Çok büyük bir aksilik olmazsa, Almanya, dört yıl aradan sonra bir kez daha muhafazakar sağdaki Hıristiyan Birlik (CDU/CSU) ve merkez soldaki Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) kurduğu "Büyük Koalisyon"la yönetilecek.
Hemen herkesin gerçekleşmesini umduğu ancak çok zor, hatta imkansız bulduğu bir senaryo.
Eylül ayındaki seçimlerden Başbakan Merkel, büyük bir zaferle çıktı. Oyların yüzde 42'sini aldı ve 1990'dan bu yana Hıristiyan Demokratlar en yüksek oy oranına ulaştı.
TEK BAŞINA İKTİDARA BEŞ KALA
Almanya'nın farklı seçim sisteminden dolayı adaylara verilen oyların da sayılmasıyla birlikte parlamento 631 sandalyeden oluştu ve bu sandalyelerin 311'ini CDU/CSU aldı.
Yani, Merkel, tek başına iktidar kurması için gereken 316 sayısının yalnızca beş sandalye altında kaldı.
Üstelik, üçüncü kez seçime girmiş ve bir önceki başbakanlık dönemini de Avrupa'nın yaşadığı en derin krizlerden birisi esnasında yapmış bir lider.
Dahası Almanya'nın Hitler ve Nazilerin bıraktığı korkunç anılar nedeniyle tüm sistemini en az oyun boşa gitmesi ve tek parti, tek adamlığı engellemek üzerine kuran bir ülke olduğunu düşününce büyük bir başarı.
İsrail, "çok katmanlı füze savunma sistemi" olarak adlandırdığı sistemde çığır açıcı olduğunu söylediği bir süreci tamamladı.
İsrail Savunma Bakanlığı ve ABD Füze Savunma Ajansı, bu hafta içerisinde "Davud'un Sapanı" adını verdiği füze savunma sisteminin tüm unsurlarıyla ilk denemesini yaptı ve bu denemenin başarılı olduğunu açıkladı.
Davud'un Sapanı, İsrail'in üç farklı sistemi kapsayan "çok katmanlı füze savunma sistemi"nin son aşamasını oluşturuyor.
BİRİNCİ KATMAN OK
Bu sistemin ilk katmanı Arrow, yani Ok sistemi. Geliştirilmesine ABD ile birlikte 1980'lerde başlanan sistemde şu ana kadar iki versiyon tamamlandı.
Balistik füzelere karşı koruma sağlayan Ok sistemi, gelen füzeyi tespit edip, atmosferin stratosfer katmanında vuruyor.
Böylece, nükleer, kimyasal veya biyolojik başlıklı olası bir füzenin İsrail topraklarının çok üzerinde vurularak, etkili olmamasını hedefliyor.
Şu anda üçüncü aşaması geliştiriliyor. Ok 3 sisteminin, İsrail'i hedef alacak ve binlerce kilometre uzaktan ateşlenecek bir balistik füzenin daha atmosfere girmeden imha etmesi hedefleniyor.
Atılan bir adımdan, yapılan bir anlaşmadan iki tarafın da kazançlı çıkması anlamına gelir.
Türkiye, uzun bir süredir Suriye batağına saplanan dış politikasına bir diğer komşu ülkeyle yeni bir ivme kazandırmaya çalışıyor.
Türkiye, Irak konusunda attığı adımlarla, geliştirdiği ilişkilerle bir taşla birkaç kuş vurma niyetinde. Aynı zamanda da "komşularla sıfır sorun" ve "stratejik derinlik" temeline oturttuğu dış politikasını canlandırma…
IRAK’LA BAŞ DÖNDÜRÜCÜ TRAFİK
Yaklaşık son bir aydır Irak'la baş döndürücü bir trafik yaşanıyor.
Önce 25 Ekim'de Irak Dışişleri Bakanı Zebari, Türkiye'ye geldi. Hemen bir hafta sonra da Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'nin Başbakanı Neçirvan Barzani, Türkiye'yi ziyaret etti.
Aynı tarihlerde Irak Başbakanı Maliki, ABD'ye gitti ve Başkan Obama ile bir görüşme yaptı.
Geçen hafta sonu bu kez Dışişleri Bakanı Davutoğlu Irak'taydı. Hem Kürt yönetiminden hem merkezi yönetimden hem de Şiilerin önde gelen isimleriyle bir araya geldi.
ABD'deki yerel seçimlerden öne çıkan iki isim var: Bunlardan ilki New York Belediye Başkanlığı seçimini kazanan Bill de Blasio. Diğeri de New Jersey de büyük bir zafere imza atıp yeniden valiliğe seçilen Chris Christie.
Özellikle De Blasio oldukça ilginç bir isim. Aynı Başkan Obama'nın 2008'de yaptığı gibi, "değişim" vaadiyle seçimleri kazandı.
Üstelik oyların yüzde 73'ü gibi oldukça büyük bir destek alarak...
Böylece 20 yıl sonra ilk kez bir Demokrat New York Belediye Başkanlığı koltuğuna oturmuş oldu.
De Blasio, renkli ailesiyle birlikte yürüttüğü "samimi" kampanyasını gelir adaletsizliğinin giderilmesi temeline oturttu.
Bunun için planı da hazır: Yüksek gelir grubundan alınan vergileri artırmak, yoksullara yönelik hizmetleri artırmak ve şirketlere verilen sübvansiyonlara son vermek...
SOLA KAYAN NEW YORK
Bu plan temeline oturttuğu vaatleriyle böylesine büyük bir zafer kazanması New York'un "sola" kaydığının da bir işareti, aynı zamanda.
Tolga'nın bu çok önemli haberinden birkaç saat sonra ise dünya medyasına en az bunun kadar önemli ve hatta devamı sayılabilecek bir haber düştü. Önce Wall Street Journal, ardından da Reuters haber ajansı duyurdu, bu ikinci kritik gelişmeye.
Bu haberlere göre, ABD'nin Ortadoğu'daki en önemli müttefiklerinden Suudi Arabistan, Suriye konusunda Washington politikalarından memnun olmadığı için arasına mesafe koymaya ve bundan sonra muhalifleri silahlandırmak da dahil, operasyonlarını Fransa ve Ürdün ile işbirliği içerisinde yürütme karar verdi.
Özellikle Ortadoğu bağlamında dünyadaki gelişmeleri takip edenler için esasen bu çok önemli gelişme, pek de beklenmedik değildi.
Zira, aynı, başlıkta dediğim gibi, perşembenin çarşambadan belliydi.
Şimdi o günler geride kaldı. Özellikle de Soğuk Savaş döneminde Doğu Bloku içerisinde yer alan ülkelerde yaşayanlar o günlerin geride kaldığından oldukça memnun.
Soğuk Savaş bitti, dünya değişti. Belki de o günlerden bu yana değişmeyen tek şey devletlerin hem diğer devletlere hem de kendi vatandaşlarına karşı yaptıkları casusluk faaliyetleri.
Ancak casusluk, artık kapıların üzerine sarı tebeşirle çizilen çarpı işaretlerinden ya da sigara paketlerinin içine yerleştirilip, ağaç dallarına arasına gizlenen film karelerinden çok daha farklı bir şekilde yapılıyor.
İZLEDİKLERİMİZ BİLİMKURGU DEĞİLMİŞ
ABD'nin öncülüğünü yaptığı bu neo-casusluk faaliyetleriyle önce Hollywood filmleri ve reyting rekorları kıran dizilerle tanıştık.
Sonra Edward Snowden diye gencecik bir adam çıktı ve tüm dünyaya 2000'lerin başından bu yana izlediklerimizin bilimkurgu olmadığını gösterdi.
Zira, artık dünyanın üzerinde duran kocaman bir kulakla yürütülüyor, casusluk faaliyetleri...
Yazıda birbirinden ilginç iddia ve noktalar yer alıyordu. Ancak benim en çok dikkatimi çeken nokta, WSJ'nin Fidan'ı Ortadoğu'nun çok önemli iki "gölge" ismiyle kıyaslaması oldu.
Bu isimler Suudi İstihbarat Kuruluşu'nun Genel Direktörü Prens Bender bin Sultan, diğeri de İran Devrim Muhafızları'nın elit birimi Kudüs Gücü'nün Komutanı Kasım Süleymani...
Bu nedenle çok tartışılan haberle ilgili değerlendirmelerde bu iki ismi de mercek altına almak gerekiyor.
Prens Bender, Ortadoğu'daki Sünni örgütlerin organizasyonunun ve Sünni politikalarının sürdürülmesinin mimarı olarak gösteriliyor. Süleymani ise benzer işleri Şiiler için yapıyor.
Haklarında çok fazla bilgi olmasa da ve her ikisi de kamuoyu önünde yer almaktan hoşlanmasalar da, esasen Ortadoğu'yu yakından takip edenlerin hiç de yabancı olmadığı isimler...
Öyküleri ve etkinlikleri ise birbirinden ilginç...
Sonra Demir Perde dağıldı ve biz büyüdüğümüzde artık ortada Çekoslavakya diye bir ülke de kalmamıştı.
Çekoslavakya, 1993 yılında Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak ikiye bölününce tarihe karışmış oldu.
Aradan 20 yıl geçti. Ancak Çekoslavakya sonra Çek Cumhuriyeti'nin ne adıyla ilgili tartışmalar ne de talihsizlikler yakasını bıraktı.