Paylaş
GEÇEN yıl tarihte yerini nasıl alacak? Tek bir yılın bilançosunu yapmak, tarihçilik açısından çok mantıklı görünmeyebilir ama yine de kendimizi zamanın akışı içinde sınırlayıp bazı değerlendirmeleri kaçınılmaz olarak yapıyoruz.
Ülkemizle başlayalım. 2016’nın temmuz ayının ortasında bir darbe girişimi atlattık. Başarısız bir darbeydi, kanlı olarak başladı ve bastırıldı. Son darbeden bu yana 26 yıl geçmiş. Bir yandan coğrafyamızda, Ortadoğu’da başka darbeler de mevcut. Mısır örneğin, hâlâ darbe rejimi altında. Darbeci ülkelere karşı yürütülen diplomaside dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü Türkiye, ister sevinin ister endişe edin, ister hoşunuza gitsin ister gitmesin, civarımızdaki ülkelerle ekonomik yönden ve nüfusun yayılımı açısından iç içe. Dış politikada hesaba katmadığımız unsurlar her gün önümüze çıkıyor.
Nüfus coğrafyası değişti; birtakım devletlerin ve siyasi rejimlerin gaddarlığı, büyük devletlerin dünya düzenini koruyamaması yüzünden geniş kitleler oradan oraya göç ediyor. Renkli coğrafyası ve kültürüyle eski Suriye’yi bundan sonra bulamayacağımızı bilmek zorundayız.
BATI TERÖRÜN İÇİNE DÜŞTÜ
2016’nın en karanlık sayfalarından birine, teröre bakalım. Bu konuda fazla endişe duymayan, Ortadoğu ülkelerindeki kronik (müzmin) teröre ilgisizce bakan, Türkiye’nin bu konudaki feryatlarına omuz silken Batı şimdi terörün içine düştü. Toplumun tepkisi çok hüzünlü. Hatta iç karartıcı.
11 Eylül 2011 terörünü hafızasından silmeye başlayan ABD bir yana, Batı Avrupa ciddi bir sarsıntıda. Paris’i yerinden oynatan, neredeyse her aileye bir tarafıyla değen Bataclan saldırısı ve Charlie Hebdo yayın merkezine baskın bütün Fransa’yı karartmışken, Nice’teki 14 Temmuz kutlamaları sırasında bir Mağribi göçmenin kullandığı kamyon Fransız toplumunun inanç ve güvenini altüst etti. Nice saldırısını, Berlin’deki Noel pazarı toplu cinayeti izledi.
Kamyon olayı sanıklarının ikisi de Mağribli yani kolonyalizmi en tatsız anılarla yaşayan bir ülkeden. Kolonyalizmin müspet bir mirası var mıdır? Kolonyalist dönem Doğu dünyasında insanların ruh sağlığını bozacak kalıntılar bırakmıştır. Terörle mücadele ederken ciddi bir tarihyazımını bütün dünyanın okullarına getirmeli ve gençliğe öğretmeli. Hakikatler dürüstçe anlatılırsa özleşmek mümkün olur.
TRUMP’IN SENESİYDİ
Geçen sene Amerikan seçimleri üzerine tartışmalarla geçti. ABD hakikaten tek süpergüç olarak dünya politikasını etkileyecek mi? Bunun cevabı da kolay değil. Ülke önemli bir seçim dönemi yaşadı, çok kişinin istemediği bir aday başkanlığa seçildi. Donald Trump, nutuklarındaki pervasızlığı başkan olarak da sürdürecek mi; yoksa başkanlık koltuğundaki çiviler onu da itidale, hiç değilse geleneksel usulleri izleyen bir politikaya mı çekecek? Obama giderayak, başkanlık devri yapan Beyaz Saray sakinlerinin ananevi itidalini terk etti; hem içeride hem dışarıda radikal girişimlerde bulunuyor. Beyaz Saray’dan ayrılmadan 15 gün önce bir otobüs dolusu Rus diplomatı evlerine yolladı. Trump’la çatıştı, ayrıca seçim sırasında birtakım oyunlar çevirmekle itham ettiği Rusya’ya meydan okuyuşu Küba krizi sırasındaki Kennedy’nin Rus lider Kruşçev’e diklenmesini dahi ikiye katladı.
Büyük Britanya cephesi de hareketliydi. AB’yi terk ettiler. İlk anda bir sürü Britanyalı “Biz ne yapacağız” diye endişelenir, hatta İskoçlar, “Birleşik Krallık’ta kalmamız için tekrar bir referanduma gidilmesi gerekir” derken son haberler ve yorumlara göre durum iç açıcıymış. Britanya mali çevreleri Brüksel bürokrasisini dışladıklarına memnun. Muhafazakâr hükümet ve başbakan, AB’yi terk etme sürecini hızlandırma telaşında.
BU SERVETİ VE MİRASI NASIL KORUYACAĞIZ?
Yeryüzünün petrol kaynakları artık en kıymetli nesne değil. Zira sıvı gaz ve gaz kaynakları petrolün yerini tutuyor. Yeryüzünün başka bir sıvıyla, bütün sıvıların en temeli olan suyla problemi artıyor. Türkiye, Ortadoğu’nun su kaynakları açısından en verimli ülkesi. Ama elimizi ovuşturmadan evvel tüylerimizin diken diken olması lazım. Biz bu serveti ve mirası nasıl koruyacağız?
Ülkemizin su kaynaklarını hoyratça tahrip ettiğimize. hatta uzmanların ifadesine göre doğru dürüst su haritasına bile sahip olmadığımıza bakarsak geleceğin kuşku verici bir sayfasıyla karşı karşıyayız. Biliyorum bunlar, yeni yılın ilk günü için çok iç acıcı sözler değil ama söylemek zorundayız.
ARAMIZDAN AYRILANLAR
FİDEL CASTRO
KÜBA’YI DEĞİŞTİREN ADAM
BU yıl dünyada kaybettiklerimizin başında Fidel Castro geliyor. Tartışılan, bazılarının sevdiği bazılarının da kızdığı bir liderdi. Castro’nun Küba’sı fakir ve renkli bir ülke olarak hafızalara girdi ama aslında organik beslenen, çevre kirlenmesinin az olduğu, eğitim sorunlarının ve tıbbın önemli gelişmeler kaydettiği bir ülke haline geldi.
HALİL İNALCIK
HAKİKİ BİR TARİHÇİYDİ
Milletlerarası bir şöhrete sahip Ortadoğu ve Türkiye tarihçisi Halil İnalcık Hoca 100 yaşını tamamladıktan sonra aramızdan ayrıldı. İnalcık, Türkiye’de alışılmışın dışında samimi bir hayat hikâyesi de yazdı. Oradaki üslubu dahi onun hakiki bir tarihçi olduğunu gösterir. Büyük bir gayretle kaleme aldığı bazı eserler onun ölümünden sonra basıldı, bazıları da sırada.
TARIK AKAN
DAHA YILLARCA BAŞ TACI EDERDİK
Türk sinemasının unutulmaz jönü, sanatçılığı kadar siyasi fikirleriyle de tanınan Tarık Akan aramızdan ayrılanlar arasında. Zamanımızın sözde liberallerinin aksine sol ve sosyalist düşüncenin devlet düşmanlığı olmadığının farkındaydı. Özgün bir oyuncuydu, siyaseti tutarlıydı, farklı düşünceleri vardı. Türk sineması ve sanat dünyası için erken bir kayıptır... Eğer verimli bir sanat ortamımız olsa, Türk sineması Tarık Akan’ı daha yıllarca baş tacı edebilirdi. Sadece oyuncu olarak değil, yapımcı ve rejisör olarak da.
MUSTAFA KOÇ
HERKES TARAFINDAN SEVİLEN İŞADAMI
Başta genç işçileri ve bayileri, herkesin sevdiği Mustafa Koç da erken yaşta hayatı terk etti. Farklı bir eğitim görmüştü. Dünyayı gezmek, coğrafyayı tanımak gibi toplumumuzda az rastlanan vasıfları vardı. Vefatı, önemli bir kayıp oldu.
UMBERTO ECO
EN SEÇKİN AYDINLARDANDI
Avrupa’nın son ansiklopedik hocalarından olan Umberto Eco da kayıplar kervanındaydı. Çok eskiden beri İtalya’nın seçkin, dinlenen, okunan aydınıydı. Ama bilmek gerekir ki ‘Gülün Adı’ romanını yayınevi ona zorla yazdırdı. Sonuç: Yayınevi ve Eco zengin oldu; İtalya da bundan kazançlı çıktı.
UFKUMUZ KARARIYOR
BU yıl insanların tozpembe ufukları kararmaya başladı. Çok uzun zamandır bizleri endişeye sevk eden dünyamızın değişen coğrafyasından bahsedelim. Kutuplardaki buzdağları gittikçe artan bir süratle eriyor. Mesela İzlanda’da daha evvel buzullar altında yatan kara parçaları yüzeye çıktı. Kutup florası ve faunası değişecek yani bitkiler ve asıl önemlisi hayvanlarda kırılma başladı. Buzullar eridikçe okyanusların su seviyesi yükselecek ama buraya gelmeden evvel Gulf Stream gibi sıcak su akıntıları tamamen yön değiştirecek; anlayacağınız Britanya adalarının kendine özgü dengeli soğuğu ve tatlı serinliği değişecek. Hatta İskandinavya’nın iklimi bile kayacak; herhalde ilk önce yaz havası uzayacak ve ortalığı garip böcekler saracak. Güneye doğru iklim ne olur, bunları tasavvur bile etmek istemiyoruz, gerçi jeologların ve iklim uzmanlarının şom ağızlarına inanmayın diyenler varsa da bu uzmanlar pek haksız görünmüyor.
Paylaş