Sultanahmet’ten manzaralar... Tarih kaçak katların gölgesinde

Sultanahmet Meydanı'ndaki çirkin binaların dış cepheleri ele alınmalıdır. Kaçak katların derhal tasfiyesi gerekir. Bir memleketin şerefi, onun tarihi alanlarına ve abidelerine göstereceği hürmetle ölçülür.

Haberin Devamı

İSTANBUL, büyük şehir. Her zaman büyük şehirdi. Londinium (Londra), Roma İmparatorluğu’nun uzak Britanya Adaları’ndaki bir temel askeri kasabasıyken, Paris’in adı henüz Lutetia iken ve sınırları sadece bugün Seine Nehri ve “Ile de la cite” dediğimiz Seine Nehri üzerindeki adayla sınırlıyken, İstanbul İtalya’daki Roma’yla birlikte dünya metropolüydü. Şu var ki İtalya’daki Roma, çöküntüye terk edilmiştir. Konstantinopolis yani “Nova Roma” ise yükseliş devrindeydi. Aşağı-yukarı miladın 3. asrından beri, sonraları adı unutulan Byzantion şahlanmıştı. Hipodrom, messe denen Divan Yolu ortaya çıkmıştı. Resmen şehir ve “metropolis mundi” olarak ilan edilişi 1800 yıla yaklaşıyor. Doğu Roma dağıldı, Osmanlı geldi. 1800 yıla bir 200 daha eklersek eski Roma’nın, Orta Çağ’daki Hristiyan Roma’nın ve Müslüman dünyasının büyük metropolünün ana meydanı bugünkü Sultanahmet’tir. Bu yukarıda bahsettiğimiz büyük şehirlerin tarihi alanlarının hiçbiri, herkesin canının istediği gibi düzenlenmez. Bırakınız bizdeki gibi kapkaççılık ve kaçak kat çıkmak gibi çakallıkları, binanızın şeklini şemalini, pencerelerin ebatını bile şehir otoritelerine tasdik ettirmek zorundasınız. Uygar toplumlarda bu tasdik işleminde de kamu otoriteleri kendi başına bırakılmaz. Daima gözlerinin üzerinizde olduğu akademisyenler, mimarlar, tarihçiler, sanatçılar ve sade vatandaş vardır. İstanbul’da bu yoktur. Şehrin havasını tanımayan, orada büyümeyen fırsatçı insanların hâkim olduğu bir memlekettir. Çirkin binaların üstüne kaçak kat ilave ederler. 19. yüzyılda bile eski imar nizamına riayet edilirdi.

Sultanahmet’ten manzaralar... Tarih kaçak katların gölgesinde

Haberin Devamı

ÇİRKİNLİĞİ GÖRÜRSÜNÜZ

İşte Sultanahmet’ten örnekler: Talat Paşa’nın oturduğu konak (bugün Turizm Polis Merkezi olarak kullanılıyor), Sıhhiye Nezareti (Sağlık Müzesi oldu), Defter-i Hakanı Nezareti (Tapu ve Kadastro Müdürlüğü’ydü), Orman, Maadin ve Ziraat Nezareti (Marmara Üniversitesi Rektörlüğü). Bu tarihi eserlerin boyuna-posuna bakınız. Hatta şatafatı seven Sadrazam İbrahim Paşa’nın taş sarayına, bugünkü İslam Eserleri Müzesi’ne bakınız. Dikkat ediniz, yeni planlamaların hepsi, bu haddi tecavüz eden eserlerdir. Maalesef milli mimari eser olarak tanınan Adalet Sarayı bile sınırı tecavüzdür.

Haberin Devamı

Biraz tepeden baktığınızda teneke mahallesinin evleri gibi çirkin kaçak katlar görürsünüz. Asırlara hükmeden Ayasofya ve Osmanlı dünyasının iftiharı Sultanahmet Camisi de, ihtişam ve ama tevazuları dolayısıyla bu kaçakların gölgesinde kalmaktadır. Surların içindeki Topkapı Sarayı’nın geniş avlusu 19. asırdaki demiryolu çılgınlığı ve Baron Hirsch’in planı dolayısıyla Rumeli Demiryolları’nın başlangıç noktasını teşkil eder. Altındaki eserler gün yüzüne çıkarılmayı bekliyor.

BİZANS’IN ÜSTÜ OSMANLI

Daha 20. yüzyılın ortasında dahi bazı eserler 1950’lerin sonundaki imar çılgınlığıyla gitti ve İstanbul berbat binalarla doldu. Büyük şehrin renginden, havasından, boğazdan vazgeçtik, hiç değilse bize tarihin emaneti olan geleceğe teslim etmek zorunda olduğumuz Suriçi İstanbul’una dikkat delim. Muhtemelen bir asır sonraki ülke gençliği 20.-21. yüzyıldaki bilgisiz tahribatı alaya alıp düzeltmeler yapacaklar ama bunlar katman katman tahrip olan şehri kurtaramayacak.

Haberin Devamı

Bazı çokbilmişler, Bizans eserlerinin bu yolla bilinçli olarak tahrip edildiğini iddia ederler. Affedersiniz, Bizans’ın üzerinde hangi katman var? Evet, Osmanlı. Üstekini yemeden alttakini nasıl tahrip edeceksiniz?

DERHAL TASFİYE GEREK

Sultanahmet Meydanı’ndaki çirkin binaların dış cepheleri ele alınmalıdır. Kaçak katların derhal tasfiyesi gerekir. Birçoğu zaten kanun dışı yollarla bu hale getirilmiştir. Ayrıca Suriçi’nde kalan ve Aksaray’a kadar uzanan bölgede parası ödenerek istimlaklara başlanması gerekir. Bir memleketin şerefi, onun tarihi alanlarına ve abidelerine göstereceği hürmetle ölçülür. Dünya, Paris’teki 100-150 yıllık kafe ve restoranların rantiyeler tarafından ortadan kaldırmasını tenkit ediyor. Viyanalılar, Café Landtmann gibi tarihi kafelerin bilhassa pandemi sırasında kapanmasına göz yuman hükümeti fasılasız tenkit ediyorlar. İstanbul’da böyle bir reaksiyon yok. Olmadığı için de çoğu bu şehirde doğmayan, İstanbul’un değerini anlamayan idareciler tarafından bu tahribata göz yumuyorlar. ‘Büyük şehir’ , laubali yönetmek ve buradaki kanunsuz çıkışlara göz yumma hakkı kimsede yoktur.

Haberin Devamı

700. YILINDA DANTE VE ORTA ÇAĞ

ORTA
Çağ’ın başlangıç tarihini vermek, tarih-yazım metodolojisine pek uymaz ama belirgin tarih imparatorluğun iki parçaya ayrılması (milattan sonra 395 yılı) İstanbul’da cereyan etmiştir. Yine İstanbul’daki Roma’nın Osmanlı Türkleri’nin eline geçmesi 1453’tür. Karanlık Avrupa Orta Çağı da bu tarihler arasındadır. İtalya için ise Orta Çağ parlak devirdir. Doğu ile Batı’nın, Eski Çağ uygarlığı ile yeni zamanların birbirine bağlanması demektir. Orta Çağ Almanya’da, Fransa’da, Rusya’da, İngiltere’de sevimsiz bir yüzle yaşayabilir ama İtalya’da öyle olmamıştır. Büyük İtalyan Petrerca, Dante’den sonra doğdu. Petrerca “Latina Vulgata” denen, Orta Çağ’da türeyen gündelik Latince’yi klasik Roma metinlerini tetkik edip kullanarak temizledi ama ondan bir müddet evvel 1265’te doğan Floransalı Büyük Dante, İtalyan dilini edebiyata ve siyasete geçirdi. Bunu yapan adam tercümeleri ve muhtemelen günden güne tespit edilerek açığa çıkan söylemlerden de etkilendi. “Divina Commedia” onun İtalyan edebiyatını kuran büyük eseridir. Çağdaş İtalyanca ve İtalya’nın asıl milli lehçesi olan Toscana onun muhitinde serpildi. Floransa siyaseti onu vatanının dışında yaşamaya mahkûm etti. Orada da öldü ve nihayet büyük İtalyanların gömülü olduğu şehrine getirildi.

Sultanahmet’ten manzaralar... Tarih kaçak katların gölgesinde

Haberin Devamı

“56” tuhaf bir rakam. Bir sürü büyük adamın dünyadan ayrıldığı yaş. Demek çok eser vermek için 100 yaşını beklemek gerekmiyor.

14 EYLÜL’DE ANILDI

“Divina Commedia” şairin Cennet-Cehennem ve Arafta, onun muhayyel sevgilisi Beatrice’i aramak için öbür dünyada büyük Romalı şair Vergilius’un rehberliğinde yaptığı bir muhayyel gezi. Cennet ve cehennem gibi katmanlar çağın İslam inanışının verdiği ilhamlardır. Gerçek bir İtalyan Rönesans adamıyla karşı karşıyayız. Greko-Romen geçmişin büyük adamlarıyla İslam dünyasının filozof ve bilim adamlarının hepsini arafta tutuyor. Onları cennete koymasına kilise tahammül edemezdi. Cehenneme itelemesine de Resûl-i ekrem’i oraya koymanın dışında da Dante’nin vicdanı el vermez. Dante’nin fantezisini izleyen ve İngiliz edebiyatı için çok mühim olan adam şüphesiz ki Geoffrey Chaucer’dır.

Hiç şüphesiz ki İtalya ve Dante, Rönesans yolculuğunda iç içe geçmiştir. Ülkesi onu 14 Eylül’de 700. ölüm yıldönümünde andı. Bir medeniyete can veren etrafındaki Hristiyan komşularının durumunun tam aksine, doğunun parlaklığından ve eski Akdeniz medeniyetinin getirdiği alevden esinlenerek yeni bir dünya yaratanların başında o gelir.

Yazarın Tüm Yazıları