Sokullu Mehmed Paşa

1579’da, 12 Ekim günü İkindi Divanı dediğimiz toplantı sırasında, yanına sokulan mecnun bir derviş tarafından katledildi. Osmanlı tarihinde ilk önce, bu uzun boylu Bosnalıya “Tavîl Mehmed Paşa” derlerken daha sonra Bosna’da geldiği kazaya istinaden Sokoloviç/Sokullu Mehmed Paşa unvanı galip geldi. Hazin suikasttan sonra “Şehid Mehmed” Paşa diye de anılır.

Haberin Devamı

İSTANBUL’a iki güzel cami yaptırmıştır. Birisi Unkapanı Köprüsü başında, tersane askerlerine tahsis edildiği için “Azebhane” diye anılan inci gibi bir camidir. Maalesef son Haliç üstü metro köprüsü hem onun görünümünü katletti hem de Süleymaniye Camisi’nin siluetini! Mühendisliğin çok iyi olduğu fakat sanat tarihi ve mimariden anlamayan bir niteliğe sahip ülke için daha iyi bir örnek olamaz. Hatta metro geçirmeyi de hiçbir akıllı şehir plancısı tasdik etmez. Mimar Sinan’ın ona yaptığı ikinci cami ancak onun ölümünden sonra tamamlandı ve son cemaat mahallindeki kemer altları Fatiha süresini içeren çinilerle bezendi. Sultanahmet ile Kadırga semti arasındaki Osmanlı İstanbul’unun süslerindendir.

Sokullu Mehmed Paşa

Haberin Devamı

AKILLI DEVLET ADAMIYDI

Osmanlı tarihinin en uzun süreyle, kesintisiz sadrazamlık yapan devlet adamıdır. Devşirilmesi ilginçtir; devşirme kanununca zorla yazılmış ve genç yaşta devşirme emini tarafından seçilenlerden değildir. Bir papaz ailesinin çocuğudur. Devşirme emini, onu ikna yolu dediğimiz, aileyle yüz yüze konuşarak, çocuğun geleceğinin parlak olduğuna ikna ederek almıştır. Venedik büyükelçisi (Balyo) Marc-Antonio Tiepolo’ya “devşirildiği sırada manastırda yüksek sesle ilahi okumakla görevli olduğunu” söylemiştir. O sırada yaşı yirmiye yakındı. Edirne Sarayı’ndaki Enderun eğitiminden sonra Saray-ı Amire’deki yani bugünkü Topkapı Sarayı’ndaki eğitimi çok kısa sürdü. Çabuk terfi etti. Hatta vezir rütbesine ulaşmadan kaptan-ı derya tayin edildiği biliniyor. Çabuk terfi ettiği için haset rüzgârlarını çektiyse de kısa zamanda münafık takımının çenesi dahi kilitlendi. Akıllı devlet adamıydı.

SUİKASTA KURBAN GİTTİ

Sokullu’nun, bazı aile mensuplarını mesela Mustafa Paşa’yı Budine beylerbeyi tayin etmesi, aynı şekilde diğer kardeşini yeniden müstakil Sırbistan kilisesini kurarak Peç (İpek) patriği yaptırtması onun katline ve III. Murad ve etrafının nepotizm (akrabacılık) eğiliminden ürkmesine sebep olarak gösterilir. Bu değerlendirmelerin dışında Büyük Kanuni’nin son sadrazamıydı. Zigetvar kuşatmasında yanındaydı ve ölümünün ustaca saklanması, onun tertiplediği bir sahnelemedir. II. Selim devrinin satveti, büyük ölçüde Sokullu Mehmed Paşa ve Lala Mustafa Paşa gibi büyük devlet adamlarının eseridir. Emrinde devlet yönettiği üçüncü padişah ise III. Murad’dır ve o dönemde suikastla devlet sahnesinden çekildi.
Sokullu Mehmed Paşa

Haberin Devamı

SON PARLAK ÖRNEK

Sokullu’dan belki IV. Murad ve Sultan İbrahim devrindeki Kemankeş Kara Mustafa Paşa ve sonra Köprülüler devrini istisna tutarsak Osmanlı sadrazamının son parlak örneği diye söz edebiliriz. Ondan sonra büyük devlet adamı sadrazamlar devletin ve milletin çağdaşlaşma döneminde yani Tanzimat döneminde ortaya çıkmıştır.

Serdar-ı ekrem olarak büyük kuşatma veya cenklerde rol aldığı söylenemez. Fakat Kıbrıs kuşatması ve fethi dahil, onun zamanında en büyük komutanlar göreve gelmiştir. Bu komutanlardan bazılarıyla arası hiç de iyi değildi. Ama ehlini tercih etmeyi bilmişti, yüce gönüllü bir yöneticiydi. Kaptan-ı deryalığı döneminde Osmanlı donanmasında ciddi gelişmeler söz konusu oldu. Örgütleyici bir devlet adamıydı. Tetkikler gösteriyor ki İstanbul şehrinin yönetimi ve iaşenin temininde başarılı yöntemler tatbik etmiştir.

Haberin Devamı

Ayrıca dönemi büyük adamlar devriydi. Uluç Ali Paşa başta olmak üzere en iyi amiraller onun devrindeydi. Donanmada, Barbaros Hayreddin Paşa’nın mirasını muhafaza ettirmeyi bildi. Devlet teşkilatında ve kançılaryada en önemli şekillenme onun devrindedir. Nihayet büyük mimarımız ve kurduğu yapı teşkilatı ile Mimar Sinan’ın haleflerinden söz etmek mümkünse, bu onun devrindeki gelişmeler nedeniyledir. İlmiye teşkilatı, seyfiye ve kalemiye denilen askerler ve bürokrasiyi de dengeli bir sistem üzerinde götürmek onun devrine has bir sağlamlıktır.

AVRUPA TARİHİNE GEÇTİ

Sokullu Mehmed Paşa üzerindeki en açıklayıcı biyografi İslam Ansiklopedisinde Erhan Afyoncu’ya ait olandır. Bir de Radovan Samarcic’nin eseri (Sokullu Mehmet Paşa: Dünyayı Avuçlarında Tutan Adam) iyi bir tercümeyle Türk okuyucuya takdim edilmiştir.

Haberin Devamı

Kuşkusuz her parlak devlet adamının maiyetinde bile karanlık kişilere rastlanabilir. Bu tartışılan ve araştırılacak bir konu. Ioanna Iordanou’nun Türkçeye yeni çevrilen ve uzun araştırmalara dayanan kitabı “Venedik Gizli Servisi”nde yazdığına göre Venedik Senatosu, İstanbul’daki balyoya Sokullu’nun sırdaşı, başkâtibi Ahmed Feridun Ağa’dan gereken bilgileri elde etiği için kendisini takdir ettiklerini belirtiyor. Venedikli Baffo ailesinden olduğu son zamanlarda anlaşılan Valide Nurbanu Sultan’ın maiyetinde bir harem kadınından da bu gibi bilgiler alınıyormuş. Bunlar kesin olarak doğrulanmış iddialar değil ama Sokullu’nun rahat bir vezaret hayatı içinde olmadığı anlaşılıyor. Kıbrıs’ın fethiyle Venedik’in de ikbali kararmıştı. Ama Venedik semaları daha kararmadan evvel başvezirin âmalini anlayacak durumdaydılar. Sokullu, Avrupa tarihine geçmiş portrelerdendir.

Haberin Devamı

Sokullu Mehmed Paşa

EĞLENEREK VE ÖĞRENEREK OKUYACAĞIMIZ BİR BİYOGRAFİK DENEME: SUYA YAZILAN

FAZIL Say, musiki hayatından episode diyebileceğimiz, parçalar halinde anılarını toplamış. Konserlerindeki planlı elektrik kesintileriyle başlıyor. Bunlardan bir tanesi Burgazada’da Sait Faik Abasıyanık’a adadığı piyano resitali. “Ve konsere on beş dakika kala elektrikler kesildi. İstanbul’da başka hiçbir yerde, hatta başka hiçbir adada kesilmemişti. Burgazada’da kesildi! Hava karardı. Ada loş bir karanlığa büründü. Jeneratörü çalıştırdık. Bir tek bizim sahnemiz apaydınlıktı. Eser başladı. Oyuncular, şarkıcılar ve müzisyenler şiir gibi bir performanstaydılar. Tuhaf şeyler oluyordu sürekli, oyuncularım “kuşlar” diyordu, o sırada bir kuş sürüsü geçiyordu. Şarkıcılarım “vapur geçiyor” diyordu, tam o sırada vapur geçiyordu. “Rüzgâr” diyorduk, piyanonun içinden tatlı bir rüzgâr esiyordu. Uhreviydi. Elektriği kesen sanat düşmanı alçak her kimse, o gece orada olanları görse yukarı güçlerin korkusundan Yalova’ya yüzerdi. Unutulmaz bir geceydi.” Aspendos’taki konserin, Nâzım Hikmet konserinin benzer bir şekilde anlatımı var. Mizahi ve etkileyici.

Sokullu Mehmed Paşa

Kitabın bir yerinde kabiliyetsiz bir genç bestekârın kontenjan programlar dolayısıyla David Levine ve kendisinin önüne çıkan bestesinden söz ediyor. David Levine, bestenin notasının sayfalarını yanlışlıkla değiştirdiği için ortaya ilginç bir şey çıkmış. Bestekâr da bunu yutmuş ve “çok güzel bir yorum” demiş. Bazı insanlar kendi yaptıklarını bile bilmiyor ama bunlar her yerde karşımıza çıkabiliyor. Hayali Beethoven’a ithaf ettiği sonatlarından söz ediyor. 154. sayfa Fazıl Say’ın bu dünyada yıldızlaşan bestecinin, birçok bestekâr ve virtüözümüzün aksine Türk musikisine, ne kadar derinlemesine baktığını gösterecek bir episode.

Eğlenerek ve öğrenerek okuyacağımız bir biyografik deneme.

Yazarın Tüm Yazıları