Paylaş
MİLATTAN önce 2. asırdan başlayarak milattan sonra 3. asra kadar beş asırlık bir dönemin görünümü; Britanya adalarından bugünkü Fransa, Galya, Güney Almanya (Germenia) ve Ren bölgesi (Kolonya), Viyana ve Pannonia (bugünkü Macaristan) Romanya (Dacia), Herson (Kırım Yarımadası’nın kuzey sınırları), Akdeniz’de; İberya (İspanya), Güney Fransa, İtalya, bütün Adriyatik bölgesi ve İlirya, Yunanistan, Trakya ve Asya Minör içinde Bitinya (klasik Bursa); Paflagonya (klasik Kastamonu); Pontus bütün Karadeniz çevresi, Galatya (Ankyra’nın başkenti olduğu Orta Anadolu) ve Caesarea (bugünkü Kayseri), İonya; Karya, Likya, Pamfilya, Klikya (yani Antalya ve Çukurova’yı içeren Akdeniz), zengin Antiochia, bugünkü Suriye’nin, Filistin ve Lübnan’ın, Mısır’ın, bugünkü Libya’nın ve Mağrib ülkelerini içeren, bütün dünyayı kapsayan Roma üniversaldı.
ÜLKEMİZ, İTALYA KADAR ZENGİN BİR BÖLGE
Yaşanan dünya ve Roma’nın bu hâkimiyeti sırasında eski kalelerin bazıları yıpranmış, tamirine ihtiyaç duyulmamış, bazıları hiç yapılmamıştı. Yeniden kale yapmak ancak Bizans denen devre aittir. Bütün bu havalide Roma hukuku işlerdi. Eyaletlerin ve halkların bazı hâlde anlaşmalarla kendilerine has hukukları vardı. Yahudilerde olduğu gibi.
Bu kocaman imparatorluğun içinde İtalya kadar bir zengin bölge bugünkü Türkiye; yani Küçük Asya eyaletleridir ve Antakya’dır. Efes, Asya’nın payitahtı mesabesindeydi; Efessos (Metropolis tes Asias). İmparator Augustus’un dönemindeki Ankara bir hayli imar gördü. Ünlü Augustus Mabedi eski çağ tarihi için çok önemli bir eserdir ve duvar yani cella yazıtları “Monumentum Ancyranum” diye bilinen Augustus’un bir nevi nutku ve biyografisidir. İmparator Caracalla zamanında yaptırılan Roma hamamları Yozgat’ın Sarıkaya’sındakiyle İngiltere’deki ünlü Bath şehrindeki hamamların çok daha üstündedir. Üstelik Sarıkaya’daki hamam kullanılır hâldedir. Ancak hiçbiri ne İngiltere’deki kadar tanıtılır ne de ciddi bir restorasyon geçirmiştir.
İmparator Traianus ve ondan sonra yerine geçen Hadrianus zamanında Küçük Asya yeni bir mimari değişim geçirdi. Hadrianus gezgin bir imparatordu. Mısır dahil bütün Afrika eyaletlerini, Suriye’yi gezdi. Gezdiği her yerde eserler bıraktı. Anadolu’da Efossos ve asıl önemlisi Edirne’yi (Hadrianapolis) yeniden inşa ettirmek onun işidir.
Laodikeia bugün “Ladik” diye telaffuz ediliyor. Aynı ismi taşıyan iki şehirden birisi de Amasya-Samsun arasındadır. Denizli’deki kazı Prof. Dr. Celal Şimşek başkanlığında yürütülüyor. Son olarak Laodikeia’nın ünlü anıtsal çeşmesi ‘nymphaeum’ bu heyet tarafından restore edildi. Muhteşem havuzu, arşitrav-frizleri; alınlıkları ile sekiz sütunlu anıtsal bir çeşmedir. Buna yakın bir anıtsal çeşme Side, Sagalassos ve Efossos’ta vardır.
ANADOLU’DAKİ KADAR GÜZEL NYMPHAEUM YOK
Roma İmparatorluğu’nun her tarafında Anadolu’daki kadar güzel ve çok sayıda nymphaeum bulunmaz. Nymphaeum Roma ve Yunan’a ait bir anıtsal çeşme türü değil; kendi özgün yapısı olmakla birlikte Beyşehir Gölü kenarında Hititlerin de güzel bir nymphaeumu (Eflatunpınar) olduğunu görürüz.
Türkiye’yi gezmek, eski çağ tarihini öğrenmek için güzel bir giriştir. Bizim yurdun zenginliğini korumak ise güç bir iştir. İlk defa bu bölgede ciddi kazılar yapmak, yapılan kazıları filolojik bir malumatla değerlendirmek Cumhuriyet’in işidir. Türkiye arkeolojisinin görevi çok ağırdır. Ama yaptıklarıyla da iyi tanınır. Cumhuriyetimizin yurdu anlamak için yaptığı en önemli hamlelerden biri arkeolojideki ilerlemedir. İmparator Traianus Laodikeia’daki Nymphaeumu’nda Türk arkeologlarını şükranla selamlıyor.
BİR VATAN MESELESİ: ZEYTİNLİKLERİMİZ
EDREMİT Körfezi, zeytinlikler yönünden Akhisar’a kadar zengin bir bölgeydi. Önce bu körfezin etrafındaki bilinçsiz yapılanma ve yerleşme bu bölgenin belini büktü. Ta Ayvalık’a kadar giden ülkemizin en lezzetli ve nitelikçe en zengin zeytinlerinin yarıya yakını hiçbir işe yaramayan bir beton medeniyetine kurban gitti.
İŞLETMELER KAPATILDI
Edremit büyüyor ama gerçek zenginliğini işleyerek, bunlar dolayısıyla zenginleşerek büyümüyor. Avrupa’dan gelen yazlıkçı Türklerin ve orta sınıfa hitap eden yapılanma isteklerinin er veya geç elde kalacak bina yapımlarıyla Edremit şişiyor; vilayet bile olması söz konusu. Buralarda Altınoluk civarında Antandros gibi önemli kazı yerleri de var. Yapılacak olanlar var. Yapılması gerekenler var. Balıkesir bölgesi Vakıf zeytinlikleri ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesindeki Edremit vakıflarında çalışanlar ve halk feryat ediyor. Bir haftaya yakın bir süredir işletme binaları kapatıldı, çalışanlar başka yere sevk ediliyor.
Buradaki işletme ve fabrikalar birkaç güne öncesine kadar çalışıyordu. Şimdi kapatıldı. Akhisar’ın insanları “Biz İspanya olacağız” diye gayretle uğraşırken Edremit’te vakıfların tepesindeki idare zeytin işleme fabrikasını kapatıyor. Bölge sakinlerinin de fazla umurunda değil. Zira yakında vilayet olması düşünülen Edremit’in ve civarındaki yerleşmelerin ahalisi burada devamlı oturanlar değil. Dolayısıyla bölge de onların fazla umurunda değil.
Bu bölgede Ayvalık Vakıf Zeytinlikler İşletme Müdürlüğü’ne bağlı arazi 14 bin dönüm. Romalılardan beri buralarda bir dönüme ortalama 10 ağaç dikiliyor. Bu verimli bir ziraat yöntemidir. Dolayısıyla 165 bin kayıtlı ağaç var. Bunların istikbali karanlık. Zeytincilik faaliyeti böyle durdurulduğuna ve vakıfların elinden alındığına göre ne yapılacağı belli. Çok yakında kimlerin burayı niye aldığı, kapattığı anlaşılır. İkinci sınıf inşaat müteahhidinin ve bilinçsiz tüketicilerin Türkiye zeytinliklerini harap etmesine müsaade etmemek lazım. Çünkü zeytin yakın geleceğin en önemli beslenme aracı ve Türkiye bir zeytin ülkesi olmasına rağmen halkı zeytinyağına ulaşamayacak.
DURUM VAHİMDİR
Buna karşı Vakıflar İdaresi’nce yapılan açıklama ikna edici ve tatminkâr değildir, daha ciddi izahat gerekir. Durum vahimdir. Vakıf arazisini elden çıkarmak ne ananeye (Latince: Mores) ne dinî kurallara ne de millî servet anlayışına uygundur. Eğer devletin elindeki vakıflar bu arazileri ellerinde tutamıyorsa, vatandaşlara bina yapılmamak şartıyla satışa çıkarılabilir. O zaman yapılacak şey şu olur; yurttaşların zeytinlik alıp bakması ve vatan topraklarına sahip çıkması...
METİN UCA
METİN Uca’yı herkes gibi sabah haberlerinden tanıdım. Çok ilginç bir sunuş tarzı vardı ve programlarına samimi bir selamlamayla başlıyordu. Haberlerinde daima tatlı bir üslup kullanırdı ama çok acı hakikatleri de ortaya koyduğu bir gerçektir. Bazı şeylerin doğru gitmediğini hiç çekinmeden belirtirdi. Basın hayatında da bu böyle devam etti.
Doğrusu ilk zamanlarda bilmiyordum; Metin maden mühendisiymiş. Bunun üzerine ciddi bir şekilde tiyatro eğitimi de almış. Kendisini tiyatro sahnesinde son yıllarında seyrettim. Tükenmez bir enerji ve doğru bir telaffuzla iki saat sahnede kalmak her oyuncuya nasip olan bir kabiliyet değildir.
Şüphesiz ki 62 yaş gibi çok olgun ve verimli bir zamanda aramızdan ayrılışı hüzün verici. Hayatın bu tatsız taraflarını kabul ederek onu her zaman anacağız.
Paylaş