GEÇEN hafta Van Kalesi'ne çıkmaya hazırlanırken birbirinden şirin çocuklar etrafımızda dolaşmaya başladılar. Biri bana ‘‘Sen Kürtçe biliyor musun’’ diye soruyor.
Hayır cevabını alınca ‘‘Ben Türkçe, Kürtçe ve İngizce kalenin tarihini anlatabilirim’’ diye övünüyor. Oldukça dik iniş ve çıkışlarda bizlere büyük bir kibarlıkla yardım ediyorlar. Çocuklardan birine ileride ne olmak istediğini sorduğumda ‘‘bilgisayar mühendisi’’ yanıtını alınca şaşırıyorum. Meğer Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nın bilgisayar kurslarına devam ediyormuş. ‘‘Evde nece konuşuyorsunuz?’’ sualine ise çok diplomatça bir yanıt veriyor: ‘‘Tabii resmi dilimiz Türkçe, fakat annem bilmediğinden onunla Kürtçe konuşuruz.’’ Bütün bu çocuklarda belki de zor koşullarla mücadelenin verdiği bir uyanıklık, bir başarı azmi var. Kızlara gelince güzellikleri ve renkli gözleri ile dikkati çekiyorlar, fakat çok daha çekingen ve durgunlar. İçlerinde bir kısmı okula gitmiyor.
Eğitim Güneydoğu'nun olduğu gibi Doğu Anadolu'nun da başlıca sorunu. Asimilasyon politikası artık mümkün değil, fakat entegrasyonun temel unsuru yine eğitim. Bu alanda oldukça mesafe kat edilmiş ve iyi sonuçlar alınmış, fakat çocukların ilkokuldan sonra tahsillerine devam etmeleri ailelerinin ekonomik koşullarına bağlı. Oysa Doğu'da %40'ı aşan bir işsizlik yanında büyük bir doğurganlık oranı mevcut. Kime sorsanız en aşağı dört çocuğu var. Kızları da çok kere saymıyorlar. Güneydoğu'da nüfus artış oranı daha da yüksekmiş. Bu oranı azaltmanın başlıca çaresi yine eğitim, özellikle kadınların eğitimi.
Bölücü terör devrinde çekilen ıstırapların izleri duruyor. Kurunun yanında yaş da yanmış. Hayvancılığın çöküşü bölge ekonomisine darbe vurmuş. Doğu'nun ekonomik düzeyin yükselmesine ilk aşamada hayvancılığın ve turizmin gelişmesi ivme verebilir. Turizm açısından bölgenin zengin bir potansiyeli var. Van Gölü ve Ağrı birer doğa şaheseri. Çevre henüz bakir, karayolları neredeyse Batı'dan daha iyi ve trafik çok az. Şehirler değişik kişilikleri ile çok cazip. Urartular'dan başlayarak çeşitli uygarlıkların ve özellikle Selçuklular'ın, Saltuklular'ın ve İlhanlılar'ın eserleri insanı büyülüyor. Ani'de Ermeni kiliselerinin yanında Malazgirt Savaşı'ndan önce gelen Türklerin 1064 yılında inşa ettikleri Anadolu'daki ilk camiyi görmek heyecan verici. Doğu'da 1992'ye kadar turizm gittikçe gelişiyormuş. O yıl PKK'nın Fransız turistlerini kaçırmasından sonra bıçakla kesilmiş gibi durmuş. Geçen yıl başlayan hareketlenmeyi de bu sefer Körfez Savaşı sekteye uğratmış.
Ekonomi alanında, Bakü-Ceyhan boru hattı inşası hazırlıkları Kars'ta bir ölçüde canlılık yaratmış. Ermenistan ile sınırın açılması da özellikle Iğdır ve Kars'ın gelişmesine özlü katkıda bulunabilir, Türkiye'nin Orta Asya ile tren ulaşımını sağlar. 1921 Gümrü Antlaşması çerçevesinde sınırların açılması aynı zamanda Ermenistan'ın Türkiye'nin hudutlarını tanıdığını teyit eder. Bu konuda Karabağ meselesinin çözümünü bekleyen politikamızı anlamak zor. O problemin görünebilır bir istikbalde çözümlenmesi olası değil ki.
Doğu Anadolu'da gezerken aklıma ister istemez şu soru geldi: ‘‘Acaba Ankara ve İstanbul'da gündemi günlerce, haftalarca, aylarca işgal eden sorunların önemini abartıyor muyuz? Doğu'nun ve Güneydoğu'nun kalkınması daha öncelikli sayılmaz mı? Irak'taki gelişmelerin yaratabileceği tehlikelere karşı en iyi çare Doğu Anadolu'nun ve Güneydoğu'nun diğer bölgelerimizle bütünleşmesi ve kaynaşması değil mi?’’