2007 yılı sona ererken, 15-16 Aralık gecesi Kuzey Irak’taki PKK hedeflerine karşı girişilen kapsamlı hava operasyonu, onu takip eden kara harekátı ve bunları çevreleyen politik ve diplomatik gelişmeler, kamuoyunun moralini ve güven hissini yükseltmiştir.
Daha önce TSK’nın gücü ve operasyonel kabiliyeti konusunda elbette ki kuşku yoktu, fakat iç ve dış koşulların hareket serbestisini şu veya bu şekilde engellediği veya sınırladığı intibaı mevcuttu. Hava ve kara operasyonu, 5 Kasım’da Başbakan Erdoğan’ın Başkan Bush ile görüşmesini takiben Türk-Amerikan siyasi ve askeri işbirliğinde yeni bir aşamaya gelindiğini göstermiştir.
ABD’nin, Irak hükümetinin ve Kuzey Irak yönetiminin hassasiyetlerini göz önünde tutarak, zaman zaman karmaşık ve ikircikli ifadeler kullanmaya özen göstermesi de normal karşılanmalıdır.
Gerçek, operasyonun her aşamasından ABD’nin haberdar olduğu, açık veya zımni şekilde mutabakatını bildirdiği veya göz yumduğudur. AB ülkeleri de genellikle operasyonları anlayışla karşıladıklarını belli ettiler. PKK’nın siyasi prim yaptığı günler geride kaldı.
* * *
Türk Hava Kuvvetleri’nin (THK) F-16 ve F-4 uçakları ile hiç zayiat vermeden saatlerce süren bir gece operasyonunun başarısı üzerinde ayrıca durulmalıdır. THK daha evvel de 1999’da NATO’nun Sırbistan’a karşı giriştiği gece operasyonlarına yalnızca dört uçakla da olsa iştirak etmiş, Kandil Dağı da 1990’lı yıllarda bombalanmıştı.
PKK hedeflerine karşı THK bu seferki harekáta 50’den fazla uçakla katılmış, tanker uçakları havadan ikmal sağlamışlar, pilotsuz casus uçakları da hedef saptanmasında kullanılmışlardır. Yakında AWACS uçakları da gelince THK daha da fazla mobilite ve darbe gücü kazanacaktır.
Son gelişmeler Türk-Amerikan ilişkileri konusundaki bazı köklü saplantıların aşılmasını da kolaylaştırmalıdır. İki ülke arasında neredeyse büyük bir çıkar çatışması ve hatta husumet bulunduğu izleniminin çok yaygın olduğu devirler yaşadık.
Bunda şüphesiz Amerikan tarafının payı büyük oldu. Fakat bizde de politik realitelerin sık sık tamamen unutulduğu, birtakım hayali, hatta marazi alternatifler üzerinde ısrarla durulduğu göz ardı edilemez. 15-16 Aralık’tan sonra herkesin gözü umarız açılmıştır.
F-16’ları, F-4’leri, gece uçuşu sistemlerini, tanker uçaklarını, AWACS’ları, hemen her gün gazetelerde ve televizyonlarda imajını gördüğümüz Kobra helikopterlerini, M-48 ve M-60 tanklarını, destroyer ve denizaltılarımızı nereden tamamen veya kısmen tedarik ediyoruz?
Bundan sonraki savaş uçağı F-35’leri de ABD’den alacak değil miyiz? Operasyonlar için ABD’nin istihbaratına ve kontrol ettiği hava sahasını açık tutmasına ihtiyacımız yok muydu? 1 Mart 2003’ten sonra ortaya çıkan karşılıklı itimatsızlık ve gerginliğin bir daha geri gelmemesi için iki taraf da bundan böyle büyük bir dikkat göstermelidir.
Ortadoğu daha uzun yıllar istikrarsızlığı körükleyen çalkantılar içinde bocalayacaktır. Türk-Amerikan ilişkilerinin, bugünkü elverişli konjonktürden yararlanılarak perçinlenmesi, hem her iki ülkenin hem de bölgenin yararınadır.
* * *
ABD ile ilişkilerimizi daha sağlam bir zemine oturturken AB ile ilişkilerimizi ihmal etmek hatasına düşmemeliyiz. Atlantik Okyanusu’nun iki yakası arasında, fikir ayrılıkları ne olursa olsun, temel bir dayanışmanın ve menfaat birliğinin daima mevcut bulunduğunu ve bulunmaya devam edeceğini unutmamalıyız.
Irak savaşı ile bozulan ABD-Fransa ve ABD-Almanya ilişkileri bugün tamir yoluna girmiştir. AB ülkeleriyle iyi geçinmek, ABD ile ilişkilerimize; ABD ile iyi geçinmek de AB ile ilişkilerimize olumlu tesir edecektir.
Bugünkü dış politikamız, esasında doğru bir istikamettedir. Fakat bu politika, günlük tepkiler ile medyanın sansasyon tutkusu ve polemiklerinin etkisinden kurtarılmalı, uygulamanın, ana vizyonla uyuşmayan yönde sapmalar yapmasına imkán verilmemelidir.