Paylaş
HAFIZ Esad'ın vefatından sonra hakkındaki övgülerin odak noktası şu: Suriye'de 30 yıl istikrarı korudu. Doğrudur, Esad çok kuvvetli bir devlet adamı olduğu için bunu başarabildi. Suriye gibi çeşitli etnik grupların, dinlerin, mezheplerin ve toplum içinde kutuplaşmaların bulunduğu bir ülkeyi Ortadoğu'nun buhranlı ve çalkantılı ortamında bu kadar uzun süre istikrar içinde yönetmek kolay değildi. Esad kurnaz, acımasız, pragmatik, şiddet kullanmaktan ve tahrik etmekten kaçınmayan, siyasi manevra kabiliyeti yüksek, icabında gerilemesini bilen bir liderdi. Soğuk Savaş sona erip başlıca kozunu teşkil eden cömert Sovyet desteğini kaybedince politikasının yönünü değiştirdi. Körfez krizinde Ürdün'ün ve Filistinlilerin hatasına düşmedi. ABD'nin yanında yer aldı ve daha sonra barış sürecine gönülsüz de olsa katıldı.
*
Ne var ki, 30 yıllık istikrar ve diplomatik akrobasi sonunda Suriye'deki tablo iç açıcı olmaktan uzak. Ekonomide bazı altyapı yatırımlarının dışında kayda değer bir gelişme görülmüyor. Sanayi ve tarımda büyüme olmadı ve nüfusun % 53 oranında artmaya devam etmesi fakirliği yaygınlaştırdı. İhracat gelirlerinin % 80'i petrolden sağlanıyor, fakat petrol üretiminde artış imkánı artık kalmadı. Rejim Suriye'yi içine kapattı ve ülke küreselleşme olgusuyla daha tanışmadı.
Suriye'nin 1976'dan beri başlıca kozlarından biri Lübnan. Orada bulundurduğu askeri kuvvet sayesinde ülkenin politikasına hákim... Bir milyon Suriyeli bugün Lübnan'da istihdam ediliyor. Suriyeli generallerin servetlerinin kaynağı da Lübnan'daki kaçakçılık.
Başkan Clinton, Esad'ı överken İsrail ile barış müzakerelerine başlamasını ‘‘stratejik bir tercih’’ olarak nitelendirmiş. Ancak gerçekte Esad, barışı, iç yansımalarından endişe duyduğu için, bir türlü benimseyemiyordu. Bir barış devri adamı değildi, bulanık sularda avlanmak onun dehasına daha uygundu.
*
Bundan sonra Suriye'nin izleyeceği yolu tahmin etmek için vakit erken. Başkanlığa seçilmesi beklenen Esad'ın oğlu Beşar son aylardaki tutumu ile devleti ve toplumu modernleştirmek ve yolsuzluklardan ülkeyi kurtarmak istediği izlenimini verdi. Fakat ordunun kendisini uzun sürede destekleyip desteklemeyeceği belli değil. Nüfusunun % 76'sı Sünni olan bir ülkede Alevi azınlığının iktidar tekelini elinde tutmaya devam etmesini ancak otoriter bir rejim ve ordu sağlayabilir. İsrail ile müzakerelerde de hiç değilse bir süre duraklama bekleniyor, meğer ki Beşar büyük bir cesaretle barışın öncülüğünü üstlensin ve bu yoldan iktidarını güçlendirmeyi denesin.
Suriye Türkiye için daima bir sorun teşkil etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu devrinde Arap milliyetçiliğinin önderliğini Suriyeli Hıristiyan aydınlar yapıyorlardı. Bağımsızlıktan sonra Suriye ile ilişkiler çoğu zaman sıkıntılı oldu. Hafız Esad ilk iktidara geldiği zaman Hatay için yapılan gösterileri yasakladı ve Türkiye'ye dostluk elini uzattığı intibaını doğurdu. Fakat daha sonra ilişkiler gerildi, Suriye Dev-Sol, ASALA ve PKK'ya melce ve destek sağladı. Öcalan'ın ülkeyi terk etmesi ancak kuvvet kullanılması tehdidiyle elde edilebildi.
Esad'ın ölümü Türk-Suriye ilişkilerinin düzeldiği bir devreye rast geliyor. İlişkilerin bu yönde sürdürülmesi, Suriye'nin de yararına ise de, iktidar mücadelesi kızışırsa popülist ve milliyetçi politikaların etkisini göstermesi ihtimali bertaraf edilemez. Şimdiki halde hayırhah bir bekle gör siyaseti izlerken, Suriye milletine karşı dostluk mesajları verilmesi isabetli olur.
Diğer taraftan Esad'ın siyaset sahnesinden çekilmesi, Ortadoğu politikamızın yeniden değerlendirilmesi için bir fırsat olarak kullanılmalıdır. Bu politikamızın boyutları son devirde çok daraldı, neredeyse İsrail ve Ürdün ile ilişkilere indirgendi.
Paylaş