Paylaş
Şimdilerde gazetecilikte erkek egemenliği biraz olsun seyreldi belki ama benim mesleğe başladığım ilk yıllarda durum fenaydı.
Mesela ben 1978 sonunda Cumhuriyet Gazetesi’nin spor servisinde çalışmaya başladığımda, gazetenin köşe yazarları hariç bütün editoryal kadrosu tek bir büyük salona sığardı. Ve bu koca salonda dört kadın vardı sadece: Şükran Soner, Ümit Alemdar, Meral Tamer ve Emine Uşaklıgil.
Evet, sonuncusu patrondu ama henüz stajyer patron. O yüzden dış haberler servisinde Meral Tamer ve Osman Ulagay’la birlikte oturur, sabahtan akşama daktilo başında çalışırdı.
Yüz tane erkeğin arasında olmak nasıl bir duyguydu bu dört kadına sormak lazım. Benim de annem gazeteciydi ve onun meslekteki yıllarında bütün Babıali’deki kadın sayısı üçü-beşi geçmiyordu.
Her neyse, 80’li yıllarda bizim katta kadın sayısında sınırlı bir artış oldu. Hasan Cemal, harita yayınlamayı çok seven bir genel yayın müdürüydü, o sayede Cumhuriyet’in bir grafik servisi oldu, burada da dünyanın en çalışkan iki kadını görev aldı. (Bu arada başka servislere de kadın gazeteciler gelmeye başlamıştı ama hala sayıları azdı.)
80’lerin ortasında bu bizim gül gibi grafik servisimize bir gün bir kadın daha katıldı. Bu genç kadın, efsanesiyle birlikte gelmişti. Adı Lian, soyadı Mit’ti. Beyaz Rus asıllıydı. İtalya’da grafik okumuştu. Bir İtalyan’la evlenmiş, ondan çocuğu olmuş, sonra boşanmış ve sağlık sorunları da olan küçük çocuğunu alıp Türkiye’ye dönmüştü.
Küçük çocuğunu doyurabilmek için çalışması gereken bu genç kadının hikayesinin bizim Cumhuriyet’in yazıişleri katında nasıl bir ‘şefkat’ duygusu patlamasına yol açtığını, bizim erkeklerimizin Lian Mit’e yardımcı olabilmek için nasıl gündüzleri masasının etrafında pervane olduklarını görmek hayata ilişkin derslerle doluydu.
Sonra sonra gece falancayla filan meyhaneye gittiğini,
oradan ayrılıp bir başka arkadaşımızla falanca barda buluştuğunu vs dinlemeye başladık. Erkek toplumunun en fena özelliği, erkeklerin birbirleriyle konuşmasıdır. Burada farklı olan durum, Lian Mit’in bütün erkekleri bir diğerine söylemesi, onları baştan haberdar etmesiydi.
Ama gariptir, herkes herkesin hikâyesini bilse de öyle kıskançlık kavgaları falan da çıkmıyordu. Gazetenin erkekleri birbiriyle yarış halinde Lian’a ‘şefkat’ gösterme peşindeydi. Ona hediyeler alanlar, çocuğunun hastane masrafı için katkı sağlayanlar, borç verenler, kefil olanlar...
Artık her şey çok rahatsız edici olmaya başladığında Lian Mit işten çıkarıldı; çünkü aslında iş falan yapmıyordu. Grafik yapmayı bilmediğini ben daha Lian Mit’in işteki ikinci gününde tespit etmiştim, o sıralar Ümit Kıvanç’la birlikte yaptığımız ‘Siyaset’ eki için bir siparişim bir türlü yapılamayınca...
Ama yine de işten çıkarıldığında üzüldüm; onun peşinde bir ümitle dolaşmaktan iş yapamaz hale gelen hiçbir erkeğe hiçbir şey olmamıştı.
Kısa süre sonra Lian Mit’in Nokta Dergisi’nde işe girdiğini öğrendik. Nokta’cılar bizden Lian Mit’le ilgili bilgi/dedikodu soruyorlardı sürekli, bu sayede Cumhuriyet’in erkekleri olarak bizler de Lian Mit’ten haberdar olmaya devam etmiş oluyorduk.
Derken bir haber geldi, Lian Mit, genel yayın yönetmeni ve başyazarın özel danışmanı olarak Güneş gazetesine işe alınmıştı. Hem de Nokta dergisinde işten atıldıktan hemen sonra.
19 Nisan 1987 Cumhuriyet’in içinde bombanın patladığı gündü. Çünkü o gün piyasaya çıkan Nokta dergisinde bizim Lian Mit birkaç sayfalık bir haberin konusuydu.
Lian Mit, Nokta dergisini yayınlayan Gelişim Yayınları’ndaki erkekler arasında da aynen Cumhuriyet’te yarattığı dalgalanmayı yaratmış, fakat biraz daha ileri giderek pek çok kişiyi evine aldığı müzik seti, TV, buzdolabı, çamaşır makinesi vs için kefil etmişti. Gelişim’in erkekleri ellerinde borç senetleriyle kalakalmışlar, Lian Mit gitmişti.
Zaten Nokta’nın haberine göre Lian Mit’in adı da yalandı, özgeçmişi de. Ne Beyaz Rus’tu, ne İtalya’ya gitmişti, ne evlenip boşanmıştı ne de çocuğu vardı. Sıvaslı bir genç kadındı. Adı Aytaç’tı. 23 yaşındaydı.
Türkiye’nin en ‘uyanık’ ve en ‘külyutmaz’ geçinen erkekleri aylarca bir ‘mitoman’ın anlattığı ‘mit’lerin peşinde helak
olmuştu. Üstelik dalga geçer
gibi Mit soyadını kullanıyordu Sivaslı Aytaç.
Bir Lian Mit öyküsü
AKŞAM Gazetesi’nde Türe Özçelik, 10 Ekim 2009’da köşesinde bir Lian Mit öyküsü anlattı, yazının bir bölümü durumu benden iyi anlatıyor. Paylaşıyorum:
“Bir gün çalıştığım gazetenin ofis boylarını bir telaştır aldı. Salavatla çıktığımız, kırmızı halılı yönetim katına sandalyeler, masalar taşındı. ‘Sonra yine veririz’ diye benim masamdaki telefon söküldü. Yan masamdaki daktilo alındı. Hoop, bir saat içinde yönetim katında bir oda, Lian Mit için hazırdı. Günler günleri kovaladı. Yaşlarımız yakın olduğu için belki de, Lian Mit beni pek sevdi. Güzelim odasını bırakıp aşağıda, benim masamda vakit geçirmeye başladı. Bir gazetenin üst düzey yöneticisiyle sürekli telefonlaşma halindeydiler ama bizim gazetenin yönetimine de boncuk dağıtmaktan geri durmuyordu. Bu arada nadiren hazırlamak üzere üstlendiği yazı konuları için sürekli benden yardım istiyordu. Müdürü ‘Dansın tarihçesini hazırlar mısın?’ demiş. Evde hazırlayıp eline vermiştim. O güne kadar benim yazılar kesilip biçilirken, onun için yazdıklarım, tam sayfa yayınlanıyordu. Elbette, Lian’ın imzasıyla. Genel Müdür Yardımcısı 400 bin lira alırken, onun ederi 550 bindi. Lian, o dönemde pek çok yöneticiyle birlikte oldu, onlardan borç aldı. İşin komiği hepsi birbirinden habersizdi. Sonra işin kokusu çıkmaya başladı ve Lian Mit bu trafiği iyi idare edemediğinden, derdest edilip gönderildi.”
Paylaş