Yabancı sermaye

BUGÜN yalnızca Türkiye gibi "yükselen pazar" sayılan ülkeler değil, en gelişmiş ülkeler bile yabancı sermayeye muhtaç. Aslında küreselleşen dünyada her ülke hem sermaye ithal ediyor hem de ihraç ediyor. Türkiye’de de aynı eğilimi görüyoruz. Fakat her nedense Türk şirketlerin başka ülkelerdeki yatırımları alkışlanırken Türkiye’ye gelen yabancı sermayeye karşı kuşku mevcut.

Hatta yabancıların Türkiye’de sürekli ikamet etmek veya tatil geçirmek amacı ile gayrimenkul satın almaları bile ekonomik ve siyasi bakımdan tehlikeli sayılıyor. Bu korkuları haklı göstermek için abartılı rakamlar da sık sık ortaya atılıyor. Bir ara İsrail’in GAP bölgesinde çok büyük miktarda arazi satın aldığı ileri sürülmüştü. Sonradan tek bir İsrail vatandaşının dahi o bölgede mülk sahibi olmadığı anlaşıldı.

Türk yargısı da yabancı sermayeye sıcak bakmaktan uzak. Anayasa Mahkemesi, yabancı yatırımcıların Türkiye’de kurdukları veya iştirak ettikleri şirketlerin taşınmaz mülkiyet ve sınırlı ayni hak edinmelerine imkán veren "doğrudan yabancı yatırımlar" yasasındaki hükmü iptal ediverdi. Yeni bir yasal düzenleme gerekti.

* * *

Bazı yatırımlara karşı özellikle alerji var. Örneğin, Samy Ofer’in İstanbul’da yapmaya hazırlandığı turizmi teşvik edecek bir milyar dolarlık yatırım projesinden olumsuz bir kampanya sonucunda vazgeçildi. Bu kampanyanın nedeni, Ofer’in Yahudi olmasıydı.

Aynı menfi yaklaşım Arap yatırımcılarına karşı da gösteriliyor. Türk Telekom’un yüzde 55’inin Suudi şirketi Oger’in eline geçmesi tepki doğurmaktan geri kalmamıştı. Oysa, isteyelim veya istemeyelim, bugün en büyük yatırım fonları Arap ve özellikle Körfez ülkelerinin elinde bulunuyor.

23-24 Nisan tarihlerinde yapılan Forum İstanbul toplantısında dünyadaki likidite sıkıntısına rağmen "egemen servet fonları"nın oluşturduğu kaynaklara dikkat çekildi. Bu fonlar aslında devlet tasarruflarını yöneten kurumlardır. En büyük yedi tanesinin her biri, 100 milyar dolardan yüksek meblağları kontrol ediyor.

Egemen fonların en önemlilerinden bazıları şunlar: Abu Dabi: 700 milyar dolar; Kuveyt: 250 milyar dolar; Norveç: 380 milyar dolar; Singapur: 159 milyar dolar; Suudi Arabistan: 300 milyar dolar; Katar: 40 milyar dolar. IMF bugün egemen fonlarda birikmiş üç trilyon doların 2012 yılında 10 trilyon dolara çıkabileceğini öngörüyor.

İstanbul Forumu’na sunulan incelemeye göre halen iki önemli Körfez fonu Türkiye’de aktif. Birincisi Kuveyt Yatırım Otoritesi (KİA), ikincisi de Dubai Holding (DH). KİA 2006’da 750 milyon dolara satın aldığı Cevahir Alışveriş Merkezi’nin sahibi. DH ise 2005 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile 5 milyar dolarlık bir yatırım projesi geliştirdi.

Bu projenin ilk ayağı birtakım hukuki engellere takılan Dubai Kuleleri olacaktı. Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle gittikçe artan siyasi ilişkileri o ülkelerden daha geniş ölçüde fon akımını teşvik edebilir.

Ne var ki, son yıllarda çok büyük miktarda direkt yabancı yatırımın gelmesini kolaylaştıran siyasi ve ekonomik ortamın sürdürülmesi ve hukuki düzenlemelerin daha teşvik edici hale getirilmesi şarttır. Aksi takdirde yatırım fonları, başka ülkelere kolaylıkla kayabilir.

* * *

Türk ekonomisinin 2008 perspektifleri o kadar parlak değil. 2002-2006 yıllarında ortalama yüzde 7’nin üzerinde gerçekleşen büyüme hızı 2007 yılında yüzde 4.5’a geriledi. 2008’de de muhtemelen yüzde 4 civarında olacak. Enflasyon oranı yükselecek.

Türkiye’nin 2008’de cari işlemler açığının 50 milyar doların üstüne çıkması beklentisi mevcut. Buna dış borç ödemeleri için ihtiyaç duyulacak 40 milyar doları da eklersek, yıl içinde 100 milyar dolara yakın bir finansman bulmak gerekecektir.

Bu rakamlar Türkiye’nin yabancı sermayeye ne kadar muhtaç halde bulunduğunu göstermeye yetiyor. Siyasi ve ekonomik ortam bozulduğu takdirde ise bunun ekonominin seyri üzerindeki olumsuz etkilerini bugünden tahmin etmek bile mümkün değil.
Yazarın Tüm Yazıları