Ölecek olmak mı daha çok korkutur insanı bıçaklı katilin öz ağabeyi olması mı
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Geçen hafta Mersin’de 19 yaşındaki bir kızın cesedi bulundu. 42 yerinden bıçaklanmış, boğazı kesilmiş, bir dere kenarına atılmış halde...
‘İnsan’ düşmanına yapamaz bunu. Oysa ortada ne kan davası, ne kin, ne de düşmanlık vardı. Hatice’yi öldüren öz ağabeyiydi çünkü Hatice sürekli dayak yediği, vücudunda sigaraların söndürüldüğü evden kaçmıştı. Hatice’yi tanıyanlar, “O kadar saftı ki, melek gibi kızdı” diyor
Sibel Kekilli’nin ‘Ayrılık’ filmini izlemiş miydiniz... Kekilli filmde Umay adlı, Almanya’da büyümüş bir Türk kızını canlandırıyor. Kaba saba, ruhsuz bir adamla evleniyor ve Türkiye’ye yerleşiyor. Adamla zerre kadar ortak noktaları yok ve üstüne bir de dayak yiyor. Dayanamayacağını anlıyor, kaçıyor Almanya’ya ana kucağına, baba ocağına... Ancak beklediği gibi olmuyor hiçbir şey.... Küçük erkek ve kız kardeşleri hariç tüm aile seferber oluyor Umay kocasına geri dönsün diye. Çünkü ‘elalem’ hiç susmuyor, ‘namus’ elden gidiyor... Ne ana ne de baba çıkıp demiyor ki, “Kızımızı elin adamı gelsin de dünyayı dar etsin diye doğurup büyütmedik. Namussa, kızımın mutluluğudur benim namusum, ona eziyet eden bana etmiştir!” Tam tersi, “Olur böyle şeyler, geri dön; kocandır, yuvandır” cehaleti... Neyse, filmi uzun uzun anlatmayayım şimdi ama bir sahne var ki, izlediğimden beri boğazımdaki yumru hiç geçmedi. O, Umay’ın elleriyle beslediği, kucağına yatırdığı, sevip okşadığı, her derdine koştuğu iyi kalpli erkek kardeşinin ablasının karşısına elinde bıçakla çıktığı an...
CANIN BİLDİĞİN CANINI ALIYOR
Nasıl olur diye düşünmüşümdür hep, dokuz ay çocuğunu karnında taşıyan bir anne, hastalandığında sabahlara kadar çocuğunun başında bekleyen bir baba, hayatta her tökezlediğinde ablasına sığınan bir kardeş nasıl yapar bunu! Oysa her gün onlarcası oluyor ülkemizde, ‘töre’ adıyla canın bildiğin canını alıyor. Geçen hafta da 19 yaşındaki Hatice Fırat’ın ölüm haberi geldi Mersin’den. Yaşının iki katından fazla kez bıçaklanmış, boğazı kesilmiş ve cesedi bir dere kenarına atılmış. Kimin aklına gelir, elindeki bıçağı polisleri bile hayrete düşürecek ustalıkta tam 42 kez Hatice’nin vücuduna sokup sokup çıkaranın kendinden sadece iki yaş büyük öz ağabeyi olabileceği. Ve bu infaz kararını da Hatice’nin annesi, babası, ablasının da dahil olduğu ‘aile’nin vereceğini. Hatice’yi merak ettim. Karşısında en çok güvendiği insanı, ağabeyini elinde bıçakla gördüğünde ne yaptığını... Son sözünün ne olduğunu... O anda ne hissettiğini... Ölecek olması mı daha çok korkutmuştur onu yoksa celladının ağabeyi olması mı? En yakınının ‘katil’ halini görmek daha korkutucu ve can acıtıcı olabilir çünkü... Gözlerine bakmış mıdır ağabeyinin, insan beyni görmek istemediği şeyi görmezden gelir bazen... Belki de artık hiçbir zaman öğretmen olamayacağı gelmiştir aklına. Ne de olsa ‘aile’ almıştı ona okuldan yıllar önce, bağda bahçede günde 24 liraya çalışsın diye. Çok ısrar etmişti, çok üzülmüştü çok ağlamıştı ama ikna edememişti ailesini.
DAYAKTAN KAÇAR DAMA SAKLANIRDI
İyi kalpliydi Hatice, herkesin her şeyine koşardı. Onun için belki de köyün kadınları sahip çıktı cenazeye. Kimselerden korkmadan, belediye başkanının, muhtarın arkasına takılıp gittiler morga Hatice’yi almaya. Aslında çok dayak yerdi Hatice babasından, çünkü içinde tutamazdı hiçbir şeyi, içi-dışı birdi, aklına gelen diline de gelmiş demekti... Daha önce de evden kaçmıştı bu yüzden. Çoğu zaman damdaki tandırın içine gizlenirdi dayaktan. Konu komşu alır oradan evine götürürdü. Pek bir şey de diyemezlerdi çevresinde ‘aksi’ olarak tanınan babaya. Hatice’nin vücudunda sigara bile söndürdüğü olmuştu babasının. Hatice çevresinde kimseye bir şey anlatmazdı, kol kırılır yen içinde kalırdı ama isyan ederdi yaşadıklarına... O yüzden bir kez intihara teşebbüs etmişti daha önce. Damdan atmaya kalmıştı kendini de vazgeçmişti son anda. Her fırsatta düğünlere giderdi. Severdi müziği, gezmeyi, giyinmeyi, yaşıtları gibi... Birini sevdiği, ona kaçtığı, evlenip anne olma hayali kurduğu söyleniyor... Yerini de ağabeyine bir arkadaşının haber verdiği... Tıpkı ‘Ayrılık’ filminde olduğu gibi... Ağabeyin, yardım etme bahanesiyle kardeşiyle buluşup sonra da katili olduğu...
Melek gibi bir kızdı
Mersin polisi, ailenin eve gelen ve Hatice’yi soran konu komşuya “İçeride” dediği, böylece uzun zaman üzerini örttüğü cinayeti, ceset bulunduktan üç saat sonra çözüp 11 kişiyi gözaltına aldı. Ben bu satırları yazarken daha önce yasadışı bir örgüte üye olduğu gerekçesiyle gözaltına alınan ağabey Mahsun Fırat henüz firarda, tüm Mersin polisi de alarmdaydı. Şimdi, ağabeye, kız kardeşinin yerini haber veren arkadaşının vicdanı rahatsa, adı Mahsun yani ‘güçlü’ olan ağabey ispat ettiyse gücünü, “Hatice ölsün” diyenler mutluysa, o evde Hatice’nin gülen gözlerinin izi yoksa eğer, hadi bu gece herkes rahat uyusun. Vicdanlar kapkara ama olsun, ‘namus’ temiz! Biliyor musunuz ne diyor Hatice’yi tanıyanlar arkasından: ‘O kadar saf ve iyi niyetliydi ki, melek gibi bir kızdı’ Melek oldu işte...