor, bir anlamda MHP’nin kategorik olarak çözüm sürecine karşı olan pozisyonuna yaklaşıyorsa, kendi kabusunu kendi eliyle gerçek kılmaya uğraşıyor demektir. Çünkü CHP ve MHP’nin Ak Parti’yi yalnız bırakması, bu partiyi BDP’ye yaklaştırır. Ve CHP’nin korktuğu çeşit bir Anayasa değişikliği sahiden gündeme gelebilir. Böylesi bir Anayasa değişikliğinin referanduma sunulması, herkes için büyük riskler içerir. Referandumdan evet oyu çıkarsa, CHP ve MHP çok ama çok uzun süre için bu ülkede belirleyici siyasi aktör olmaktan çıkarlar, muhalefete mahkumiyet süreleri uzar. Hayır oyu çıkarsa bu başkanlık sisteminin reddi için verilmiş bile olsa barışın ve çözümün reddedilmesi gibi anlaşılır; ülkemiz uzunca bir süre için karanlığa gömülür. İşte bu paradoks yüzünden, üzerinde yeterli uzlaşma olmayan böylesi bir Anayasa değişikliği paketinin referanduma sunulması, Türkiye’de tarihin kırıldığı önemli anlardan biri olacaktır. ‘Çözüm süreci’ ile başkanlık sistemini aynı paketin içine Ak Parti, hatta bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan koydu. İmralı görüşme notları sadece bu pazarlığın bu biçimde yapıldığının veya BDP tarafından yapılmak istendiğinin teyidi oldu. CHP’nin bu aşamada, toptan her şeyi reddetmek dışında kullanabileceği onlarca siyaset seçeneği var ama maalesef bu parti önce eyleme geçip sonra düşünme alışkanlığı kazandı, seçimin ardından Meclis’i boykot kararından beri. Öte yandan içine girilmiş gibi gözükülen yeni siyasi kutuplaşmada Ak Parti’nin hiç risk taşımadığını, CHP’lilerin tepkisine neden olan planı uygulaması halinde hiç kayıp yaşamayacağını düşünmek de doğru değil. Onlar açısından da onlarca farklı siyasi seçenekten sadece bir tanesi bu. ‘Çözüm süreci’ni daha başlamadan baltalayacak veya topal bırakacak çok hassas bir döneme girildi. Başbakan Erdoğan’ın CHP’ye tepkisi mutlaka olacaktır. Benim merakım bu tepkinin tonu ve dozu ne olacak. Eğer Erdoğan da Kılıçdaroğlu gibi ipleri kopartır tarzda tepki verirse, bu maalesef çok tatsız bir dönemin habercisi olacaktır. Hiçbir şeyi kırıp dökmeden yapamıyor olmak, sahiden üzücü.