BİRLEŞMİŞ Milletler’in 60’ıncı yıldönümünde 150 devlet veya hükümet başkanının katılımıyla New York’ta toplanan zirveden beklentiler çok iddialıydı.
Ekonomik ve sosyal alanda 2000 yılında kabul edilen ‘Binyıl Kalkınma Hedefleri’ belgesi gündemi oluşturuyordu.
Bu belge dünyada fakirliğin ve açlığın yok edilmesi, çocukların ilköğretimi eksiksiz tamamlamaları, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması, AIDS ve sıtmaya karşı mücadele, çevrenin korunması, gelişme için bir küresel ortaklık kurulması başlıkları altında 2015 yılı için somut hedefler saptamıştı. Hedeflere varılması için gereken finansman konusunda özellikle ABD isteksiz davranıyordu.
Zirvede kabul edilen belgede, bir dereceye kadar ilerleme gerçekleşti. Gelişmiş ülkeler, yıllık kalkınma yardımlarını milli gelirlerinin yüzde 0.7 seviyesinde tutmayı kabul ettiler. Bu suretle 2010 yılından itibaren fakirliğe karşı mücadelede yıllık ek 50 milyar dolarlık kaynak sağlanacak; tabii şayet gelişmiş ülkeler taahhütlerine sadık kalırlarsa.
***
Diğer alanlarda zirve belgesi ciddi bir düş kırıklığı yarattı. BM sistemi için öngörülen reformların büyük kısmı askıya alındı. Güvenlik Konseyi’nin genişletilmesi bir yandan ABD’nin, diğer yandan Afrika ülkelerinin direnci ile önlendi ve genişleme başka bir bahara kaldı.
İnsan hakları alanında bu hakları sistematik şekilde ihlal eden çok sayıda üyenin temsil edildiği İnsan Hakları Komisyonu’nun lağvedilerek daha seçkin ve küçük bir ‘İnsan Hakları Konseyi’ kurulması önerisi kabul edildi; fakat uygulama koşullarının saptanması ileriye bırakıldı.
Belgenin bir diğer eksikliği, ABD ile gelişme yolundaki ülkeler (GYÜ) arasındaki görüş farklılıkları yüzünden nükleer silahların yayılmasının önlenmesi konusuna hiç temas edilmemesidir. ABD yayılmanın önlenmesine ağırlık verirken GYÜ’ler, nükleer güçlerin de nükleer silahsızlanma yolunda adım atmalarında ısrar ediyorlardı.
***
Terörizm konusuna gelince, Zirve Belgesi ‘kim tarafından, nerede ve hangi amaçla girişilirse girişilsin’ terörizmi kınıyor ve aynı zamanda yıl içinde terörizme karşı kapsamlı bir sözleşme akdedilmesi için çağrıda bulunuyor. Fakat bütün uğraşlara rağmen terörizmin tarifi üzerinde mutabakata varılamadı.
Batılıların sunduğu formül üzerinde anlaşmaya varılamadı; çünkü GYÜ’ler, Irak ve Filistin’i göz önünde bulundurarak terörizme karşı mücadelenin ‘yabancı işgali altındaki halkların bağımsızlıkları için meşru mücadele haklarını’ kısıtlamaması gerektiğinde ısrar ettiler.
Zirve belgesinin getirdiği en anlamlı gelişme, insancıl müdahaleyle ilgili. Belge ‘ulusal makamların, kendi halklarını, soykırıma, savaş suçlarına, etnik temizliğe ve insanlık suçlarına karşı koruyamaması ve barışçı önlemlerin yetersiz kalması halinde uluslararası toplumun kolektif olarak müdahale edebileceğini’ vurguluyor.
Son aşamada askeri önlemler, kuşkusuz Güvenlik Konseyi’nin sorumluluğu altında gerçekleşecek. Belge bu konudaki tutumuyla BM Şartı’nın içişlerine müdahale etmeme prensibinden ciddi şekilde ayrılıyor.
Ruanda, Bosna ve Darfur’daki katliamlar şimdiye kadar uluslararası ilişkilerin temel kuralı olan egemenliğe saygı kavramının artık birçok alanda geçersizliğini ortaya koydu ve insancıl müdahalenin meşruiyetine inancı kuvvetlendirdi.
***
BM zirvesinin beklentilere cevap vermediği muhakkak. Üstelik zirve ister istemez bugünkü uluslararası ilişkilerdeki istikrasızlığın, çelişkilerin ve Irak için petrol karşılığı gıda programındaki yolsuzlukların gölgesi altında kaldı.
Ne var ki BM’nin yerini tutacak bir alternatif yok. BM başarılı olamıyorsa bunun sorumluluğu herkesten önce güçlü ülkelerdedir. Özellikle ABD’nin BM ile yıldızı bir türlü barışamadı.
Düzeltme: 17 Eylül tarihli ‘Toplumda Gerginlik ve Huzursuzluk’ başlıklı makalenin 4’üncü paragrafının 4 ve 5’inci satırlarında ‘Rum Cumhurbaşkanı’nın daveti...’ ibaresiyle başlayan cümledeki ‘Rum’ sözcüğü, bir vuruş hatası sonucunda metne girmiştir. Düzeltir ve özür dileriz.