Paylaş
TÜRKİYE cumhurbaşkanlarının ikincisi ve Atatürk döneminin en önemli başvekili İsmet Paşa, bundan 50 yıl evvel 90. yaşına merdiven dayadığında ani bir krizle hayata veda etti. Bir müddet önce siyasî hayatından bir küskünlük ama bir tevekkülle ayrılmıştı.
‘DEĞİŞİKLİK MİLLETLERİN EN MASUM İSTEĞİDİR’
Cumhuriyet Halk Partisi ona rağmen Bülent Ecevit’in yolunu seçmişti. Delegeler “İsmet Paşa bizim paşamız ama Ecevit genel başkanımız” diyorlardı. 1950’de 15 Mayıs sabahı söylediği ve oğlu Erdal İnönü’ye yazdığı mektupta tekrarladığı cümle; “Değişiklik milletlerin en masum isteğidir” olmuştur. Genel başkanlığa Bülent Ecevit’e devrettiği günde bu sözünü herhâlde daha buruk bir tonla tekrarlamış olmalıdır. Her hâlükârda görev devri son zamanda CHP’de rastlanan başkanlık devri kadar mudhike (komedi-vodvil) olmadı. Büyük adamların devri geçti gibi...
Değişiklik mutlaka CHP’lilerin de masum bir isteğiydi. Parti yeni ufuklara açılıyordu. Bu ufuklar CHP için çok belirli olmadı. 1980 darbesinden sonra bizzat Ecevit eski partiyi tabiri caizse üstünden bir yorgan gibi attı. En yakın gördüğümüz partilileri ve bürokratlarıyla bile görüşmeyi kesmişti. CHP idaresi güç bir partidir. İdeolojisi hiçbir zaman nesiller arasında devam eden bir üyelik mirasına dayanmaz ve asıl önemlisi sınıfsal bir mücadele ve kümeleşmenin partisi olmamıştır.
İsmet İnönü, 1884’te Malatyalı Kürümoğulları ailesinden Hacı Reşit Bey’in oğlu olarak İzmir’de doğdu. Babası askerî muhakeme dairesi mümeyyizliğinden emeklidir. Sivas’ta ilkokul ve aynı yerde mülkiye idadisi (sivil lise) nihayet 1897 babasının tayini nedeniyle altıncı sınıftan itibaren Halıcıoğlu’nda Harp Okulu’nun lise kısmına girdi. 14 Şubat 1901’de Topçu Harbiye Sınıfı’na girmiş. O zamanki tabiriyle mühendishane olan bu yerde askeri mühendis; yani topçu mülazım-ı sanisi olarak 1903 yılında mezun olmuştur. Başarılı öğrenciler gibi erkân-ı harbiye sınıfına ayrıldı. Burayı da birincilikle bitirerek 1906’da mezun oldu (yüzbaşı rütbesiyle).
Askerlik hayatı boyunca hemen hemen bütün orduda disiplini, çalışkanlığı ve keskin tahlilleriyle tanındı, tercih edilen bir kurmay subaydı. Bu nedenle 26 Şubat 1910’da İmam Yahya’nın isyanına karşı bölgede görevlendirilen Ahmet İzzet Paşa komutasındaki orduda komutanı onu rütbesinin üstünde bir taleple ve ısrarla istedi ve İsmet Bey ordu kurmay başkanı olmuştu.
Yarbay ve Albay İsmet Bey’in orduda en yakın teması olan geleceğin komutanları arasında Kâzım Karabekir Bey ve Enver Bey gelir. İsmet Paşa her zaman Enver Paşa’yı takdir etmiştir. Tabii Enver Paşa da takdirin ötesinde onu genel kurmay ikinci başkan muavinliği gibi bir rütbede (yani üçüncü şube başkanlığında) görevlendirdi. Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında Almanya’nın Marne’daki durumu üzerine yazdığı rapor askerî edebiyatımız için istisnai parlaklıkta bir örnektir. “Marne cephesindeki duraklamadan ve Fransa karşısındaki şiddetli savunmanın gerçekleşebilmesinden dolayı Alman ordusunun teknik ve savunma gücünü abartmak doğru değildir. Böyle bir müttefikle birlikte savaşmamalıyız” diye verdiği son rapor önemlidir. Buna rağmen bir ay içinde Almanlarla birlikte savaşa girdik. İsmet Bey tıpkı Mustafa Kemal Bey, Kâzım Karabekir Bey, Esad Paşa gibi Almanlarla hiç temas edilmemesine ve birlikte olunmamasına gayret eden grubun içindeydi. Onun Almanya’ya karşı bu ihtiyatlı, hatta menfî durumu bütün hayatı boyunca devam etti. İkinci Dünya Savaşı’nda hem Almanya’yla müttefik olmamak hem de Alman ideolojisinden uzak durmak onun özelliğidir.
SİYASİ HAYATI ZORLUKLARLA GEÇTİ
Başbakanlığı döneminde yeni Türkiye kuruluyordu. İki demokrasi denemesi de başarısızlıkla sonuçlandı. Otoriter tek parti yönetiminin muhalifler tarafından en fazla hücuma uğrayan görevinde ve kanattaydı. Cumhurbaşkanlığı dönemi de tamamıyla İkinci Dünya Savaşı gibi bir faciaya ve onun arkasından gelen kıtlık dönemine rastladı. 1938 Kasım’ı savaş başlangıcının çanlarıyla geçti. 1939’dan sonra Türkiye uzun bir savaşın getirdiği sıkıntıları yaşadı. Hazırlıksızdık ve hazırlanacak mali gücümüz de yoktu. Dünya ile iktisadi ilişkiler tamamıyla kopuktu. Hiçbir sanayici devlet Türkiye’ye ihracatta bulunamazdı, aksine hammadde kıtlığı dolayısıyla ithal edilecek ürün aranıyordu. Türkiye maliyesinin sıkıştığı bu dönemde döviz stokları bu dar zamanda olabildiğince birikti. Savaşın sonunda planlı bir ekonomiye geçilemedi. Diğer devletlerle mukayese edilemeyecek Marshall yardımıyla Türkiye bir kalkınma dönemine ve bir rahatlamaya girmiştir. Plansızlığın etkileri olsa da bu durum hızlıca bir yokluğa dönüştü.
1946 yılı sonrası çok partili dönemdeki alınan tedbirler muhalefet talepleri ve tenkitlerini bastıracak derecede değildi. 1950’den sonra Halk Partisi’nin bir ürünü olarak hayata giren Demokrat Parti iktidarının beceriklileri kadar beceriksiz uygulamaları da halkın muhtelif zümre ve sınıfları arasında farklı tepkilere sebep olmuştur. İsmet Paşa âdeta birleşik muhalefetin lideriydi diyemeyiz. Osman Bölükbaşı DP’yi de CHP’yi de sokak mitinglerinde topa tutuyordu. Ama temsili sadece Kırşehir’deydi.
27 Mayıs darbesi onun bir eseri olarak değerlendirildi. Hatta tarihin çok iyi tespit edemediği bu rolü sözlü edebiyatta ve rivayette abartmayı vazife bildiler. Her hâlükârda 1961 Anayasası ve başbakanlığı dönemi modern Türkiye için gerçek bir tarihtir. Planlı bir iktisat dönemine girilmişti. 1961 Anayasası’nın kurumlarının tatbiki için hükümet, yani onun başında bulunduğu koalisyon son derece dikkatli ve anayasaya riayetkâr davranmıştır. Tabii bir veçheyi de unutmamamız gerekir, ana muhalefet partisi Adalet Partisi’nin başında Süleyman Demirel’in bulunması itidal sahibi, sinirlerine hâkim ve bulunduğu zümreyi bu yönde idare etmesini bilen bir politikacı tarafından götürülüyordu. İsmet Paşa ve Demirel’in yakınlığı birbirlerine riayet ve karşılıklı saygıları Türk halkını artması kuvvetle muhtemel çatışma ortamından ve felaketten uzak tuttu. 1960’lı yılların fakir Türkiye’si yavaş yavaş endüstriyel bir toplumun özelliklerine kavuşmaya başladı. Bu dönemde İsmet Paşa’nın Türk demokrasisi ve parlamenter rejime getirdiği bir yenilik var. Millî Bakiye sistemi ile 1965-69 TBMM döneminde TİP ve MHP mecliste grup kurabildiler. Siyasal hayatın, siyasal sistemin Batı Avrupa parlamentoları gibi olgunlaştığı renk değiştirildiği görüldü. Ama alla turca parti düzenine dönüldü. Kendi partisinden kodamanlar bile Paşa’nın bu girişiminin değerini anlayamamışlardı. Siyasi hayat 1970 darbesinden sonraki ortam ve bizzat kendi partisi bile İsmet Paşa’nın yöneteceği bir kuruluş değildi.
İsmet İnönü - Mevhibe İnönü
VEFATI HERKESİ DEHŞETE DÜŞÜRDÜ
İsmet İnönü 20. yüzyıl Türkiye siyasetinin ve idaresinin geçirdiği evrimi temsil eder. Onu ne otoriter bir devletin başbakanı ne otoriter tek partili bir cumhuriyetin cumhurbaşkanı olarak görmemiz mümkün değildir. Zamana ve zemine göre etrafa uymayı bildi. Yer yer sabırlı yer yer haşin bir ana muhalefet lideri oldu. 1961’den sonra ise üçüncü dünyada görülmeyen bir hükümet idaresi, anlayış ve politika ustalığının şefiydi. Onu bu tarafıyla anmamız gerekir. Yeni Cumhuriyet toplumunun modernleşmesini temsil eder. Bu modernleşmenin safhaları bazı grotesk denecek kadar, yani gülünç denecek kadar başarısızlıklarla da doludur. Ama niyet aynıdır. Türkiye değişmek isteyen bir toplumdu ve onun hükümetleri her zaman bunu anladı.
Türkiye Devleti’nin imparatorluktan bugünkü topluma geçişinde büyük adamın faaliyeti 25 Aralık 1973’teki vefatına kadar sürdü. Amerika ile 1964 sonrası değişen ilişkilerin ve Türkiye’nin içine düştüğü ideolojik çatışmaların gölgesi altında devam etmişti. Öldüğü an karşı partideki tecrübeli politikacılar bile dehşete düştüler: “Şimdi ne olacak?” Çok rahat bir dönem geçirmedik ama tehlikeleri atlatmayı bildik. Türkiye Cumhuriyeti üçüncü dünyanın tipik özellikleri içine düşmedi ve bunun dışında bağımsız bir kuvvet olarak devam edebildiyse bu başarılı yolun kaptanlarının en başında İsmet İnönü gelir.
Paylaş