Güney Kıbrıs’ta başkanlığa bir komünistin seçilmesi dünya kamuoyunu şaşırtırken aynı zamanda 44 yıldır süregelen Kıbrıs sorununun çözümü konusunda ihtiyatlı bir iyimserliğin ortaya çıkmasına neden oldu.
2004 yılında Dimitris Hristofyas’ın lideri bulunduğu AKEL Annan planına ilkönce olumlu bir yaklaşım sergileşmiş, fakat referandum arifesinde Papadopulos’un tutumunu benimseyerek plana aleyhte oy verilmesi kararını almıştı.
Hristofyas’ın verdiği sözde durmaması o tarihte daha Başbakan olan Mehmet Ali Talat’ta büyük bir düş kırklığı yaratmıştı. Bu defa Hristofyas, Kıbrıs’ta iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyonu öngören bir çözüme taraftar olduğunu tekrarlayıp duruyor. Talat ile Hristofyas yakında bir araya gelecekler. Müzakere sürecini tekrar başlatmak perspektifini değerlendirecekleri gibi Lefkoşa’nın Türk ve Rum çarşılarını birleştiren Lokmacı Kapısı’nın açılması gibi güven artırıcı önlemleri de ele alacaklar.
* * *
Türkiye ve KKTC, kapsamlı çözüme yönelik müzakereler başlayabilirse, bunların Annan Planı parametreleri çerçevesinde kalmasını kuşkusuz tercih ederler. Papadopulos’un desteği ile seçilen Hristofyas’ın ise Annan planına çok sıcak bakmaması sürpriz değil. Ancak unutmamak gerekir ki Kıbrıs’ta iki taraf aynı devlet çatısı içinde yaşayacaklarsa iki bölgeli gevşek bir federasyon formülü kaçınılmazdır.
1980’li yıllardan beri BM genel sekreterlerinin sundukları bütün çözüm önerileri, aslında, Kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş ile Makarios’un 12 Şubat 1977’de üzerinde mutabakata vardıkları belgeye dayanır. Bunda amacın bağımsız, iki bölgeli, iki toplumlu federal bir cumhuriyet olduğu saptanmıştı. Maraş bölgesinin her çözüm modelinde kilit bir unsur olarak ortaya çıkmasının tarihi de çok eskidir.
19 Mayıs 1979’da Denktaş ile Makarios’un halefi Kipriyanu 10 maddelik bir belge üzerinde anlaşmışlardı. Bunda "Maraş’ın BM gözetimi altında iskána açılmasına öncelik verileceği" belirtiliyordu.
* * *
BM Genel Sekreteri Güvenlik Konseyi’nin kararlarna dayanan İyi Niyet Misyonu çerçevesinde Kıbrıslı Türklerle ile Rumlar arasında yeni bir müzakere sürecini AB’nin de desteği ile muhtemelen başlatmak isteyecektir.
Ancak sürecin kolay olacağı zannedilmemelidir. Annan Planı birleşik bir Kıbrıs’ın, Kıbrıslı Türkler ile Rumların, beraberce AB’ye girmelerini öngörüyordu. Planın son versiyonunda taraflar üzerinde mutabakata varamadıkları için plan metninde bulunan eksiklikleri de Kofi Annan kendi inisiyatifi ile doldurmuştu.
Türkler lehine AB müktesebatında deregasyonlar içeren Annan planı ayrıca Türkiye’nin AB üyesi olacağı varsayımına dayanıyordu. Türkiye AB üyesi olduktan sonra da Ada’da bir miktar kuvvet bulundurabilecekti.
Şimdi Güney Kıbrıs artık AB üyesi olduğu için yeni koşulları göz önünde tutmak gerekebilecek. Tabii Türk tarafının da referandumda olumlu oy vermekle beraber Annan planında tatminkár bulmadığı noktalar vardı. Onlar da gündeme gelebilir.
* * *
Kıbrıs meselesi sadece uzun vadeli olarak değil, fakat kısa ve orta sürede de Türkiye’nin AB sürecini menfi etkiliyor. Hukuki yükümlülüğümüze rağmen Güney Kıbrıs’a Gümrük Birliği hükümlerini uygulamadığımız, gemilerine ve uçaklarına limanlarımızı kapalı tuttuğumuz için üyelik müzakerelerinde sekiz önemli başlık bloke edilmiş durumda.
16 Şubat tarihinde "Kosova ve KKTC"başlıklı yazımda vurguladığım gibi AB sürecini canlandırmak için bu konuda bir atılım düşünmek zamanı gelmiştir. Böyle bir atılım Hristofyas’ın seçiminden sonra karşılaştığımız yeni ortamda bize ayrıca büyük avantaj sağlar.
* * *
Çözüm için müzakereler başlayacak olursa Türkiye ile KKTC arasında bir görev taksimi üzerinde de düşünmek faydalı olur. Bırakalım KKTC Garanti ve İttifak anlaşmaları ve sair güvenlik konuları dışında müzakereleri tamamen kendi yürütsün. Kaderi hakkında kendisi karar versin.