İki kafadar rotayı hazırlarken konseptleri dünyadaki festivaller oldu. Kolombiya’dan başladıkları maceraları 4 kıtada 10 ay sürdü. Bu süre içinde 25 ülke, 70’den fazla şehir, yaklaşık 61 bin km. yol yapıp 11 festivale katıldılar!
Ne zamandan beri arkadaşsınız, sürekli beraber mi seyahat edersiniz?
Furkan: Çocukluk arkadaşıyız. Yurtiçi ve yurtdışı bir çok seyahatimiz oldu. Ya bir festivale ya da ekstrem sporların peşine düştük. Dünya turuna çıkmadan önce sekiz ülke gezmiştim. Bunun dördü Serhan’laydı. O da bugüne kadar 13 ülke gezdi.
Seyahat, sizi birbirinize bağlayan en büyük unsur olmuş o zaman...
Serhan: Evet. Farklı kültürleri tanımak çocukluğumuzdan gelen bir tutku. Kendi ayaklarımız üzerinde durmaya başladıktan sonra hem benim hem de Furkan’ın uluslararası gezileri başladı. Bir de ‘Couchsurfing’ sayesinde birçok seyyahı evimde ağırladım. Her yıl en az 15 misafirim oluyordu. Böylelikle onların hikâyeleri beni seyahate daha da teşvik etti.
Dünya turuna çıkmaya nasıl karar verdiniz, bir anda mı oldu?
Rüya gibi çiftlik tatili
İstanbul’da artık beton yığını çok, yeşil alan yok... Haliyle doğaya her gün daha fazla özlem duyuyoruz. Bu nedenle iki günlük çiftlik hayatı iyi hissetmenizi sağlayacak. ‘Büyükannenin Çiftliği’ İzmit’ten Köseköy’e doğru giderken, 5 km. uzaklıkta. Yani İstanbul’dan en fazla bir buçuk saat... Burada eski Türk geleneklerini yaşayıp, doğa ve hayvanlarla iç içe olabilirsiniz. Ayrıca, çiftlikte doğal olarak üretilmelerine özen gösterilen taze sebzeleri, süt ürünlerini tadıp alabilirsiniz. Küçük evlerden oluşan çiftlikte, dört kişilik konaklamanın fiyatı: 300 TL. (0262 322 41 20)
Turkuvaz deniz ve Saroz manzarası
Ne eğlence olsun, ne de adrenalin, sadece deniz, kum ve güneş üçlüsüyle bu hafta sonunu geçireyim diyorsanız, rotanızı Erikli’ye çevirin. Burayı özel kılan ise İstanbul’a üç saat uzaklıkta ve turkuvaz denize sahip olması. Özellikle İtalyan Koyu (Kale Koyu) tertemiz bir plaja sahip. Yalnız deniz biraz derin olduğu için fazla açılmamanızda fayda var. Gökçetepe Tabiat Parkı’nda ise mangal alanlarında kendin pişir kendin ye yapabilir, çadır kiralayıp konaklayabilirsiniz. Buzdolabı, elektrik ve suyun olduğu çadır kiralama: 120 TL. (444 45 27)
Büyük bir tutkuyla bağlandığınız şeyler var mı? Örneğin bir kitap ya da bir film? Harry Potter hem kitapları hem de filmleriyle bağımlılıktan öte bir şey. Ben filmlerinden ziyade kitaplarına hayranım. Yaprakları çevirdikçe bitiyor diye üzüldüğüm en sevdiğim seri kitaplardan ikincisi... Harry’den özür dileyerek ikincisi diyorum çünkü ilk sıraya George R. R. Martin’in ‘Buz ve Ateşin Şarkısı’nı koyuyorum. ‘Taht Oyunları’ dersem sanırım anımsayacaksınız.
Şu sıralar hem serinin sekizinci kitabı ‘Harry Potter ve Lanetli Çocuk’ raflarda hem de kitabın yaratıcısı J.K. Rowling’in serinin içinde bahsettiği ‘Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?’ filmi vizyonda. Rahmi Koç Müzesi’de çok güzel bir şey yaparak ‘Sırlar Odası’ filmindeki uçan arabanın kopyasını müzede sergiliyor. Eğer seriye benim gibi hayransanız fırsatı kaçırmayın... Ben de bu hafta sonu müzenin yolunu tuttum.
Filmdeki önemi neydi?
Sırlar Odası filminde en akılda kalıcı sahne, Ron Weasley’nin babasının büyülenmiş Ford Angelinası’nı çalıp Harry Potter’la okulun yolunu tutmalarıydı. Asıl soru şu, neden Ford Angelina? Cevap basit. Çünkü bu şirin araba, yazar Rowling’in gençken en yakın okul arkadaşıyla birlikte kullandıkları araçla aynı model ve renkte... Şimdi o büyülü araba Haliç’te meraklıları bekliyor. Tarihi Hasköy Tersanesi, Açık hava sergileme alanı ve tarihi Lengerhane binasından oluşan müzeyi sihirli arabanın da içinde olduğu Lengerhane Binası’ndan gezmeye başladım. İçeri adım atar atmaz, ‘uçan güzel’ tüm şirinliğiyle karşıma çıktı.
Büyük panjuru ve içeri eğimli arka camlarıyla zamanına göre oldukça farklı bir tasarımı sahip. Hatta filmdeki aracın plakasını taşıyor. Hemen yanındaki monitörde de filmdeki o meşhur sahne gösteriliyor. İçeride kendimi koca bir otomobil tarihi kitabında gibi hissettim. Öyle ki, 1930’dan 1960’lara kadar en değerli klasik otomobiller burada. ‘Cadillac’tan tutunda en eski ‘Chevrolet’lere kadar.
Daha eskiler de var. Örneğin, 1922 Magirus İtfaiye Aracı, Birinci Dünya Savaşı’nda Müttefik Kuvvetler ve Osmanlı İmparatorluğu arasındaki çatışmalarda kullanılan Albion A10 röntgen arabası ve buharlı otomobil. Zaten müzenin en renkli bölümü de burası. Denizcilik, havacılık ve demiryoluyla ilgili maketler, bilimsel aletler, oyuncaklar ve özel koleksiyonlar sizi adeta içine çekiyor.
Evlenmeden önce de birer gezgin miydiniz?
Özge: Bu kadar çok olmasa da geziyorduk. Ama daha farklı konseptte. Atilla’nın motosiklet tutkusu her zaman vardı. Anadolu’nun birçok noktasına gitti. Ben daha çok uçak yolculuklarıyla arkadaşlarımla turistik geziler yaptım. Evlenince seyahate daha farklı bakmaya başladık. Görerek, hissederek, araştırarak ve eğlenerek gezmeyi öğrettik birbirimize.
İki tekersiz nerelere gittiniz?
Özge: İspanya’da Barselona, Malaga, Sevilla gibi yaklaşık 15 şehri gezdik. İtalya’da Roma, Cinque Terre, Napoli ve Amalfi olmak üzere 20’den fazla güzelliğe adım attık. Sonra Danimarka, Almanya, Fransa, Hollanda, Uzakdoğu derken baktık ki ayak bastığımız ülke 20, şehir sayısı da 100 olmuş.
Daha çok kültürel geziler mi yapıyorsunuz?
Atilla: Aslında sadece kültür denemez. Sporu da seyahatlerimize katıyoruz. Örneğin 2015 yazında Napoli, Vezüv, Pompeii, Sorrento, Capri, Amalfi gezimiz doğayı ve sporu harmanladığımız seyahatti. Positano’nun ‘Path of Gods’ isimli dağ yolunda keçiler eşliğinde trekking yapmıştık.
Neden seyahat hayatınızın vazgeçilmezi?
- Çünkü gezmek benim hayatımın ilacı. Gezmediğim zaman çok sıkılıyorum. Aslında bir insana olan aşktan bile öte bir duygu bu...
Nasıl başladı farklı kültürlere olan ilgi?
- Annem ve babam gezgin olunca ben onlardan daha çok gezmeyi sevdim. Seyahate aşılandım diyebilirim.
Onların seyahate başlama hikâyesi nedir?
- Annem orta okulda okurken şans eseri seyahatle ilgili olan ‘Cosmos’ dergisine bakmış ve “Dilerim bende bir gün dünyayı gezerim” demiş. Bu sözü aradan geçen yıllar boyunca unutmuş. Ta ki, onu gezdirecek babamla tanışana kadar. Babam anneme gezi duygusunu aşılamış ve ben dört yaşındayken Fransa ve ABD gezisiyle ailecek dünyaya açılmaya başladık.
O gün bugündür sürekli ailenizle mi geziyorsunuz?