Mübadelenin 100. yılı

Türkiye Cumhuriyeti imparatorluktan kalma bir alışkanlıkla gelen, şimdi mübadil denen muhacir kitlelerini yerleştirmekte, toprak ve ev sahibi yapmakta pekâlâ başarılı olmuştur. Bununla birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ne lazım olan bazı gruplar bu mübadele ile yurtdışına çıkarılmıştır. 1 milyon 200 bin kişinin Yunanistan’da başarılı denecek şekilde yerleştirilemediği, gayrimemnun bir zümre yaratıldığı açıktır. Buna karşılık Yunanistan’dan gelen 500 bin kişilik muhacirin ülkeye uyum sağladığı, yeni zirai ürün dallarının yaratıldığı da bir gerçektir.

Haberin Devamı

Lügat anlamıyla bu kelime, doğrudan doğruya “mal mübadelesi” ve klasik Osmanlı döneminde elçilerin daimi ikametgâhı yokken sefirlerin sınırda karşılıklı değişimle başkentlere gönderilmesi nedeniyle “büyükelçi mübadelesi” olarak bilinir. İlk defa belirli dini ve etnik gruptan bir bölgenin insanlarının asli yurtları sayılan yere gönderilmesi ve oradan da aynı şekilde gönderen ülkenin etnik, dini yapısıyla uyuşanların Türkiye’ye alınmasını ifade eden işlemin adı oldu.

BALKAN BOZGUNUYLA BAŞLADI

1912 Balkan bozgunuyla Osmanlı tarihine ve hukuk literatürüne “mübadele” kelimesi girdi. Rumeli’deki göçmenler Bulgaristan ve Yunanistan hâkimiyeti dolayısıyla bulundukları topraklarda maruz kaldıkları muamelenin yarattığı şedid elem ile mübadele konusu oldular. Merkez idaresi bilhassa komşu memlekette azınlık durumunda yaşayan nüfusu anavatana celbetmek, aynı şekilde Türkiye topraklarında kalan bazı Hellen nüfusu Yunanistan’a göndermek gibi bir işlemle karşı karşıya kalmıştır.

Haberin Devamı

İlk olarak Talat Paşa Midilli ve civar adalardaki göçmenleri bugünkü Ayvalık civarındaki Rumlarla mübadele etmiştir. Gelen nüfus (Türkler) gidene göre (Ege Hellenleri) daha azdı ve hatta servet durumları da farklıydı. Bu nedenle bu mübadeleyle gelen nüfus Türkiye topraklarına yerleşmiş ve iş, güç ve toprak sahibi olabilmiştir.

Mübadelenin en sarsıcı olanı ve iki memlekette akislerini devam ettirmesi durumu 1923 Lozan Antlaşması’nda zikredilen mübadeledir. Ardından bunun konusu ve alanı tartışıldı ve 1924 yılında Girit ve adalar ve özellikle Yunanistan başta olmak üzere Yunan ana kıtasındakiler Türklere mübadil oldular. Müzakerede bu işlemle sınırlar çizilmiş gibiydi. Herkes mübadele zengini ve kârlısı çıkacak gibi görünüyordu. O nedenle Britanya İmparatorluğu’nun Venizelos ile olan bağları içinde mübadelenin yeniden düzenlenmesi söz konusu edildi.

Mübadelenin 100. yılı

ASIL SORUN KARAMAN RUMLARIYDI

Haberin Devamı

Yunanistan 1919’da Küçük Asya seferine Ege’nin ötesindeki topraklarda Yunan büyük vatanını kurmak gibi bir emelle başlamıştı. Venizelos’un “Megali İdea”sı 26-30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nden sonra bir kâbusa dönüştü. Ege Bölgesi’nde bir İyonya Cumhuriyeti kuran hatta Yunan Merkez Bankası şubesini açan Yunanistan yönetimi bu Cumhuriyet’in üniformasını giyenlerin savaş suçlusu sayılacağını göz önüne almış olmalı ki büyük devletleri; yani İtilaf Devletleri’ni kullanarak yeni Türkiye üzerinde mübadele yapılmasını talep ettiler.

Yeni Türkiye’nin savaş ve gerilimi herhangi bir şekilde devam ettirmesi söz konusu olamazdı çünkü 10 yıllık savaşın yorgunuydu. İstanbul ve iki ada (İmroz ve Bozcada) dışındaki nüfus mübadeleye tabi tutuldu. Bunlar Yunanistan’a yollanacaktır. Burada asıl sorun Karaman Rumu dediğimiz Orta Anadolu bölgesindeki Türk Hıristiyanların mübadeleye tabi tutulması olmuştur. Gelecekteki Türkiye bu çaresiz mübadiller yüzünden hem işgücünden hem insan gücünden hem de laik toplum yapısından çok şey kaybedecekti.

Haberin Devamı

Ne çare ki İtilaf Devletleri ve Yunanistan’ın baskısı açıktı. Endişeleri, bu nüfusun Küçük Asya’da zulme uğrayacak olmasından çok Yunanistan gibi bu nüfusa göre geniş olan bir ülkenin bayındır hale gelmesi, ziraatının ve zanaatlarının işler olmasıydı. Ama Yunanistan bu mübadele ile kendi ülkelerindeki ziraatçilerini, bazı zanaatkârlarını ve tütün işçilerini kaybetmiş, sigara fabrikaları bile mal üretemez duruma düşmüştür.

Konferansın 12 maddelik talepler bölümü boş kaldı. Lozan’daki ekalliyet (azınlık) hakları iyi tatbik edildiği takdirde istenileni yerine getirecekti. Şimdi ise yerine konan yeni anlaşma Lozan “vatandaşlarımıza gereken teminatı” verecek gibiydi. Şüphesiz bazı usulsüzlükler oldu. Mesela Cumhuriyet Hükümeti ve Mustafa Kemal Paşa Ege Bölgesi’nde her gelen mübadil aileye 200 ağaçlık bir zenginlik vadetmişti. Tasarıları buydu. Fakat daha evvel, yerel güçlerin istismar işlemini küçük seviyeli gruplarda gözlemek söz konusu oldu. Bu çevreler; “Herkese bol arazi verilirse biz burada çalıştıracak işçi bulamayız” gibi söylemlerle kararı etkilemek yolunu seçtiler. Daha evvelki mübadelede kurulan nizam gerçek anlamda üretici bir kitle ortaya çıkaramamış. 1924’te gelenler ise son derecede dar imkânlarla hayata devam etmek zorundaydılar.

Haberin Devamı

BAŞARIYLA YERLEŞTİRİLDİLER

Bir tarafın yapabileceği ve gerekli olanın altında fırsat verilirse diğer tarafa da o nispette ölçüsüz bir bağış yapılmışsa tarımsal strüktürün, işletmeciliğin ve verimin sarsılacağına şüphe yoktur. Türkiye Cumhuriyeti imparatorluktan kalma bir alışkanlıkla gelen şimdi mübadil denen muhacir kitlelerini yerleştirmekte, toprak ve ev sahibi yapmakta pekâlâ başarılı olmuştur. Hiç kimsenin geldiği yerde tam memnun olması mümkün değildir. Fakat mesela İzmir gibi yerde mübadillerin oradaki mevcut Hıristiyan gruplarla çatışması söz konusu olmamıştır.

Britanya İmparatorluğu’nun yıkılışı sırasında Hindistan ve geleceğin Pakistan’ını oluşturacak Müslümanlar ve kitleler arasındaki kanlı savaşları düşünürsek 1923-24 Mübadelesi bir başarı sayılmalıdır. Bununla birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ne lazım olan bazı gruplar bu mübadele ile yurtdışına çıkarılmıştır. 1 milyon 200 bin kişinin Yunanistan’da başarılı denecek şekilde yerleştirilemediği, gayrimemnun bir zümre yaratıldığı açıktır. Bu karşılık Yunanistan’dan gelen 500 bin kişilik muhacirin ülkeye uyum sağladığı, yeni zirai ürün dallarının yaratıldığı da bir gerçektir.

Haberin Devamı

MACAR TÜRKOLOG EDİT TASNADİ

Çağdaş Macar türkologlarından Edit Tasnadi’yle yapılan nehir söyleşilerinden oluşan “Tuna Kürsüsü-Edit Tasnadi Kitabı” adlı kitap, ilginç konuları içeriyor. Söyleşi Sinan Yaman tarafından yapılmış. Kuşkusuz ki yazarın Türkçesinin mükemmelliği Macarca yazdıklarını aktarmakta faydalı olur.

Tasnadi’nin Türk ve Macar kültürel ilişkileri üzerine kaleme aldığı önemli makaleler ve Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde misafir hocalık dönemi okuyucuya çok şey kazandırır. Macar Türkolojisi hizmetkârlarının iyi dil bilmesi, gayreti ve bitaraf tarih metodu sayesinde örnek bir çalışma alanıdır.

Mübadelenin 100. yılı

Ünlü türkologların bu gibi söyleşiler ile tanıtılması için, daha evvel küçük röportajlara Tarih ve Toplum Dergisi’nde başvurulmuştu. Bu kitap gibi yayınların daha etkili bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Şüphesiz ki Macaristan’ın ünlü türkologlarının sayısının bir düzineyi bulduğu bir gerçektir. Bunların hiç değilse bir kısmının Türk okuyucuya, öğrencilere tanıtılması Türkiye tarihi için önemli olan Hungaristik; yani Macar bilim araştırma ve öğrenimine de teşvik rolü oynar.

Kitap içinde tabii ki Tasnadi’nin hayat hikâyesi de yer alıyor. Bir münevverin portresini çiziyor ve şu önemli şu sorulara cevap veriyor: “Genç Edit niçin Türkolojiye ilgi duydu?”, “Türkiye’deki filoloji dallarına ilgi nedir?” Bunları bir yabancı meslektaşın gözünden takip etmek ve bu ciddi biliminsanını tanımak bizim için önemli.

Yazarın Tüm Yazıları