Bir haftadır hem Türkiye'de olan biteni izliyorum, hem de yurtdışından gelen mesajlara, aramalara yetişmeye çalışıyorum.
Tunus'ta, Suriye'de, Mısır'da tanışıp oradaki olayları birlikte takip ettiğimiz meslektaşlarım beni arayıp mihmandar, fixer, stringer soruyor. Ve tabii bir de neler olduğunu…
En sık sorulan, tartışılan da "Bu, Türkiye'nin Tahrir anı mı?" Onlara verdiğim yanıtı size de söyleyeyim:
Hayır. Ortadoğu-Kuzey Afrika coğrafyasında insanlar, özgürlük ve hak almak için sokağa çıktı. Bugün Türkiye'de insanlar hak ve özgürlüklerini korumak için sokakta. Arada ciddi fark var…
Acil çıkış önündeki koltukları tercih edenler, hatta bazen bunun için daha fazla para vermeyi bile göze alanlar, birincil olarak elbette ki, ayaklarını rahat rahat uzatma derdinde. Oysa bu koltukta oturanların esas işi, biz pek düşünmek istemesek de ayaklarını uzatıp, yolculuğun keyfini sürmek değil, acil durumda uçağın tahliyesinde aktif rol oynamak.
ABD'li yazar Noah Gallagher Shannon da acil çıkışta ayaklarını uzatıp oturmak isteyenlerden birisiydi…
Ancak evdeki hesap, çarşıya uymaz misali, Shannon da Denver'a giderken keyifli bir yolculuk geçirmenin hayalini kurduğu sırada hiç ummadığı tatsız bir sürprizle karşılaştı.
“KALK, KALK, PİLOT ANONS YAPACAK”
PİLOT KABİNE GELİYOR
Pilotun içine sadece anons yapmak sinmemiş olacak ki, bir de kabine gelip, yolcuların arasında durup, durumu anlatma ihtiyacı duyuyor. Shannon'ın deyimiyle "kan ter içinde kabinin ortasına dikilen pilot" tüm yolculardan talimatlarına uymasını istiyor.İniş için hazırlıklar yapılırken, hosteslerden biri Shannon'ın yanına gelip, acil çıkış kapısıyla ilgili talimatlar vermeye başlıyor.
"Bu kapı sizin sorumluluğunuzda. Kapıyı gösterildiği şekilde açmanız ve 10 saniye içinde bu koltuklarda (hostes hem kapı açmayı hem de koltukları gösteriyor) oturanları tahliye etmeniz gerekiyor" diyor ve ekliyor: "Yapabileceğinize emin misiniz?"
GÖREVİMİZ: İMKANSIZİşte bu noktada Shannon, duygularını, "Üzerime beklenmedik bir sükûnet çöktü. Düşünebildiğim tek şey, benden imkansızı yapmamın istendiği ve benim de bunu o an itiraf edemeyeceğim için şu hayatta ağzımdan çıkan son sözlerin yalandan ibaret olacağı gerçeğiydi" diye anlatıyor.Ancak, İsrail hükümeti, Ortadoğu barış sürecinde bazı adımların atılmaya çalışıldığı bu dönemde diplomatik bir krize yol açmamak için konuyu sümen altında tutuyor.
Bu önemli buluş, önce İsrail'de İbranice yayın yapan bazı gazetelerin iç sayfalarında kendine yer buldu. Sonra Tropper olayın peşini bırakmayınca, İngilizce birkaç ufak tefek internet sitesi daha haber yaptı.
Ben de tesadüfen bir Google aramasında rastladım bu habere. Sonra spesifik olarak bu konuyu araştırmama rağmen bu gizemli sütunla ilgili pek fazla kaynağa ulaşamadım.
Gizemli sütunun öyküsü, Tropper'ın Hz. İsa'nın doğum yeri, tüm semavi dinler için kutsal bir yer olan Kudüs yakınlarındaki Beytüllahim'de yaptığı bir gezide başlıyor.
TESADÜFİ KEŞİF!
Bizim kendi yoğun gündemimizde pek fark etmedik ama bu hafta içerisinde Oslo'da önemli bir toplantı düzenlendi. Oslo Özgürlük Forumu adı verilen bu toplantı bu yıl beşinci kez yapıldı. Burası önemli bir platform. Zira, her yıl tüm dünyadan insan hakları ve barış aktivistlerini bir araya getiriyor. Özellikle de Ortadoğu ve Asya'dan gelen katılımcılar, ülkelerindeki durumu, çarpıklıkları anlatabilecekleri bir sahne buluyor.
Ancak bu yıl öyle bir şey oldu ki, üç günlük toplantıda konuşulan, edilen her şeyi gölgede bıraktı...İki yılı aşkın bir süredir ortada olmayan, akıbeti hakkında kimsenin bir şey bilmediği ve özellikle insan hakları ve demokrasi çevrelerinde oldukça yakından tanınan Bahreynli bir akvitistin forumda bir konuşma yapacağı açıklandı.
"Online aktivizm" çevrelerine bomba gibi düşen bu haber, önce büyük bir sevinç ve hayretle karşılandı. Ardından herkes aynı soruyu sormaya başladı: Peki ama neredeydi bunca zamandır ve Oslo'ya nasıl geldi?
İsrail'in bu hafta içinde ikinci kez Suriye'yi vurması da işte bu "durum değiştirecek" gelişmelerden biri. İsrail, önce 2 Mayıs'ta, sonra 4 Mayıs gecesi Şam yakınlarındaki bazı hedefleri vurdu.
İsrail'in neyi, neden vurduğu konusunda elimizde resmi bir açıklama yok. Ancak bağımsız haber sitelerinde yer alan istihbarat kaynaklarına ve güvenlik uzmanlarına dayandırılan yazı ve haberlerden ipuçlarını bulmak mümkün.
Buralarda yer alan bilgilere göre, İsrail'in esasen pek de Esad rejiminin düşme sürecini hızlandırmak gibi bir amacı yok. Amaç çok farklı...
İSRAİL’İN ÖNCELİĞİ KENDİ GÜVENLİĞİ
O da, kendisinin Ortadoğu'daki güvenlik durumunu dramatik şekilde değiştirecek bir gelişmeye engel olmak.
Bu gelişme de kesin net bir şekilde, Suriye'nin elindeki bazı silah ve füzelerin Lübnan'ın güneyini kontrol eden Şii Hizbullah'ın eline geçmesi.
Bu silahları da kabaca üç grup altında toplamak mümkün.
Bahsettiğim kişi Amanda Knox. Tüm dünyada ve bizde de çok haberi yapıldı. Güzelliği sayesinde resimleri bol bol süsledi gazetelerin birinci sayfalarını.
Nasıl süslemez ki? 25 yaşında güzel bir Amerikalı. İtalya'da ev arkadaşını öldürdüğü iddiasıyla yargılanıp, önce 25 yıla çarptırılıyor, sonra beraat ediyor. Hapiste kaldığı dört yılın sonunda ülkesine geri dönüyor. Sonra beraat kararı da bozuluyor, yeniden yargılama ihtimali beliriyor.
İşte tam bu dönemde Knox'un da "Waiting to be Heard" adını verdiği kitabı piyasaya çıkıyor. Avans olarak da 4 milyon doları cebe attığı söyleniyor.
OLAYDA YOK YOK…
Zira, Ortadoğu fena bir yangın yerine dönmüş durumda. Başrolde elbette ki Suriye var. Bitmiyor, yatışmıyor, Suriye'de yangın. Hem Esad rejimi hem de bazı bölge ülkeleri yangına körükle gidiyor.
Suriye'nin etnik ve mezhep yapısı, batarken yanında tüm bölgeyi de götürecek nitelikte. Nitekim bunun sinyalleri de son dönemde özellikle iki ülkeden giderek yoğun şekilde gelmeye başladı:
Lübnan ve Irak…
Suriye'deki çatışmalar, son birkaç haftadır sınırın Lübnan tarafına sıçramış durumda. Suriye’nin Lübnan sınırında bulunan ve şu anda muhaliflerin elinde olan El Kuseyr'de yoğun çatışmalar yaşanıyor.
İddialara göre, Suriye ordusunun hava desteği altındaki Şii Hizbullah'a mensup silahlı militanlar, El Kuseyr'in geri alınmasına yardımcı olmak amacıyla sınırı geçip, bu kente doğru ilerlemeye başladı.
Hatta, Hizbullah destekli Suriye ordusu, muhaliflerin eline geçen bazı yerleri geri de almayı başardı.
Malum, önce Boston'da bombalar patladı, sonra da Teksas'ta gübre fabrikası havaya uçtu. Bunların dışında "ABD'nin çok iç siyaseti" denilerek, bizde pek haber olmayan gelişmeler oldu.
Esasen hepsini alt alta koyduğumuzda çok ABD toplumunda pek de sağlıklı olmayan bir gidişata işaret ediyor.
Sıralayalım:
ABD'de Yüksek Mahkeme, geçtiğimiz günlerde eşcinsel evliliklerin yasaklanmasına itiraz eden iki başvuruyu görüşmeye başladı. Kararın Haziran'da çıkması bekleniyor.
Her ne kadar dünyanın en liberal ve özgürlükçü ülkelerinden biri olsa da, toplumun bam tellerinden biri eşcinsel evlilikler.
Yapılan kamuoyu yoklamaları, artık ABD halkının kılpayı da olsa çoğunun eşcinsel evlilikleri onayladığını ortaya koymasına rağmen, başta muhafazakarlar olmak üzere, bazı güçlü gruplar çeşitli nedenlerle bu hakkın federal boyutta tanınmasına karşı çıkıyor.
Zaten mahkemenin görüşmeleri de bir yanda protestolar, diğer yanda destek gösterileriyle başladı.
Bu toplumsal çatışma, ilk başta demokratik eylemlerle vücut buluyormuş gibi görünüyor. Ancak esas sıkıntı ayrıntılara inince görülüyor. Özellikle birkaç yıldır, okullarda eşcinsel ergenlere yönelik "zorbalık" (bullying) artış gösteriyor. Bu da kaygı verici bir eğilimin işaretleri olarak görülüyor.
SİLAH SATIŞI TARTIŞMALARIABD'de Yüksek Mahkeme, geçtiğimiz günlerde eşcinsel evliliklerin yasaklanmasına itiraz eden iki başvuruyu görüşmeye başladı. Kararın Haziran'da çıkması bekleniyor.