Son Avusturya Macaristan İmparatoru ve Kralı... Karl von Habsburg

Son Avusturya-Macaristan İmparatoru ve Kralı Karl von Habsburg, 1918’de monarşi sona erdiğinde Avusturya tahtından çekildiğini beyan etti. Sonradan Macar Krallığı’na yöneldi. Oysa Macaristan’da “Donanmasız Amiral ve Kralsız Naib” denen Amiral Miklós Horthy bu sürprizi kabul etmeye hiç niyetli değildi. Zorla Macaristan’dan atıldılar. Sürgünde Madeira’da 1 Nisan 1922 yılında İspanyol gribinden henüz 35 yaşındayken trajik bir sonla öldü.

Haberin Devamı

BUNDAN 100 sene evvel, 1 Nisan 1922’de son Avusturya-Macaristan İmparatoru ve Kralı Karl von Habsburg Portekiz, Madeira’da hayata gözlerini yumdu. Doğduğu an tahta çıkışı söz konusu olamazdı. Zira kimse iki yıl sonra Arşidük Rudolf’un 1889 yılında, 30 yaşındayken intihar edeceğini hesaba katmamıştı. Arşidük’ün ölümü aşk dolayısıyla bir çifte intiharla izah edildi. Karl’ın babası Arşidük Otto ise Viyana’da ve imparatorluğun neredeyse her köşesinde aşk skandallarıyla meşhurdu. Annesi, Saksonya Büyük Dükü’nün kızı Prenses Maria Josepha’ydı. Kocasının aksine son derece Hıristiyanca, muhafazakâr bir anne ve eş olarak hayatını sürdürdü.

Son Avusturya Macaristan İmparatoru ve Kralı... Karl von Habsburg

DÜŞMANI FAZLAYDI

Haberin Devamı

1914’teki suikastın kurbanı Arşidük Franz Ferdinand, Habsburglara da Avusturyalı düzenine de birçok noktada karşıydı ve yenilikler yapmak niyetindeydi. Denizle bağlantısı çok az olan imparatorlukta büyük bir harp filosu kurmaya teşebbüs gibi... Gerek imparatorluğun Orta Macarlar üzerinde gerekse diğer taç ülkelerinde izlemek niyetinde olduğu despot politika yüzünden düşmanı da çoktu. En başta yeterince soylu olmayan Sophie Chotek ile evlendiği için İmparator Franz Joseph’in bile pek hazzettiği bir veliaht olmadı. Rivayete göre Bosna’daki suikasttan sonra Franz Ferdinand’ın akıbetine, İmparator’un çok üzülmemesi bir yana, Avusturya-Macaristan üstündeki yükün hafiflediğini açıkça söylediği bilinir.

Adeta aniden taht sırasındaki veliahtlık Arşidük Karl’a kalmıştı. Karl yine imparator büyük amcasının tasvibiyle İtalya’nın birleşmesinden sonra Avusturya’da mülteci olarak yaşayan Bourbon-Parma hanedanından Parma Dükü Robert’in kızı Zita’yla evlendi. Bu geleneksel yolla kurulan evlilik, ikisinin çok mutlu yaşamasına ve altı çocuk sahibi olmalarına mâni olmadı.

Zita geçen asrın sonlarında öldü. Bütün ailenin gömüldüğü Capuchin Kilisesi’nin (Kapuzinerkirche) aile kabristanı (Gruft) kapısında tören yapıldığında; “Zita, Avusturya İmparatoriçesi, Macaristan Kraliçesi vs. vs.” dendiğinde, rahipler “Tanımıyoruz” cevabını verdiler. Birkaç kere kısaltılarak tekrarlanan bu unvanlara cevap, hep “Tanımıyoruz” diye bitti. Ne zaman ki; “Zita, Tanrı’nın mağfirete muhtaç kulu” denildi, rahipler “Gelsin” dedi ve kiliseye kabul edildi. Tören muhteşemdi; Avusturya monarşistlerinin bütün teatral özlemi ortadaydı. Ama doğrusunu söylemek gerekirse Avusturyalılar her zaman yaşadıkları rejime bir kulp takarlar ve onun için geçmiş, gözde çok büyütülür.

Haberin Devamı

AVUSTURYA TAHTINDAN ÇEKİLDİ

Otto, 1918’de monarşi sona erdiğinde Avusturya tahtından çekildiğini beyan etti. Sonradan bunun Macaristan Krallığı’nı da kapsamayan bir çekilme olduğunu ileri sürerek Macar Krallığı’na yöneldi. Oysa Macaristan’da “Donanmasız Amiral ve Kralsız Naib” denen Amiral Miklós Horthy bu sürprizi hiç kabul etmeye niyetli değildi. Zorla Macaristan’dan atıldılar. Sürgünde Portekiz, Madeira’da 1 Nisan 1922 yılında İspanyol gribinden henüz 35 yaşındayken trajik bir sonla öldü.

1911 doğumlu Otto, babasının imtina ettiği Avusturya tahtının ve hâlâ Habsburglara açık sayılabilecek Macaristan tahtının veliahtıydı. 11 yaşındaydı. İmparatoriçe Elizabeth’ten (Sisi’den) beri âdet olduğu üzere çocuklukta Macarcayı ve Almancayı da öğrenmişti. Son İmparatoriçe Zita son derece dirençli çıktı. Savaş sırasında kendi ülkesinin askerlerini hastanelerde ziyaret ettiği gibi İtalyanları da bazı ahmak milliyetçilerin protestosuna rağmen hastanelerde ziyaret etti. Çocuğunu kozmopolit bir tahta varis olarak yetiştirmek için diğer lisanları öğretti. Habsburg sülalesinin bitimi tıpkı Osmanlılar gibi aniden sonu vurgulayan Beethovenyen bir final değil, zaman içinde tınlamaya devam eden bir Wagneryen final gibi oldu.

Haberin Devamı

PARLAK BİR ENTELEKTÜEL

Veliaht Otto sempatik, tarih okuyan, imparatorluğun hemen bütün lisanlarını bilen ve Avrupa’nın düşük ve yaşayan hanedanlarının sıradan üyelerinin aksine parlak bir entelektüeldi. “von Habsburg” unvanını Avusturya’da kullanmadı ama Almanya’da kullanabiliyordu. Almanya’nın Avrupa Birliği’ndeki parlamento temsilcisi de oldu. Bir dönem sonra pek beğenmediği Avrupa aristokratlarının aksine Osmanlı hanedan üyeleriyle çok sıcak ilişki kurdu. Doğrusu son Halife Abdülmecid’in ve Padişah Vahideddin’in torunları diğer şehzadeler içinde tıpkı onun gibi birçok lisan bilen, dünyayı görüp, ecdatlarının aksine imparatorluğu tahttan düştükten sonra daha iyi bilip tanıyanlar vardı.

Haberin Devamı

ASIRLAR SONRA OLUŞAN DOSTLUK

Doğuştan etkileyici bir kişilik olan Prenses Neslişah Sultan ile Otto fevkalade iyi dosttu. Bunu başka mecrada düşünmeyelim çünkü birisinin Halife’nin torunu, öbürünün Apostolik İmparator unvanlı Katolik Kilisesi’nin dünyevi koruyucusu Habsburg Hanedanı’nın varisi olduğu malum. Ama Habsburglar ve Osmanlıların düşüşten sonraki dostluğu, mazide bu olayı tahayyül bile edemeyecek ecdatlarının tersinedir. İki tarafın ecdadının aksine bir yapıdaydı; herkes onlara hürmet ediyordu, ayrıca onların etrafa pek itibar ettiği söylenemez. Yakın zamanlarda Avrupa Parlamentosu’nda ve bütün Avrupa muhitlerinde Türklerin en yakın dostu olan politikacı Veliaht Arşidük Otto’nun babasının böyle bir evlat yetiştirmekte ne kadar payı var bilinmez ama annesinin vardır.

Karl, Franz Joseph’ten sonra Osmanlı Sultanı ile temas eden ikinci imparatordu. Birincisi Franz Joseph’tir. Abdülaziz’in Viyana ziyaretinde buluştular. Harp içinde de Karl geldi. İmparator Karl, Almanların orduda müttefiklerine karşı kaba tavır ve politikalarının çok karşısındaydı. Türkiye’ye de onun için çok yaklaşmıştır. Yine Karl kendi döneminde Avusturya ve Macaristan’a 1908’de resmen ilhak edilen Bosna’da da daha sempatizan bir politika güttü.

Haberin Devamı

İSTANBUL VE ASGARİ ÜCRET

BEYKENT
Üniversitesi’nde geçen hafta katıldığım konferansta İstanbul mıntıkasında (bu söz vilayeti aşan bir kısım komşu bölgeleri de içerir) asgari ücretin yasaklanmasının şart olduğunu beyan ettim. Bazı ilgililer muhtevanın iyi ilan edilmediğini söylediler. Maalesef konferansların yazıya geçirilmesi bizde pek âdet değil.

Son Avusturya Macaristan İmparatoru ve Kralı... Karl von Habsburg

Muhteva şuna dayanıyor: İşçi ücretleri üzerinde popülist nutuk atma meraklısı değilim. Lakin sanayinin dengesiz biçimde yığıldığı İstanbul çifte yarımadasında, Trakya ve öbür yandan Sakarya’da en verimli tarım toprakları ziyan olduğu gibi, artık yaşama alanı dahi kalmamış durumdadır. Hava kirliliği artıyor. Kanser gibi hastalıklarda çoğalma var.

SOSYAL BAKIMDAN TEHLİKELİ

İstanbul’da düşük ücretin, eski aile yapısı da çözüldüğü için çok kötü tepkileri görülecektir. Yani genişçe bir ailede bir aile babasının herkesin getirdiği kazanca el koyup gerekli taksimatı yapması gibi bir mekanizma artık nesillere intikal edecek bir sosyal kurum ve âdet olmaktan çıkmıştır. Çekirdek aileler ve bireyler için asgari ücret sosyal bakımdan tehlikelidir.

İtirazın kimden geleceği malum. Herkesin merdiven altı endüstrisi dediği fakat İstanbul vilayeti civarından bir türlü atamadıkları meşgaleden söz ediyoruz. Koskoca Anadolu kıtasında sanayi merkezleri gelişmeye başladı. Niçin bu tip işletmeler hiç değilse Kütahya’nın doğusuna, Afyon, Eskişehir, Ankara ve Konya civarına yönlendirilmesin ki...

Göç dediğimiz olgu jandarma sopasıyla değil, iktisadi ve mali uygulamalarla önlenir ve yönlendirilir. Köy çözüldükçe tarımı işletecek doğru seçimle yapılacak bir göç ve yerleştirme yanında bu şehirlerde de bunun gibi uygun sanayinin yer seçimi yapılagelir.

KÜÇÜK SANAYİYE YER YOK

İstanbul’da küçük sanayiye yer yok. Buna her şeyden evvel bu toprağın fiziki olanakları izin vermiyor. İkincisi, hava kirlenmesinin kaynağı olan bacalı endüstri ve kimya endüstrisinin ayıklanması gerekir. Bu tip sanayinin İstanbul’dan çıkmasının iktisadi sistemimiz ve üretimimiz için büyük bir çöküntü meydana getirmeyeceğini uzmanlar artık ifade etmeye başladılar. Geç de olsa İzmit Körfezi temizleniyor. Ama bad-ı harab-ül Basra; bütün zeytinlikler harap oldu, tabiat çığırından çıktı ve bölgenin Osmanlı, Roma-Bizans, Selçuklu tarih romantizmini yaşatacak panorama kayboldu.

Dediklerimin televizyondaki konuşmacıların ifade ettiği gibi niye anlaşılmaz olduğunu anlamadım. İstanbul’da ancak 21. yüzyılın rafine endüstrisi yer alabilir. Pahalı turizm teşvik edilir ve servisler sektörüne, finans kuruluşlarının yer almasına teşvik verilir. Gene aynı şekilde yüksek öğretim kurumlarının da burada yer alması tercihe şayandır. Ciddi bir planlama ile bu tedbirler alınabilir. Oy merakı (ki burada sözde mağdur olacak işletmecilerin ne kadar reyi olduğunu da öğrenmeleri lazım) bir engel sayılmamalı! İstanbul kurtulmaz ve yaşam kalitesi şehrin hak ettiği yere gelmezse hepimiz için bir sosyal felaket söz konusudur.

Yazarın Tüm Yazıları