Paylaş
İSRAİL ile Filistinliler arasındaki barış sürecini içine düştüğü çıkmazdan kurtarmak için eski ABD Başkanı Bill Clinton'ın son dakikaya kadar harcadığı çabalar netice vermedi. Yeni ABD yönetiminin bir Ortadoğu politikası belirlemesi ise zamana ihtiyaç gösteriyordu. Bu durumda Arafat 6 Şubat'ta seçimi kazanması ihtimali kuvvetli olan Sharon ile müzakere etmeyi beterin beteri olarak gördü ve seçimden önce alelacele Clinton'ın son önerileri çerçevesinde, hiç değilse bir anlaşmanın ana hatlarının saptanması için İsraillilerle Mısır'da yoğun görüşmelere girişti. Fakat bu son dakika çabalarından da şimdiye kadar bir sonuç çıkmadı.
***
İsrail-Filistin ihtilafına çözüm arayışlarında en büyük güçlük Kudüs ve mülteciler meselelerinden kaynaklandı. Doğu Kudüs'ün statüsünün en çetin engeli teşkil edeceği başından beri bilinmekteydi. Buna karşın, sayısı 4 milyona yaklaşan Filistinli mültecilerin bugünkü İsrail topraklarındaki ilk yurtlarına geri dönmelerinde Arafat'ın çok ısrarlı davranması normal olarak pek beklenmiyordu. Milyonlarca Filistinlinin akın etmesinin İsrail devletini kökünden sarsacağını ve bunu hiçbir İsrail hükümetinin kabul edemeyeceğini Arafat'ın idrak etmemesine imkán yoktu.
***
Arafat kuşkusuz bütün mültecilerin yurtlarına dönemeyeceğinin bilinci içinde. Fakat yine de toptan dönüş prensibinin kabulünde inat ediyor. Bu tutumun nedenini Ortadoğu anlaşmazlığını doğuran ve Filistinliler için çok acı olan tarihi olaylarda aramak lazım.
***
İkinci Dünya Savaşı sona erdikten sonra İngiltere, Filistin üzerindeki mandasından vazgeçerek konuyu 1947'de Birleşmiş Milletler'e intikal ettirdiği zaman, bütün Yahudi göçlerine rağmen Filistin topraklarında 1.200.000 Arap ve sadece 600.000 Yahudi yaşıyordu. Dar bir coğrafyada bu nüfus oranı ile iki devlet kurmak son derece güçtü. Sonunda Filistin'i yamalı bohça şeklinde aşağı yukarı eşit iki parçaya bölen bir plan BM Özel Siyasi İşler Komitesi'ne sunuldu. Yahudi Devleti'nde 498.000 Yahudi ve 407.000 Arap yaşayacaktı. Arap azınlığı nüfusun % 45'ini oluşturacaktı. Filistin Devleti'nde ise 725.000 Arap ve ancak 10.000 Yahudi bulunacaktı! Nüfusun geri kalan kısmı Kudüs bölgesinde kalacaktı.
***
Bu plan komitede oya geldiği zaman gerekli üçte iki oyu toplayamadı. Fakat Asamble'de tekrar oylama yapıldığında Haiti, Filipin ve Liberia gibi devletler Yahudilerin başvurdukları çeşitli yöntemlerin başarısı sonucunda oylarını değiştirdiler ve 29 Kasım 1947'de Asamble, Filistin'in taksimi kararını aldı. Kararı Arapların reddetmesinin sebep olduğu savaş ve İsraillilerin şiddet eylemleri 700.000'den fazla Filistinliyi göçe zorladı. Arada Yahudiler topraklarını taksim planının çok ötesinde genişletirken, Ürdün Batı Yakası'na, Mısır Gazze'ye yerleşti. Filistinliler bu iki bölgeye ve Ürdün, Suriye ve Lübnan'a sığındılar. 1967 savaşını takiben Gazze ve Batı Yakası'nı İsrailliler işgal edince yeni bir göç dalgası oldu.
***
Mültecilerin aşağı yukarı üçte biri Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilerine Yardım Örgütü'nün (UNRWA) hizmetlerinden istifade eden 60 kadar kampta yaşamaya devam ediyor. 50 yıldan beri mültecilere insani ve sosyal yardımlar yapan UNRWA, uyguladığı 9 yıllık temel eğitim programları ile Filistinlilerin kimliklerini korumalarına da büyük katkıda bulundu.
1993'te Gazze ve Batı Yakası'nda Filistin Özerk İdaresi Kurulu'nca UNRWA'nın bu bölgedeki yetkilerini ona devretmesi beklenirdi. Ancak Arafat, kendi yönetimi altındaki mültecilerin geri dönüş hakkından vazgeçtiği intibaını vermemek için bunu istemedi. Arafat dönüş prensibinde ısrar etmekle bir nevi Filistinli mültecilerin çektiği ıstırapların tanınması amacını güdüyor. Bir bakıma haklı, fakat çözümsüzlük daha büyük ıstıraplara neden olmuyor mu?
Paylaş