Paylaş
Son günlerde yaşanan tartışmalardan rahatsız olduğu da her halinden belli.
San Francisco’dan Ankara’ya doğru uçarken havada yaptığımız sohbette Cumhurbaşkanı Gül, Uludere’de Türk savaş uçaklarının çoğu çocuk 34 vatandaşı öldürmesi olayı için sözlerine ‘Bir kere şunu anlamalısınız: Hepimiz ama hepimiz, yani bu devlette karar verici konumda olanların hepsi çok derinden, çok samimi üzüntü duyduk bu olayda. Tarifi mümkün olmayan bir üzüntü duyduk’ diyerek başlıyor.
Arkadan özeleştiri geliyor:
‘Bizim duyduğumuz bu üzüntüyü vatandaşın da anlaması lazım. Bu da bizim davranışlarımızla olacak. Üzüntümüzdeki samimiyeti kanıtlar biçimde davranacağız.’
Tam bu cümleden sonra ben araya giriyorum, ‘Evet ama İçişleri Bakanı o kadar üzgün gibi konuşmuyor galiba...’ diyorum. Cumhurbaşkanı devam ediyor:
‘Başkalarına bir şey söylemek istemem ama biz üzüntümüze uygun davranmak zorundayız. Bu üzüntünün çok samimi olduğunu vatandaşımıza anlatabilmeliyiz. Özellikle bölge insanına... ‘
Bu noktada gazeteci arkadaşlar ‘özür’ tartışmasını hatırlatıyor. Cumhurbaşkanı sürdürüyor: ‘Özür de dilenir ama ben burada onun da ötesinde bir şeyden, özrün de ötesinde bir şeyden söz ediyorum. Bu derin üzüntüyü özellikle bölge halkına anlatabilmeliyiz.’
Peki acaba geç kalınmadı mı, aradan beş aydan fazla zaman geçti... Cumhurbaşkanı Gül bu eleştirileri çok kabul etmiyor: ‘Ben duyduğum derin üzüntüyü bu devletin başı olarak olaydan iki gün sonra ifade ettim. Ama dediğim gibi bunu halka yeterince yansıtamadık.’
Bu noktada süreçlerin uzaması hatırlatılıyor. Cumhurbaşkanı bunun üzerine adli soruşturmayı anlatmaya başlıyor:
‘Bakın burada önemli olan bir şey var. Adli soruşturmayı yürütenler bu konuyla ilgili her türlü bilgiye, belgeye ulaşabiliyor mu? Benim bildiğim kadarıyla evet ulaşabiliyorlar. Eskiden hatırlayın daha ilk günden karartma olurdu. Bugün bu yok. Geçmişin o kötü olaylarından hep ders alındı, savcılardan hiçbir şey saklanmıyor. Açık söyleyeyim, hükümetin iradesi de Genelkurmay Başkanlığı’nın iradesi de bu yönde. Zaten Genelkurmay Başkanı bu olaydan kısa süre sonra bana geldi, olayı anlattı, sonra da savcı sorunca her şeyi vereceğiz, dedi.’
Bizim sormamıza gerek olmadan Cumhurbaşkanı devam ediyor:
‘Silahlı kuvvetler de çok üzüntülü. En çok üzülenler de bunu yapma durumunda olanlar, bu mekanizmalarda rolü olanlar. Kasıtla yapılmış olsa bu üzüntü olur mu? Ama tabii bütün bu prosedürleri de gözden geçirmeliyiz. Kurallarımızda, prosedürlerimizde eksikler olup olmadığını bize yargı söyleyecek.’
Burada araya girdim. Acaba Devlet Denetleme Kurulu, TSK’nın bu çeşit durumlarda ölümcül silah kullanma prosedürlerini araştırıp bir rapor yazamaz mıydı?
Belli ki Cumhurbaşkanı ya bu konuyu düşünmüş ya da böyle bir soru bekliyormuş, tereddütsüz cevap verdi: ‘Mevcut Anayasaya göre DDK biliyorsunuz TSK’yı araştıramıyor. Ama eğer TSK Devlet Denetleme Kurulu’nun görev alanına girseydi tereddüt etmez, hemen gereken talimatı verirdim.’
Bu cevabın ardından genel manada Kürt meselesine geçildi. Cumhurbaşkanı, biliyorsunuz daha önce bir yurt dışı gezisine giderken ‘Çok güzel şeyler olacak’ demişti. Şimdi de bir yurt dışı geziden dönüyoruz...
‘Bakın Türkiye’nin önündeki en önemli mesele bu. Eğer bu meseleyi çözebilmiş olsak, en basitinden halkımızın refahını ikiye üçe katlama imkanımız olacak. Ama çözüme ne kadar yakınız derseniz bunu söylemek zor. Bazen bu konuda iyimser oluyorum, bazen o kadar iyimser olmuyorum.’
Bu cümleyi duyunca dayanamadık elbette, ‘Yani şu an kötümser misiniz çözüm konusunda’ dedik. Cumhurbaşkanı sürdürdü: ‘Söyledim, bu meseleyi en önemli meselemiz olarak görüyorum. Vaktiyle gereken önem verilmiş olsaydı bugün bu gündem olmazdı. Biz de gelecekte gündemde artık bu konu olmasın diye uğraşıyoruz. Aslında bu konuda BDP’ye de çok büyük görevler düşüyor.’
Bu son cümlenin ardından Cumhurbaşkanı ansızın Uludere konusuna döndü, ‘Uludere’den duyulan acıyı ve hassasiyeti halka algılatmamız lazım’ dedi.
Gördüğüm Türkler çok heyecan vericiydi
SAN Fracisco’da kaldığımız otelin önünde Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan ile sohbet ediyoruz. Tan, ‘Bu yakadaki Türkler ve talepleri çok farklı’ diyor.
ABD’nin doğu yakasında yaşayan Türklerin konsolosluk hizmetleri ile ilgili her zaman şikayetleri olurmuş. Batı yakasından ise bir şikayet gelmemiş. Büyükelçi de şaşırmış ki bu durumu bizle sohbetinde anlattı.
Dönüş yolunda Cumhurbaşkanı da benze bir gözlemini anlattı:
‘ABD’nin Batı yakasında yaşayan Türkler, kelimenin tam anlamıyla Türkiye’nin kreması. Hepsi okumuş, başarmış insanlar, benim burada gördüklerimim neredeyse tamamı kendi girişimini yapmak üzere, şirket kurma peşinde. Bu çocuklar bizim gençlerimize rol model olmalı. Çok heyecan vericiydi onlarla tanışmak.’
Ermeni açılımı ölmedi
CUMHURBAŞKANI Gül’ün dönüş yolunda bize verdiği ilginç bilgilerden biri, kendisinin Erivan’da Ermenistan-Türkiye milli futbol maçına giderek başlattığı ‘Ermenistan açılımı’ ile ilgiliydi:
‘Ben bu girişimi tamamen ölmüş olarak görmüyorum. Hem Türkiye’nin, hem Ermenistan’ın hem de Azerbaycan’ın bu sorundan kurtulması lazım. Şunu da söyleyeyim, bu konuda görev verdiğimiz bazı sivil kuruluşlar da var, onlar hala çalışıyor. Mevcut statükonun kimseye bir faydası yok. Herkes de bunu biliyor. Bu sorunlar çözülmeli.’
1 yıl önce mangalda kül bırakmayanlar nerede
GEREK Chicago ve San Francisco’daki sohbetlerimizde ve gerekse dönüş yolundaki sohbetimizde Cumhurbaşkanı ile en uzun konuşulan konulardan biri Suriye konusu oldu.
Chicago’da iki kez bize ‘yazılmamak üzere’ diye bazı şeyler söyledi, kendi bir yorumunu ve görüşünü bizlerle paylaştı. Bunu elbette yazmıyoruz ama dönüş yolunda söylediği bir söz açıkçası benim çok dikkatimi çekti.
Konu yine Suriye. ‘Bundan bir yıl önce, beş-altı ay önce çok bağıran, bir iki gün bile bekleyemeyecek kadar acelesi olanlar bugün nerede? Orada insanlar ölmeye devam ederken neden onların sesi çıkmıyor?’
Cumhurbaşkanı isim vermiyor ama kastettiği ülkeler Amerika ve Fransa. Gerçekten de, hatırlayın, bundan beş-altı ay önce her yerde ‘Suriye’ye Libyavari bir müdahale bagün mü olacak yarın mı’ diye konuşuluyordu. Çünkü ABD ve Fransa sert açıklamalar yapıyordu.
Şimdi ise sanki Suriye meselesi Türkiye ile Suriye arasında bir meseleymiş gibi davranılıyor.
Paylaş