BAŞKAN Bush ile Demokrat Parti adayı John Kerry arasındaki ikinci tartışma geçen hafta cuma günü değişik bir ortamda yapıldı. Bu sefer kararsız seçmenlerden oluşturulan bir grup, yine bir moderatörün yönetiminde her iki adaya sorular yöneltti.
Birinci tartışmadan sonra Kerry, Bush ile arasındaki farkı bir ölçüde kapamayı başarmıştı. Bu sefer maçın berabere bittiği kanaati yaygın. Fakat her şeye rağmen iki politikacının mizaçları ve dimağ güçleri arsındaki fark televizyon ekranlarına açıkça yansıdı. Bush afacan çocuk siması ile sempatik gözükse de zaman zaman sinirli ve fevriydi. Daha çok sloganlarla konuşuyordu, dersini ezberlemiş gibi bir hali vardı.
Kerry ise bir beyefendi üslubu ile hep sakindi, başkalarının değil, kendi geliştirdiği fikirleri ifade ettiği izlenimini veriyordu. Bush’un politikalarını acımasız ve etkin bir şekilde eleştirdi.
Ekonomik konulardaki görüşleri Bush’un müstehzi bir eda ile ‘liberal’ diye nitelediği bir sosyal içerik taşımaktaydı. Dış politikada ise Bush’un uluslararası toplumu hiçe sayan tek taraflılığına karşı bütün dünyaya kuşkusuz daha cazip gelen çok taraflılığı savundu.
***
Ekonomik alanda Bush’un eleştirilerden kurtulması zordu. Bush’un seçilmesi ile Clinton devrinden intikal eden 5.6 trilyon dolarlık bütçe fazlası buharlaşmış ve buna rağmen 2.6 trilyonluk açık verilmişti. Yüzde birlik en yüksek gelir dilimindeki mükelleflere tanınan vergi indirimleri 89 milyar dolar tutuyordu.
Kanada’dan daha ucuz ilaç ithalatının yasaklanması nedeniyle ilaç şirketleri havadan 139 milyar dolar kazanmışlardı. Bush seçildiğinden beri 1.6 milyon iş kaybedilmişti. Bush yönetiminin, batan Enron şirketi ve Başkan Yardımcısı Cheney’in vaktiyle yönettiği Halliburton şirketi ile sorgulanması gereken ilişkileri mevcuttu.
Tartışmaların odak noktası beklenebileceği gibi tekrar Irak oldu. Bush zor durumdaydı; çünkü son zamanlarda çıkan raporlar ve yapılan açıklamalar Irak’a karşı savaşı başlatmak için ileri sürdüğü bütün savları iyice çürütmekte. Irak’ta kitle imha silahları bulunmadığını Bush’un bizzat kurduğu bir istihbarat inceleme grubu bir kere daha teyit etti.
***
Savunma Bakanı Rumsfeld, Saddam Hüseyin ile El Kaide arasında bir ilişkiyi ispatlayacak bir delil bulunmadığını söyledi. Cumhuriyetçiler bile Irak’ta gittikçe kötüleşen durum karşısında karamsarlıklarını gizleyemez oldular.
ABD’nin barışı kazanmak şansının gittikçe azaldığı, hatta Bush’un ısrarla ifade ettiği inanca rağmen, ocak ayı için öngörülen seçimlerin yapılamaması olasılığının arttığı inkár edilemeyecek hale geldi. Kerry, ’Savaşı kazanmak generallerin işiydi, barışı kazanmak başkanın göreviydi’ derken haklıydı.
Bush dakika başında Saddam’ın tasfiyesinin Irak ve dünyanın özgürlüğü için önemini belirtmeye çalıştı. Evet Saddam elendi; fakat ne pahasına? Irak’taki trajedi yüzünden El Kaide okulu terörizmin metastaz yaptığı görmezlikten gelinemez.
***
Bush, 11 Eylül travmasının etkisinden Amerikan halkı kolay kolay kurtulamadığı için yine de seçilebilir. Fakat herhalde gerek Amerika, gerek dünya için Amerika’nın lider değiştirmesi yararlı olur.
ABD dünyada hiçbir zaman bugünkü kadar popülerliğini yitirmemişti. Türkiye’de de aynı olguyu gördük. 1999’da Clinton geldiği zaman sevgi gösterileriyle karşılanmıştı. Bush ise üstelik Türkiye’yi çok destekleyen bir konuşmasını Galatasaray Üniversitesi’nde yapınca tepki gördü.
ABD’nin dünyaya daha açık, uluslararası işbirliğine daha yatkın, ideolojik saplantılara kapılmayan bir lidere ihtiyacı çok büyük.